26 Aralık 2016 Pazartesi

TZAMAİKA - (51-100)


TZAMAİKA     51 - 100 Syf.


                                           3.
      Bölüm


                                         
                                            51
      Mavropulos amca ve Talos ağaçlı yolu geçmiş evlerin başladığı yere kadar gelmişlerdi yürüken ağır ağır ilerliyor ilerledikçede sağında solundan geçip insanlara bakıyorlardı.Tanıdık sima var ise belli bir yere kadar sohbet ediyor sonrasına yeni simalar ekleniyorlardı.Macelas arkalarında kalmasına rağmen onlara yetişmişti.
-         Ne yaptınız amca?
-         İyi nerdesiniz be oğlum bir kayboldunuz araki bulasınız sizi.
-         Öne doğru gittik be amca.
-         Stavro nerde ?
-         Gelir amca gelir arkada.
Derken arkasına hüzünle bakmıştı Macelas.ne olup bittiğinin farkına varmıştı.Bunca yıl arkadaşlığı vardı ama nedense hiç bahsetmemişti.
Bahsetmediği anlara tanık olmuştu arkadaşının surat yapısından ve vücut dilinden.
      Sahil boyunca yürünüp Meyhanenin kapısına kadar geldiler.Kapının önünde birkaç dakika bekleştiler.Meyhane yine dolmuş ama BAA işi bayağı yetiştirmişti.meyhanenin caddesinden limana insan yığınağı oluşmuş anmanın bitmesinden sonra katılımcılar geldikleri gemilere binmenin telaşı içindeydiler.Ada halkı en fazla iki saat sonra yine baş başa kalacaktı anlaşılan.Mavropulos amca içeri girerek üstünü çıkaracağını ifade ederek giderken.Macelas ve Talos kapının hemen önündeki masaya oturarak.Stavro’nun gelmesini beklediler bir zaman sonraki uzaktan Stavronun gelişini süzen arkadaşları dalgın ve yere doğru bakarak yürümesini seyrederek yanlarına gelmesini bekleyerek geçiren zamanı dalgınca seyredip durdular.Stavro masaya hiçbir şey söylemeden oturdu.Meyhaneyi sarmış olan Haris Alexiou’nun buğulu sesindeki.
Ola se Thimizoun ( Olmasa Mektubun )
Ezgisi ve buğulu sesi içini deşercesine birde yayın her gidip gelişinde kemanı ağlatan melodi karşısında masasına doğru BAA’nın geldiğini gören Stavro.
-         Aç sesini sonuna kadar aç Açki ! İçimdeki çığlıkları bastırsın.

BAA masanın başında durdu uzunca dostuna hiçbirşey söylemeden baktı.Hafif hüzün tebessümü ile başına dokundu.
-         Senin sığındığın kayalık tepesine gidelimmi ?
                                   52
 Diye sordu bu teklifi beklemesede o gece orda olmayı seçmişti Stavro
Buğulanmış gözleriyle baktığı birazdaha dokunsa hıçkırıklara boğulacak olan Stavro’ya sakin ol dercesine sus işareti yaptı.
Meyhanenin içine geçerek Mavropulos Amcanın yanına gidip birşeyler konuştu amcanın Stavro’ya bakarak BAA’ya birşeyler söyledi.BAA bir torba alarak Meyhaneden nevaleler doldurarak.Stavro’nun yanına gitti.
-         Haydi Stavro kalk gidiyoruz.
Stavro anlamsız bakışlar ile BAA’ya baktı hiçbir şey söylemeden kalktı.Mavropulos Amcaya hafiften el selamı verdi.BAA Macelas’a sende geliyorsun dedi.Mavropulos Amcaya o gün Talos yardım edecekti.Talos Amcanın yanına giderek ne yapacağını söylerken.Stavro için.
-         Bu kadar acıyı yananlar tutmamıştır.Anmadan bayağı etkilenmiş
dedi.Amca Talos’un suratına bakıp hem onun söylediğine tebessüm etti hemde Satvro’ların gidişine bakıp.
-         Bunca senedir gönlünde suskunca uyuyan gönül volkanı uyanmış.
Stavro,Macelas ve BAA  sokak lambalarının ışıklarının altında süzülüp giderken sabahtan akşamın üstüne kadar insan kalabalığından sonra sessizliğe bürünmüş adanın yollarında yürürken BAA ikisine.
-         Kayıkla gitmiyormuyuz ?
Macelas eliyle denizi göstererek.
-         Denizden gidersek kayalık tepesine çok uzatırız yürüyerek yarım saat.
       Belli bir aralıkla yürüdüler.Yürüdükçe BAA ile Macelas devamlı konuşurken Stavro onlara hiç eşlik etmiyordu sadece gidecekleri yere amaçsız adımlar ile eşlik ediyor sanki içinde sakladığını bırakmak için sabırsızlanıyor ama belli etmemeye çalışıyordu sadece.
Bahçeler arasından yürüdüler,Kıraç toprakları aştılar,Yokuşları tırmandılar sonunda Kayalık tepesi görünmüş hızla yürürken sağında solunda olağanca geniş bir bağ’lığın arasından yol alırlarken bağın sonundan kayalık tepesinin arka tarafından düzlüğe çıkan bir yokuşa tırmanırken arkalarından yüksek ses ile biri sesleniyordu önce fark edemediler ama sesin onları uyaran tonundan cevap vermek zorunda kalınca Macelas.
                                    53

-         Biziz Boreas amca.
-         Siz kimsiniz ?
-         Andre’nin oğlu Macelas yanımda Stavro.
-         Haaaa ! tamam nereye be beklumum.
-         Amca şişeleri devireceğiz kayalık tepesinde.
-         Gel oğlum benimle devirin Boreas amcanın şişelerimi biter.
Gerçekten bitmezdi değil adayı tüm yunanistana hatta dış ülkelere bile gönderdiği üzümleri Şaraplara ve fıçılara sığmaz bir engin deniz şarap deryasının sahibiydi.
Stavro eliyle Macelas’a sonra geliriz de dergibi işaret yaptı bunu anlayan Macelas.
-         Amca dönerken uğrayacağız sana uyuma sakın.
-         Tamam uğramadan gitmeyin uyursam bile uyandırın çok zaman oldu birileriyle konuşmayalı.
Boreas Bağlarını geride bırakıp tepeyi tırmanıp düzlüğe çıktılar,uzunca olan çimenlik düzlüğü geçip denizin kayalıkları döverken çıkardığı sesler artık kulaklara vuruyordu.biraz yürüdükten sonra tam kayalıkların ucunda türemiş ağacın altında durdular.Macelas ile BAA kendilerini yere bırakmışken Stavro’nun iki kollarını açıp avazı çıktığı kadar haykırması haykırdıkçada dalgaların kayalıklara vuran sesine karışması ortamı dahada hüzünlendiriyordu uzatılan şişenin tekini alarak ağzıyla mantarı hiddetle çıkarıp kafasına dikti içtikçe ağzının kenarındanda akan şaraplara aldırmadan içti.İçtikçe sanki kendini suçlayan bir duygu içinde içerken birden dönüp hıçkıra hıçkıra olduğu yere çökünce onun bu haline o an karışmak istemediler biraz kendiyle baş başa bırakıp rahatlayana kadar ağlamasını izlediler o anda hüzün deryası ikisinede bulaşmış gibiydi adeta denizden gelen dev dalgalar kayalıkları dövmüyor o an Stavro’yu denizin açıklarına kadar çekip kayalıklara vuruyordu sanki.
Belli bir zaman geçmiş kimse kimseye tek kelime etmemişti adeta içkilere vurulmuş bir hayat vardı sanki o an Macelas ile Stavro oldukça içerken BAA ağzına tek yudum koymamıştı uzatılan şişeye baktı kafasıyla iki yana sallayıp redetmişti.
Macelas şişeyi dikip bacaklarının arasına alıp .
-         Dostum bunca yıl var iken benimle neden paylaşmadım.
Paylaşacak kadar kolay olmadığını belirten ifade ile cevap verebildi
                                                      
                                                         54
Karşılık alamadığınız,yada Karşılık almayı hayat boyu istediğiniz kişi size bir parmak bal tattırsa, dünyanın bütün mutlulukları sizin olur.
Öte yandan başka biri kovanlarca bal yedirse, sizi o kadar mutlu etmeyebilir.
    Bazı anlar,bazı durumlar ve bazı olayların tam göbeğinde en olmaz tarafında olduğu içindir.O an yaşanılması istenmediği enerjinin zamanında yaşandığı için hep kendini saklaması.Gitse ne olurdu bilinmezdi gitmedi ömrüne ceza verdi.Küçük bir ada herkesin herkesi tanıdığı bir yerde cesaretsizlikten değil kendini mecbur hissettiği duyguların hapisanesine tıkılmak istemişti. yine de egoistliğin pençesine düşmediğinden gururludurda. Bozmadan çağımızın rengini kaybeden günümüz sevdalarına sessiz bir isyandı
Yaşadıkları.
Denizden gelip kıyılara vuran esinti ürperti şeklinde eserken Stavro gözlerinin yaşını silip BAA’ya baktı.
-         Yıllar sonra dostum! Yıllar sonra
Aynı havayı soluyoruz,Aynı oksijeni paylaşıyoruz.
Aynı yerdeyim o yine aynı yerde.
BAA sakince duruyordu daha önceki günlerden dahada rahattı,bu durum aslında Stavro’yuda şaşırtıyordu ama nedenini sormak istemiyordu.BAA’nın aslında rahatlığı yoktu aylar önce her baş başa kaldıklarında.Hikayelerin başka Hikayelere taşınması konusunda defalarca Bir Hikaye Yüklenirken ben şahit oluyorum demişti.Hayat Onu Tzamaika’ya sürüklerken benzer Hayat Hikayelerinin varlığından habersizdi ama bugünkü anmanın başlangıcı o anmadaki buluşma onu ürkütmüştü olacakları önceden hikayelere yüklendiğinden olacakları anlatmak istesede Stavro onun bu anlatacaklarına uymayacağını bildiğinden kendini rahata vurmuştu.Ama kendinede bu haksızlığı yapmak istemediğinden sakinlikten sıyrılırcasına Macelas’tan şişeyi istedi bir yudum alıp tekrar verdi.Bu seferde Stavro’nun şişesini alarak içip onuda iade edince.
-         Tekrar görüşeceksiniz ! sonra birkezdaha görüşeceksiniz sonra uzayıp gidecek görüşmeleriniz çoğalacak.Önce kendiniz olarak hissedeceksiniz kendiniz olarak hissettikten sonra gereksiz bir savaşa girişeceksiniz.Bu savaş adı konulamayacak bir iç savaş çıkaracak.

                                            55
-         Ne diyorsun dostum anlayamıyorum seni?
-         Kadının düzenini bozma diyorum.Anlıyorum seni,senin için zor bir karar ama kimseyi hayatından çekip alma.
Stavro BAA’nın söylediklerini gerçekten anlamıyordu.Aylarca beraber dertleşip kaç kereler içerken tam anlamıyla açıklamadan birbirleriyle derttaş olmuşken dostunun bugünkü ruh halini anlamıyor olmasından hayret ederek sinirleniyordu aslında.Ondan kendine daha iyi yol haritası için yardım edecek sözler beklerken ne oluyordu ? Neler Oluyordu merak içinde sormak geldi içinden.
-         Sen Elmayı seviyorsun diye .Elma’nın seni seveceğinimi sanıyorsun yada Elma’da seni sevmek zorundamı.
Bu cevabları verirken BAA gayet bilinçli gayet ne dediğini bilen tavrı ve gayette ciddi haliyle konuşuyordu.
-         Bak dostum……Sevgisiz,merhametsiz,sevinçsiz bir dünyada beklemek Direniştir.
Ummak hayal etmek ,aşık olmak,özlemek.En sahi en gerçekçi yanlarımızı ifade eden bu hallerimize daha yakından bak,hatta içine gir kendinin daha derine bak,Ozaman göreceksinki hepsi sonsuz büyük bekleyişin limanını göreceksin.Önemli olan tek şey sensin sen kendine bak bu senin hayatın demek istemiyorum.Kimse yani sen ,yani ben haa Macelas,Mavropulos Amca tanıdığın kim var ise kimse kendine bakamaz !Yalandır !
Göz başkasını görür,Kalp başkasını sever ve insan ancak başkaları yoluyla kendini bulur.
Stavro dostunun söyledikleri karşısında ayağa kalkar elinde şişe ayakları titrer halde birkaç adım atar uçurum kayalığın dibindeki ağacın gövdesini tutar cebinden tek sigara çıkarıp yakar denize anlamlı ve dalgın bir bakış fırlatır denize fırlattığı bakış denizin karanlığında derinlere iner çıkar içine dalga olarak çarpar serinletmez
Aksine kayalıklara çarparcasına yaralar acı verir.Denizler şeffaftır oysa içindeki yaşamları görmek isteyenlere kendini gösterebilir.Deniz ile barışıksanız Sığlarda yüzmekten hoşlanmazsınız.Derinlikler tam size göredir ama kıyıdan ne kadar uzaklaşırsanız girdaplarda o kadar yakınlaşır size.Bir Taraftan Kıyıda kalanların keyfi karşısında derinlerde girdabın kıyısında ölüm ile yaşam arasında dönüm noktasıdır.Yüzmeyi bilmeyenler için denizin yasası nettir boyunuzu aşan yere gelme.
                                              56
Dalgalar kıyıya hızlı çarpmaya başlamışssa.Kıyılardaki ağaçlar içindeki teknelerde sallantılar kuvvetlenmişsse fırtına vaktidir.Fırtına ne denli kuvetlendiyse denizin sakinleşmeside o zamana kadar vakit alır.Ancak en görkemli halinide fırtınayla mücadelesinin ardından alır.
Artık süt limandır her yer herşey.
Stavro bakışların derinliğinden sıyrılıp Macelas’a bakar sonra BAA’ya o anda sırtını ağacın gövdesine dayar.
-         Tamam dostum herşeye tamam ! belki sözlerin herşeyin doğruluğunu söylüyor anlıyorum.Ama hali bilmiyorsun.
BAA gülümsedi başını iki yana sallayarak.
-         Bu dünyada kim hangi huyla dans ediyorsa ben o hali yaşayarak öğrendim dostum.Herkes aynaya bakarken ben aynaya baktığı duvarın arkasını görerek yaşadım.Günümüz  insanının en büyük eksiliği ne biliyormusun halden anlayamamak.Şu an Sen üzüm bağındasın,Üzümü yiyorsan onun sarhoşluğuna katlanacaksın.
Sana katlanma demiyorum katlanırken kırılma .
O an Macelas ikisinin sözünü kesmişti.BAA’nın Üzüm Bağı tanımlamasına ithafen.
-         Hah işte bende onu diyorum Boreas amca bizi bekliyor onun bağında devam edelim Stavro.
-         Yok be …. Şimdi bu konuları orda konuşmak olmaz.
-         Boreas amca öyle insan değil inan görünce anlayacaksın zaten.
Birbirleriyle göz göze gelip haydi kalkalım der gibi hareketlendiler.etrafı toparlayıp getirdikleri çuvala koydular geldikleri düzlüğe doğru yol alıp yürürken BAA Stavro’nun koluna girerek dostuna destekler nitelikte bazı konuşmalar yaptı Stavro onu dinlerken başı önde dalgın ama kelimeleri beynine girercesine dinliyordu.
BAA’nın aslında ona akıl vermek gibi bir derdi yoktu her akıl kişisine yakışır diyor ama en yakınındakilere tuzağa girmelerine karşı kendince önlem olarak onlara oldukça sert acımasız kırarcasına uyarısının olmasından dolayı acımasızca davranışlarda bulunurdu sözleride ondan bazen sert bazen yerle bir edercesine olması etrafının ona karşı sanki istemezük tavrıyla yanaştığını sanardı.
Ama Stavro’nun üzülmesini hiç istemiyordu.
-         Bak dostum ! Sevmek çok güzeldir ama Sevilmek umudu kötüdür.O umut ise kötülüklerin anasıdır İşkenceni uzatır.
Sen onu seviyorsun tamam ama O seni  dostu olarak görecek sen
                                             57
Hala onu o halde görmek istemeyeceksin ısrar edeceksin,ısrar,ısrar
Ama zamana bırakmayacaksın beklemeyeceksin sende o huyda var sonra bir mücadelenin içine gireceksin sen duygularınla hareket edecek onun mantığı sana ters gelecek.Çünkü geçmişten geleceğe onu sen balın peteği yada örümceğin ağları gibi özenle nakış nakış hayalinde işleyerek yaşatacaksın hatta bir insan yaratacaksın bir zaman sonra hayata bakışınızın çok farklı olduğunu anlayacaksın.Hayata bakış açınız tamamen farklı olduğunu hissedeceksin onu suçlayacaksın.Onu bu konuda suçlayacakmısın buna ne hakkın var.
Sen mesala tanıdığım kadar sevgiye sevilmeye herşeyi hatta küçük şeylerin eğer anlamı var ise mutlu olabiliyorsun Anı yaşamak senin için dünya servetlerine eşdeğer geldiğini biliyorum hepimiz biliyoruzki para çok önemli araç ama hayatın zevkini yaşatırsa dahada zevkli bir hal araçtır. Bunları biliyormusun? ne kadar tanıyorsun? Başından çek gemini bu limandan dostum.
-         Zaten gemim limana hiç yanaşmadıki hep uzaktan seyir etti gemim.
-         Bırak uzaktan limanı gören yerdende uzaklaş derim,rotanı yeniden yaz dümenini olduğunca çevir çevirebilirsen doğruca Okyanusların içine bak belki. Okyanuslarda senin değerini bilen seni sen olduğun için senden umut bekleyen nice kara parçaları vardır.
Stavro hiç cevap vermeden dinliyor ama içini kemiren belirsizliklede uğraşmak zorunda kalıyordu.Belli bir süre yürüdükten sonra yokuşun başından aşşağı doğru inerek Boreas Bağlarının tam yanına doğru çitlerin kenarından geldikleri yola doğru saparak yürürlerken.Boreas amcayı görüp görmeme konusunda kararsızlık içinde duraksadılar ama Macelas bu konuda onun yanına uğramalı tavrındaki haline mecburen uydular.Bağların arasından belli bir mesafede yürüyerek gittiler sağlı sollu Bağlar boylu boyunca uzanmakta yeşil asma yaprakların arasından süzülen salkım salkım üzümlerin eşlik ettiği bu kısa yolculuğun sonunda eskimiş kerpiç ev kapıları ve pencere ahşap mavisinde idi veranda tarzında evin önünüde diğer üzümlere benzemeyen beyaz parmak üzüm asması ile kaplanmış gündüzleri dahil güneşin değmediği gölgelik verdiği belli oluyordu,asma ile tavan
                                                58
arasına yerleştirdiği ampulü ile ışıklandırdığı avlunun hemen yanında bulunan tahta divan ve masa göze çarpıyordu.Avluya kadar gelip durdular hepsi aynı şekilde kimse varmı diye bakıyorlarken arka taraftan çıkıp gelen Boreas amca hepsini sıcak bir şekilde karşılayarak ellerini tokalaştıktan sonra Stavro ve Macelas’a sarıldı BAA’yı görünce elini sıktı o anda Macelas.
-         Arkadaşımız BAA
-         Hoş geldin evlat.
BAA biraz çekingence hoşbulduk derken genellikle adada ilk tanıdıklarına bu çekingenliğini sürdürüyordu.Çünkü başka bir coğrafyadan geldiği için ilk tanışan kendisine yapayalnızken Mülteci davranışı ile karşılıyor ve bundan hiç hoşlanmıyordu.Boreas amcanın gösterdiği yere oturdular biraz hoş sohbet edince Boreas amca hepsine teker teker bakarak.
-         Siz biraz demlenmişsiniz anlaşılan biraz şarap getireyimde çiviyi tam çakalım.
-         Senin o güzel üzümlerinin şarabı’da içilmezmi ya Boreas amca.
Diyen Macelas’a biraz kıgınlıkla bakan Stavro.
-         Boreas amca biz birazdan kalkacağız sana uğramadan gitmeyelim dedik ondan.
-         Gidersiniz be oğlum.
    Diyerek ayağa kalktı,İçerden içi şarap dolu testi dört maşrapa ile gelip masaya koydu,eline sandalyeyi sürükleyerek avlunun ortasına koydu sandalyeye çıkıp asmadan parmak üzümlerden toplayıp indi bahçenin hemen yanındaki şeftali ağacından şeftali  kopararak elindeki tasa koydu yüzünde hafif gülümseme hafif yürümesiyle masaya bakıyor bakıncada masadakilerde aynı tebessümle karşılık veriyorlardı.Boreas amca avlunun bahçesindeki tulumbaya doğru giderken.
-         Ne iyi ettinizde geldiniz ya.
Derken kelimelerindeki memnuniyet anlaşılıyordu.Tulumba’nın kolunu bir aşşağı bir yukarı kaldırarak akan suda tastaki meyvaları yıkayıp masaya geldi.Macelas’sa herkese şarap doldur dedi.Macelas Boreas amcanı söylediklerini yapmak için içi şarapla dolu testiyi alarak maşrapalara doldurup önlerine bırakınca masadakilerin hepsi maşrapaları elinde tutarak .Boreas amcanın başlamasını bekleyince.

                                     59
-         Hoşgeldiniz beyler.Hepinizin şerefine
Şarap maşrapalarını havaya kaldırarak içip masaya koyarak ikincileri doldurması için bütün gözler Macelas’a çevirilince mecburiyetten bu işin kendisine kaldığını anlayan Macelas görev olarak üstüne alınmak zorunda kaldı.Hepsine tekrar doldurunca söze girmek zorunda hissetti kendini.
-         BAA Boreas amca bu adanın görüp görebileceği en hızlı adamıydı bir zamanlar ona göre.
BAA bu durumu hafif şaşırmış ifadeyle karşıladı,ağzını büzerek bunu gösterincede Boreas amca söze girmek zorunda hissetti.
-         Gençtik olması gereken zamanları yaşadık ve bitti be evlat.
Stavro Masaya maşrapası koyarken.
-         Amca para güç ve yakışıklılık sende idi ha birde o upuzun üstü açık süspansiyonlu Chevrolet araban efsaneydi.Sahilden geçtinmi sahilde kızlar amma bakardı sana.
-         İşte o Chevrolet benim aşkımdı.Onun üstüne araba bugün bile tanımam.
Atadan kalma bir meslekleriydi Bağcılık,Arazileri neredeyse adanın yüzde onunu kaplıyordu.Sofralık Üzümlerindense Şaraplık üzümleri ile meşhurdu Yunanistan’da.adanın en zengin ailelerin başında geliyordu ama yıllarca ulaşamadığı hemen hemen hiçbir şey kalmamıştı.Ama sadece zenginliğin verdiği bir şımarıklığı yoktu eskilerin anlattığı kadar sadece kızları üzmekten başka.
Stavro amcaya tekrar bakarak sordu.
-         Amca eskiden bilirdim,Amcam sizde çok çalıştı zamanında çok zamanlar bu adada bulunmazdınız hep biryerlede bulunurdunuz yine gidiyormusun dışarları.
Boreas amca hafifçe gülümseyerek eline testiyi aldı maşrapasını doldurarak önüne çekerek.
-         İş yaptığımız firmaların festivallerine davetli gidiyorum.
Ama sordun madem zor oluyor artık benim için.Eskiden bu adanın dışına çıktığımda havalara uçuyordum düşün arabamla hız yapacam hızıma ulaşıncaya kadar ada bitmiş oluyordu.
Tabikide adım atmadığım ayak basmadığım bir yer yok doymuşum artık.Bir tek Tzamaika’ya doyamamışım onu anladım artık.
                                     60
Bu sözler Stavro’yu derinden yakalamıştı çünkü hayat denen girdabın en güzel yıllarında belli bir geç kalınmışlık bu zamana taşıdığından gittiği yer ile kafasındaki yer hep beraber taşınmıştı yıllarca.
Hiçbir yere ve zamana ait hissedemeyiz bazen kendimizi.Neyimiz olduğu konusuna kafada yormayız.Hayatımızı hep plan ve koşturmaca girdabında.Sürekli bir ispat, rakamsal veriler ve skor peşinde koşarız. Doyumsuzluk sarar ruhumuzu. Eksikleriyle yanlışlarıyla kendimizi sevebilme olgunluğuna erişemediğimizden bir başkasını gönülden sevebilmenin tanımı olmaz hikayemizde.
Boreas amca konumu ve para ile hayatın içinde girdiği yerler itibariyle.Gittiği yerlerde’de geldiği yerde’de hayatına kendinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen insanların içinden geçtiği yılları anlatarak bazen küçücük bir ada büyük bir hayali sığdırabilir diyordu.Hatta bir ara babası öldüğünde elindeki ne varsa herşeyini kaybetmişti sadece çok hızlı bir yaşama alışmasından dolayı birden elindeki işletmeleri nasıl işleteceğinden habersizdi gün be gün eriyen malvarlığını daralta daralta şu an bulunduğu Bağın elinde kalmasına kadar olmuştu o  kalan bağ bile şuanki zenginliğin tarihinden gelip geçtiklerini anlayabiliyordunuz.
-         Evlat ismin neydi özür dilerim.
-         BAA efendim.
-         Tamam tekrar memnun oldum.
      Zenginliğin en zenginliğini gördüğüm kadar.Elimdekileri         kaybetmeninde kaybetmesini gördüm.Elimdekileri tutabilene kadar nasıl elimde tutabileceğimi öğrenene kadar elimdekileri kurban verdim ama o da hayatta yaşanması gereken güzel birşeymiş. Dibi görmek iyidir. Hata yapmak iyidir. Duvara toslamak, düşmek, yara almak iyidir. O saatten sonra dibin nasıl bir yer olduğunu deneyimlersiniz.Yokluğu derin bir sızıya dönüşen kayıplarla sınandığınızda hata yapmanın nelere bedel olduğunuda deneyimlersiniz. Yaralanmayı da yaraya sebep olmayıda...
Birinin kalbi duvardır, siz gider toslarsınız mesela... Aynı duvara belki tekrar toslayabilirsiniz.

                                               61

-         Tamam efendimde bu konuda kendinizi suçlamayın bence. yüklenmeyin kendinize. Her yer maskesi, duvarı, yapaylığı bol
insanlarla çevrilirken işin içinden en az zararla çıkmaya çabalamalı.
-         Her insan onlarca duvara çarpa çarpa yaşıyor, deneyim kazanıyor. Sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini, iyi ve kötü arasında süregelen kavgayı zamanla öğreniyoruz evlat.
Hepimiz yaşadığımız hikayelerimizde oynadığımız rollerde can yakıyoruz ve canımız yanıyor.Bak varlıklı bir dönemimde beni çok seven biri vardı bu dünyada ama ben o kadar dünyanın varlığında herşeyi elde etmiştimki beni seven o gözlere hiç değer vermemiştim.Taaaki ! elimdekileri kaybetmeye başlayıncaya kadar hergün mahkemelerdeyim hergün koca koca alacaklılar öyle esnaf filanda değil yaniii.Etrafıma baktım benimle güzel günlerde olanlardan kimse kalmamış yanımda elimde kalan bu bağlıkla baş başa kalakaldım nasıl yaparım nasıl ederim derken bir baktımki arkamda duran bir göz hala aynı sevgiyle bakıyor hala aynı duyguyla sarılmaya hazır bir göz Eleni düştüğüm yerden kalkmama düştüğüm yerden avuçlarıma toprak doldurmama yardım ederek şu anda toparlandım.
Sustu elindeki maşrapaya bakıp yarım kalan şarabını bıraktı buğulanmış bir gözle etrafı seyreyledi.Ayağa kalkmak istedi kalkamadı konuyu değiştirmek için bazı konuları atlayarak konuştuysada bulunduğu hazin durumu o masadakilerin hepsine yüklemişti adeta.BAA yıllarca en uzak ütopyasındaki bu adaya gelmesinin amacı ile karşılaştığı hayat hikayelerine şaşırmış kalmıştı.Küçük bir adanın koynunda sakladığı hikayelerden dolayı kimle karşılaştıysa hepsinde kalmış yaralar patlıyordu adeta bu duruma karşı kendini suçladıysada bu kadar hikayenin kendine açılmasınında bir tesadüfe bağlıyordu.
-         Kaktüs seven varmı aranızda çocuklar ?

                                             62



Sordu masadakilerin hepsi şaşırmıştı.Boreas amca buna karşılık merakları giderircesine.
-         Ben onu Kaktüsüm derdim tabikide içimden. Kaktüs, çöl sıcağında tek başına hayatta kalmayı başaran bir bitkidir. Can acıtan dikenlerinin, kendimizi korumak için zaman zaman çıkardığımız tırnaklarımızdan farkı yoktur aslında.
        Üstelik gövdesinde biriktirdiği suyla, kanaatkar bir şekilde         
        yaşamını sürdürür. Tek istediği varlığının kabul edilmesi,        varlığına saygı duyulmasıdır. Eyvallahsızdır. Varlığıyla yol arkadaşının nefesidir. mücadeleci, emekçi kadınların simgesi olmalı bu bitki diye düşündüğümden hep onu anımsatırdı bana.
      
       Belli bir konuşmaların ardından Stavro Boreas amcadan izin alarak ayağa kalktı.Onu gören arkadaşlarıda ayaklanmış masanın etrafından dolanarak avluya çıkmış beklediler herkesin ayaklandığını gören Boreas amca mecburiyetten oda kalkmak zorunda kaldı.
-         Gençler neden hemen kalktınız daha erken.
Macelas ve Stavro bayağı içtiklerini ima ederek BAA’yı meyhaneye bırakacaklarını söyleyince Boreas mırıldanarak.
-         O huysuz ihtiyarla nasıl anlaşıyorsun evlat.
-         İyidir  Mavropulos amca .
-         İyiliği kendine kalsın Huysuz herif.
Derken hep beraber Sağlı sollu üzüm bağlarıyla dolu bir dar yoldan toprak yola çıkan yerden yavaştan yürüyerek giderken avlunun ışıkları yavaş yavaş uzaklaşınca hafiften karanlığa bürünmüş bağların arasından yola çıkan köşeye gelmişlerdi.Boreas amca bir salkım kara üzüm kopardıktan sonra hepsine gösterip bağı işaret ederek.
-         Sizin başınızı ağrıttım bunca saattir ama hayatımda Yenilgi ve Zaferlerimi Üzümlerimle öğrendim .Her Bağın,her üreticinin,herşeyden önce her üzüm tanesinin kendi savaşı yenilgisi ve zaferi vardır.
Üzümün işi zordur evlat.Herşey yolunda giderken düşman saldırılarına uğrabiliyor,yani rüzgarla,kuraklıkla,hastalıklarla
                                       63

-         Savaşmak zorunda kalabiliyor.Neyseki yardım edeni çok.İlk parazit saldırısında uğurböcekleri yetişir imdadına.Öldürmeyen güçlenir çocuklar.Bazı üzüm taneleri kendilerini feda ederek kurumayı tercih eder,diğerleri güçlensin.Isıya ,zararlı otlara,salyongozlara,kuşlara,tarla farelerine direnebilsin diye.
        Derken Bağbozumu gelir hasat yapılır…..Ve Şarap olacak
        Üzümler için yeniden doğuş başlar.fıçılara ve Şişe’lere girince
        Yaşayan bir organizmadır artık Şarap yıllarca yaşayıp giden.
Üzümlerin metaforuyla verdiği örnek hepsinin hoşuna gitmiş bu bilginin kendilerine bundan sonra içilecek her  şarabın dahada saygıyı hak ettiğini düşünerek Boreas amca ile görüşüp ıssız ve karanlık bir yoldan yürüyüp giderek uzaklaştılar.



                           ****************************




         Aradan günler geçmiş aylar birbirini devirmişti Adanın sıcak günlerinden geriye ise havaların grileşmiş tonunda devamlı dalgalanan denizin sesi ile dövülüyordu artık sahiller.Yapraklar ağaçlardan vedalaşmış sararmış renkleriyle sokakları doldurmuş.Kalabalıkların  şehirlerine döndüğü iklimin ortasıdaydı artık Tzamaika.
     Çocuklar okullarına Ada sakinleride Mandalina,Portakal’larına kavuşmuş.Zeytinlerini Ağaçlarından sıyırma zamanı geldiğine  seviniyordu.Yaz’ın nemli sıcağından sıyrılıp akdenizin sonbaharını yaşayan adanın sakinlerinide adeta sonbahar değmiş gibiydi.BAA
Adaya Ayak basmasından bu güne 15 ay gibi bir zamanı devirmişti
Kendisi adaya ada ise ona artık alışmıştı.Öyleki Adanın Polisleri ve hava üssünün askerleri ilede bayağı samimi bir güven içinde birbirlerine dostane ilişkiler sürdürüyordu.
                                              64
15 ay önce birlikte kurdukları Ütopya’larına tek kalmış yolcusuz yolların yolcusu olarak ayak bastığından beri,gözlemlediği yaşanmışlıkları artık analiz edecek kadar uzmanlaşmış bir kişilik olarak kaçışının ortasında kalmıştı adeta kendi dertlerininin yaralarına merhem olabilme adına kaçtığı yerde herkesin derdine dinleyici olarak merhem olmuştu adeta farkında olmadan.Zaten ÜTOPYA’larda yaratıcı insanlarda besleyici olduğu kadar,düşlenen ama mümkün olmayan değilmiydi zaten.
            Onu Ütopya’larından uzaklaşmasınada zemin hazırlayan bir mekanda 15 ay gibi bir zaman diliminde yaşanılan yada yaşanmışları gün be gün beyninin ortasına yerleştiren Mavropulos Amcanın meyhanesi değilmiydi zaten.Küçük bir ada büyük dünya’nın neredeyse mikroskop camı olmuş şekilde her gelenin olduğu kadar sarhoşlukla her masadan kalkanın,Bir sandalyesi sevda mezarlığı, diğer sandalyesi yaşayan ölüler mekanı, ıstırap "ahh"ları ,öteki sandalyesi kendi hayatına yön verememiş başakları eğilmiş buğday tanesi,dördüncü sandalye ise umutlarını kaybetmemişlere ayrılmıştı ama hep boş olurdu bu sandalye Ve en dipte, duvar dibindeki masa, cam kenarı benim diye paralanan insanları tanıyıp yaşayan ve gözlemledikçede her insanın dertleriyle başlayıp olmazssa olmasına geçiş yapan saat 7den 10'a ılık ve yağışlı geçen, 10'dan sonra da sıcak ve kurak olan bir iklime sahiptir ve hala aynı iklimi yaşatana devam ediyordu Mavropulos Meyhanesi.
    Mavropulos amca yazın yoğunluğundan kışa hazırlanan meyhanesini ufak tefek hazırlıklarına taşıma adına yine aynı yine yorgun haliyle devam etmekteydi.Macelas yazın bütün sezon boyunca denizlerde seyir etmiş Yat,gulet ve balıkçı tekne ile kayıklarının bakımını yapıp kızağa çektiği tüm deniz yorgunu olan bu ahşapları kendi yerinde onarmakla geçiriyordu zaten adanın tek küçük çaplı tersanesi ondaydı.Anaorke her zamankinden dahada ağırlaşmış taşımayan dizlerinin acısına rağmen oğlunun tüm sorumluluğunu üzerinde taşımaya çalışıyordu.
 Stavro ise yazın belirsizliğinin üzerinden bunca ay geçmiş olmasına rağmen Mataios ile karşılaştıktan belli bir süre sonra tamamen hayatın
                                                65
    Bir cilvesinin getirdiği tesadüf üzerine karşılaşmış bu karşılaşma onları devamlı görüşmelerine zemin hazırlayan zamanın tadını çıkarmaktaydı eski tarzından eser kalmamış dahada mutlu dahada umutlu bir hayata yelken açmış bir şekilde günlerini sürdürüyor bu durum onu tanıyan herkesin farkında olmasının hayreti içindeydi.
İçinde dolu dünyalar etrafında dönen yıldızlar yer ile gök birleşmiş mavinin tüm tonlarında bir hayat yaşadığı bir cennet’teydi bunun farkında olup dostunun mutluluğundan çok büyük bir haz alıp Dostunun yaşadığı güzel günlerin hikayesini anlayarak yaşayan BAA
Bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini doğru algılaması, empati kurarak yaşamından zevk alarak kendi hikayesini anılarında yaşatarak sürdürüyordu.Bunu biraz daha genelleştirerek hayvanları ve bitkileri de dahil edip, bir çiçek olsaydım toprağımdan sökülmek, ağaç olsaydım yakılıp küle dönüşmek,kuş olsam silah seslerinin arasında kanat çırpmak,sokak hayvanı olsam bir tas suya bir kap yemeye muhtaç olmak, nasıl da inciteceğini düşünerek seyrediyordu dostunun mutlu hallerini.
     Karşınızdaki her ne olursa olsun, onu anlamak için anlamayı seçmek yeterli. Gerçek, ruhumuzun yabancı çıplaklığına yakışan tek giysidir. Bir köşede bekler. O, er ya da geç, zamanın keskin gözleriyle göz göze geleceğini bilir. Ne yaşarsak yaşayalım, hiçbir şeyin üstü örtülmez. Gerçekler asla kaybolmaz.Üstünü kapatmaya dönük nice çabanın karşısındaki mutlak otorite, sadece onun kendi varlığıdır. Vaktini bekler. Farkındalık, farkına varmaktır. Anlamayı seçmektir. Bu, en kolayıdır. Yeter ki, gerçekle dostunun üzülmemesi yolunda kol kola yürümeyi seçmişti BAA.
      Kendisi ile kilise anmasına kadarki sırdaşı olması onun o An’a karşı tutumu Stavro’yu iyice bağlamıştı BAA’ya.Birlikte yaşadığı anların geçmişten bugüne gelişinde BAA onu yaşadığı travmalarda yardımcı olmaya çalışmış elinden gelenin en iyisini dostuna aktarmak istemişssede Stavro’nun onu anladığı kadardı.
     Ama Stavro bunca aylık görüşmelerinde dostuna yıllar sonra bağını güçlendirdikçe aklının bir ucundada uçurum
                                                 66
beliriyordu.Ondan ötesine bir adım kala kalmış orda öylece duruyordu adım atsa karşısında uçurum karşıda çok yakınında ama köprüsü olmayan bir karşı taraf vardı.Dönmekte istemiyordu dönerse bir daha dönmeyecekti çünkü.Amacı olsada ilerisinin olmadığı bir zamanı hissediyordu.
      Stavro limandan doğru meyhaneye gelmiş elinde bir paket ile durdu.BAA’ya gel derken hafif bir gülümseme mahcubiyeti ile selamlaştı.
-         Selam BAA.
-         OOOO dostum nerdesin yaaa.
-         Yaa öyle deme be buklemun görüşüyoruz ya.
-         Tamam tamam.
Elindeki paketi masaya koydu.Müsade isteyerek içeri girdi.BAA masada kalmış beklerken elinde kahveleriyle gelmişti masaya Stavro
Oturdu getirdiği kahvelerden birisini uzatıp içerken BAA paketi eliyle hafifçe yoklayarak sağına soluna çevirip baktı.
-         Bu ne Stavro ?
-         Hımmm şey ya hediye gibi bişey.
-         Paketine ve torbasına bakarsan uzaktanmı geldi?
-         Atina’dan sipariş ettim özellikle.
-         Mataios’amı.
Durdu biraz düşünce tabiriyle evet dedi.BAA gülümsedi kahvesinden bir yudum aldı fincanı yere koydu.Dostuna baktı.
-         Hediyeler güzeldir Stavro.
-         BAA biliyorsun bu adada ismini vermesemde içimdeki sırrımı bir tek sana açtım.Taaki Anmaya kadar ondan sonradır bir tesadüf eserine tanrım yardımcı oldu yüce İsa adına bugüne kadar hep konuşuyoruz tartışıyoruz.Eskidende çok güzel idi,Çok akıllıydı,Çok Mantıklıydı ama dahada güçlenmiş.Kendi ayaklarının üzerinde yükselmiş,tek başına kimsenin yardımı olmadan Eyvallahı olmadan yürüdüğü yolda saygı duyulası,Sevgilerin en yücesine uğraması adına Asil bir kadın olmuş çıkmış.Ve ben onun yanında bu sevgimi ona hak ettiremediğimi düşünüyorum dostluğumun dostluğu altında eziliyorum.Ben farklı gözle bakmaya çalıştıkça o olgunca bir
                                          67
tavırla dost olarak beni görüyor.

-         Buda seni yaralıyor Stavro.
-         Evet dostum.Ona bundan önce iki hediye aldım bu üçüncüsü ve bu üç hediyeninde cam olması özellikle ona karşı duyduğum sevginin karşılığıdır.
    İkisi aynı anda sustu birbirlerine baktılar.Akşam Üstü olmuş hava iyiden iyiye kararmaya başlamış hava ayaza bastırmıştı hafiften üşüme içlerini ürpertirken meyhanenin ışıkları sokağın lambalarına yansıyordu.BAA’nın arkadaşın adeta yüreğini okumuş gibiydi geri giden bir arabaya binmiş bir yolcu misali gibi gördüğü Stavro’nun suratında.Hayaller kadar hayal dünyasından gerçekleri fark etmişti.
Kalp, okyanus gibidir. Derinlere indikçe heyecan merakı, gizem, tutkuyu tetikler. Karanlık yoğunlaşır. Görüş açısı daralır. Yüreğin en dibine zorlu bir yolculuktur bu.Seni sen,beni ben,onu o yapan her şeyle yüzleşmeye secde edene sadece cesaret yetmeyecektir. Bedensel arzular ve hazda. Yüzeysel sırlar, yerini daha derin sırlara bırakacaktır.Hiddet ve şehvet karşı karşıya gelecektir. Kopan fırtınadan sağ çıkmanın tek yolu.Peri masalı değil Hikaye olduğunu bilmekten geçer.Kimsenin hayatıyla oynamaya kimsenin hakkı olmadığını biliyorlardı.Kimsenin kimseyide üzmesine.Elmayı seven için Elma’nında sevmesini beklemek karşısındakine yapılan en büyük haksızlık olduğunu düşünerek BAA’la konuşma ihtiyacı duymuştu Stavro iki yarım kalmış elmayı birleştirmenin imkansızlığına varmıştı artık.İki tam elma tam olabilirdi onun için.
Stavro için Mesele, kendini tamamlamadan bir başkasıyla tamamlanmanın mümkün olmayacağını görmektir. Doğmanın ve doğurmanın sancısıyla her an yeni doğumlara hazır olmak gerekir. Hayat, sürekli bir değişim içindeyken içten dışa, tepeden tırnağa derinden yüzeye aynı kalmak mümkün mü? Diye sorular içindeydi.
Karşılıklı özen ve güven içinde yol yürüyenlere  aşkı, geçmiş zaman öfkelerine, bağlanma korkularına, bireysel bencilliklere, cüzdandaki paraya ve şişkin egolara teslim etmek istemiyordu.

                                               68



       Sevenin verdiği değeri, çantada keklik görmemeye,saygıyı elden
bırakmamaya,dürüstlüğün, her daim iyileştirici gücü olduğunu bilenlere kendisiyle yüzleşmekten kaçmayanlara,kalbini, avucunun içine alıp onu nefessiz bırakmamaya çalışıyordu.
Balıkçılıkta BAA’ya söylediğini söyledi.
-         Fırtınada Aynı yıldıza bakanlar yönünü kaybetmezlermiş BAA.
-         Öyleyse bir yıldıza sahipsen bakmaktan yorulma Stavro Mutlaka Gülümsemesi ve Parlaklığıyla aklını başından alacaktır.Ama kendinin AY olduğunu unutturma çünkü ben kendimin bir zaman sonra onun AY’ı olduğumu unutturmuştum suç benimdi hani kendini unutturma.
-         Neden ?
-         İşin şakası bir yana hayat, her birimiz için gidenleri, kalanları, bazen her ikisini de başaramayanları, vedaları ve elveda’larıyla ağır bir roman iken burada tanıdığım nice güzel insan bana iyi geldi.Ne,nasıl,niçin ve nedende olsa her insan bir hikayedir ve bizler, hikayelerimizle bağlıyızdır birbirimize.

Herkes, kendi hikâyesinin kahramanı herkes, kendi kalesinin savunucusudur bir ömür. Sınırlarımızı çizerken bir anlamda karşımızdakine,haddin buraya kadar deriz.Sınırı aşma, iyiyken kötü olmayalım.Bu, ikili ilişkilerin normal seyridir. Fakat bazen kalemiz en savunmasız zamanlarınızda kuşatılır. Gücümüz yetmez, nehrin akışını değiştirmeye...Yıkımın böylesi cidden sarsıcıdır, insanı sürekli eksiltir. Eşikler vardır hayatlarımızda. Bilirizki, adım atacağımız yeni eşik geçmişte bırakılan her şeyi değiştirebilir. Aldığımız karar, sadece bizi değil herkesi etkileyebilir, anılara kattığımız biriktirdikçe hep birlikte güzelleştiğimiz zamanlara tanık olmak için BAA Stavro’ya belli bir sürenin serüveni kendisi olduğunu hissettirdi.
-         Şimdi hediyeni vermelisin verincede içindekileri söylemelisin.

                                      69

-         Evet dostum bende aynı şeyi düşündüm.
-         Ama bir şeyi daha uyarayım eski hikayede bu hediye ve bundan sonrasında oluşacak her hangi olaya tanık olacaksın ve bu hediye bir eşik bu eşikten atlamak onun sana söyleyeceği bir kelimede saklı.
Ne demek istediğini anlayamamıştı Stavro ama önceden sezgilerinin hisleriyle ne konuştuysa zamanla aynı yönde seyir ediyordu hikaye ve buna çok şaşırsada bunu belli etmiyordu.BAA olanların taşları yerine oturmasından tesadüfi olduğunu düşünsede olan biten hikaye farklı coğrafyanın,Farklı yaşam zamanında,farklı hayatlarda devam etmesine tanık olmak aslında bir ürpetiyordu kendisine.
     

       Stavro ayağa kalktı üstünü başını düzenleyerek masada duran paketi aldı torbaya koyarak BAA ile tokalaşıp izin isteyerek ayrıldı.Stavro herzamankinden yine heyecanlıydı yolda giderken bile sağa sola bakışlar ile heyecanını bastıra bastıra uzaklaştı.Belli bir süre sonra yeni çarşıya varmıştı.Mataios’un dükkanına doğru sokaktan içeri girdi heyecanı artık tavana vurmuş şekilde yüzü kıpkırmızı kesilir halde içeri girdi.Durdu hafifçe gülümseyerek selamlaştı tokalaşıp.Mataios’un gösterdiği yere oturdu önce gözleriyle dükkanı inceledi heyecanın verdiği belli bir şaşkınlıkla suskun kaldı.Mataios bu durumu dağıtır şekilde.
-         Hoş geldin.Nasılsın
-         Hoşbulduk.İyiyim teşekürler.
-         Birşey içermisin.
-         Varsa kahve alayım.
Gelirkenki vücut kimyasının değiştiğini ima etti.işlerinin durumunu sordu hal vakit ve sıhhat sorularından sonra masaya gelen kahveleri yudumlarken eskizamanlardan birkaç kelime kelam etti.Kışın gelmekte olduğunu teknelerin yelken ihtiyaç zamanı olduğunu bildiği için yelken yapımından bazı bilinmesi gereken sorularına cevaplar alıyordu.Durdu bellibir zamanın geçmesinin ardından Torbayı Mataios’a Verdi.

                                 70
-         Bu ne Stavro ?
-         Bu sana layık değil ama sana layık olana kadarki bulabildiğim bir şey.
Hafif şaşkınlıkla torbayı aldı içindeki paketi dışarı çıkarıp belli bir süre seyredip durdu.
-         Ne gerek vardı buna.
Stavro birşey söylemedi sustu.Açması için eliyle işaret yaptı.Mataios sarılı paketi yavaşça açmaya çalışıp içindekinin varlığını dikkatle izlerken kağıtları bir yana koyup.kutuyu açıp içinden çıkardığı hediyeye baktı gülümsedi cam kristalin varlığı değişik bir anlam taşıyordu.Kristalin içinde koskoca bir Kudüs,Kudüsün içine Zeytin Dağı,Zeytin Dağının İçine,İsa ve Çarmıhı yerleştirilmişti.Koskoca bir inancı içine sığdırlan bir Kristal.
      İnsan, en çok hata yaparak ulaştığı gerçeklerden vazgeçemez. Yokluğuyla sınandığımız gerçekler, hayatımızın yegane parçası oluverir. O parça olmazsa, her şey eksiktir. Tamamlanamaz. Bu, hayat boyu kurduğumuz iyi kötü her tür ilişkinin dengesidir.
Terazinin bir tarafında mutlaka gerçekler vardır. O gerçekler, çıkarımıza ters düşsede sahidir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar gibi, vazgeçilmezdir. Hayatın terazisi, bu yüzden hiçbir zaman eksik ya da fazla tartmaz. O öyle bir dengedir.O terazi şimdi Mataios’un ellerindeydi. Bilginin, mantığın, felsefenin, aklın ışığında yürüyenlerin elinde Yüreğinin terazisi.
       Elinde tuttuğu kristalin içine sığdırılmış bir tasavvuf,Yüce İsa’nın son gecesi,Son yemeğini yediği,Yehudanın son öpücüğü,Tarihin en eski zeytin ağaçlarıyla bezenmiş yerde duran Yüce İsa’nın Kudüs beni neden red ediyorsun feryadı.Sırtında haç ölüm yürüyüşü,yüzü kan revan içinde ve İçinde kendine temiz bez ile yüzündeki kanı silen Kadın.
        Mataios Kristali iyice inceledikten sonra.Stavro’ya baktı durgundu,Soluktu kelimeleri hangi tarafa döşenirse döşemeye çekinerek.
-         Teşekkür ederim çok anlamlı ve çok güzel bir hediye.
-         Beğenmene  çok sevindim.

                                      71
-         Beğenmekmi harika almışlar içinde sığdırmışlar.

Mataios’un getirdiği hediyesini beğenmesi hoşuna gittiği kadar anlamınıda anladığını düşünerek sevinmişti.Stavro gözlerinin içine bakmaya simasındaki cenneti içselleştirme adına süzerken.

-         Bugüne kadar senin yakınında olmak adına ne avuçlar açtım.Şu an yanındayım.İçim titriyor kanım çekiliyor.Baksam doymuyorum.Gitsem bir tiryaki gibi arıyorum.Varlığın hayatı sevindirmeye yetiyor.Çölün Ortasında Matarama doldurduğum Ab-u hayatsın içmeye kıyamadığımki Çölün ortasında susuzluktan kavrulmayayım ama neylersin.Bugün sana getirdiğim şu an elinde tutmuş olduğun özünde Kristal ama içine sığdırılmış bir dünya.Seni aradığım kadar bulduğum ana kadarki son,senden beklentilerim yok bilmelisin Beklentimin olmadığı zamanda,zamanı ileri almak lazım gelir bundan sonra onun içinki senden gidiyorum mecburiyetten.Anlayışına ve Medeni duruşuna teşekür ediyorum en azından beni dinleme bahtiyarlığını gösterdiğin için,İçimdekileri sana açılabilme şansını bana tanıdığın için.
Yavaştan ayağa kalktı hüzün kaplamış simasına karşı kısık gözlerle gülümseyerek elini uzatıp tokalaştı.Mataios tokalaşmasına karşılık vererek tekrar teşekür etti.Hoşçakal diyerek dışarı çıktı Hüzünlüydü Stavro gidiyordu gurbeti gönlünde duya duya,İlk Sevginin ilk acısı ilk ayrılığı,Yüreği yanıyordu ateş ateş Hava ılık sonbahar,her yere sonbahar bulaşmış her yer sapsarı,Ağaçlar sararmış yapraklarını dökmüş çıplak,Sokaklarda amansız soğuk yürüdü yürüdükçe kayboldu.







                                             72
    
      Denizi seven,ona tutkulu bir çok insanın hayalidir.Bu hayali en iyi şekilde hayallerine ulaştırdığı kadar ekmeğinin tekneside denizdir.Tekne yapmak ve Teknenin bakımını yapmak zordur.Emek ister,para ister.Macelas Tzamaika’nın eli ayağıdır bu konuda geçimini deniz ve denizden verdikleriyle geçinen bir adayı varlığı ve mesleğinin zorluğuyla ayakta tutan tekne ustasıydı.Her yaz denizlerde süzülen tekne,Kayık ve benzerlerini kışa doğru hepsini hemen kızağa çeker hepsinin bakımını üstlenirdi taaki nisana kadar neredeyse hiç boş durmazdı.Yine bir sezon bitmiş Kızağa çektiği tekneler onu bekliyordu tersanesinde.Hiç durmayan Çekiç sesleri, zımparalanmış kayınlar ,Testerelerin gidip gelme manevraları ile çalışan tersanenin bir tarafında yığınlanmış kerestelerin arasında yoğun olan Macelas yetiştirme telaşı içinde günlerini geçiriyordu.Talos’uda yanına almış birkaç elemanınında katılmasıyla bir tekneden bir tekneye bakıma devam ederken.Stavro öğlene doğru yanlarına uğramak için gelmişti.Herkese selam verip Macelas’ı sordu ustaların gösterdiği yere doğru gitti.İşlerin büyük bölümü bitmiş teknelerin sırası olan Boyahanede buldu Macelas’I ağzında koruyucu maske üstü başı kafası elbiseleri boya olmuş halde elinde tuutuğu cilayı teknelere sıkmakla meşguldü.Diğer yanda Talos vernik tenekelerinden hazırladığı diğer tekne ve kayıklara atılan vernik ve macunların kurumasındaki zımparaları yapıyordu.Cilayı atarken Stavro’yu gören Macelas biraz bekle anlamında işaret yaptı.
Tekne ve kayıklarda  Vernik uygulamalarında ince ve çok katlı uygulama en sağlıklı sonuç veren yöntemdir. Eğer teknenin dışı örtücü boya ile boyanacak ise ilk zımparadan sonra astar boya sürülür. Daha sonra macun çekilir. Gerekli kuruma sağlandıktan sonra yüzey zımparalama işlemi yapılır ve bir kat daha astar boya sürülür, tekrar zımparalandıktan sonra gerekli yüzey düzgünlüğü elde edildi ise, teknenin su hattı çizgisi çekilir. Su hattı üstüne güneş ışınlarına karşı dayanıklı son kat boya çekilir. Teknenin su kesimi altındaki kısmına ise denizde yaşayan Zaralı canlılara karşı ahşabı koruyucu özelliği olan zehirli boyalar kullanılır.

                                                              73
       Macelas işini bitirip cila tabancasını koyup Stavro’nun yanına geldi.
-         Kusura bakma vernik boyası akmaması lazım bırakamadım.
-         Kusurumu olur buklemun işin önce gelir.
-         Gel kulübeye geçelim kahve içeriz.
Stavro ve Macelas boyahane tarafından kulübeye doğru geçtiler.Kulübede her daim sıcak su ve kahve bulunurdu kendilerine kahve koyup dışarı çıkıp tajtalardan derme çatma yapılmış oturaklara oturdular kahvenin dumanından çıkan koku ortalığı sarmış şekilde yudumlarlarken sigara yakıp kahvelerini içmeye devam ettiler.
-         Stavro şu teknelerden birkaçı bitmek üzere Mataios’a söylede yelken biçmesi lazım.
-         Tamam söylerim.
    Aylar öncesinde Macelas ile yeni çarşıyı gezip yelkencilerden fiyat araştırması yaparlarken tesadüf eseri girdikleri dükkanda karşılaşmışlardı.O Anı’ı asla unutmak mümkün olmamıştı Stavro tarafından.
    Kahvelerini bitirdikten sonra ayaklandılar.Stavro tokalaştıktan sonra tersaneden çıkarken akşam buluşalım dedi.Macelas’ta olur dedikten sonra herkes kendi işine döndü.Tersane ile Marpos arası neredeyse bir onbeş dakikalık arayı yürürken aklında kendi hayatını süzmek geçti.Hayalleri,Ütopyaları,Zaferleri ve yenilgileriyle,yanılgılarıyla.Bunca yıldır güzel giden İş hayatının elinden gitmesi yatırımlarının yok olması onu büyük bir boşluğa düşürmüş kafasında oluşturduğu stratejiye dayanak olacak nakiti kalmadığından ayakta durmanın  yollarını arıyordu.Eski atölyesini açıp tekrardan başlama yaşını geçtiğinden eski bıraktığı mesleği ile devam etmenin kendisine daha hayırlı olacağını düşünürken.Yıllar sonra geldiği adanın değişiminede ayak uydurmaya çalışıyordu insanlar değişmiş,Binalar genişlemiş,Yürekler daralmış.
“Yarına bırakırda, yanına bırakmaz” sözü de buradan geldiğini düşünerek..Her insanın içinde var olan iyilik ve kötülük tohumu, toprağa kök salmak için mücadele eder. Sonuç bazen bir tarafı cefaya, diğer tarafı kahra mahkum eder. Kimse zafer kazanamaz, herkes kaybeder.
                                               74
     İçinden mırıldanarak yürürken ve düşünürken beyninde fırtınalar oluşuyordu.Bir arazinin üzerinde yürürken verimli toprakları altımızdan çekip götüren sert ve kuru rüzgarlar misali modern hayatın bitmez tükenmez bir erozyonunu.Üç beş vahaya saklanıp bu gerçeği görmezden gelenlerin yaşamlarını fanus içinde sürdürmelerini.Gölü tüketenlerin Göletlerde manzara arayanların,Denizin mavisini kirletipte etrafında yayılmış yazlıkların önlerinde gördüğü Mas mavi havuzlar ile zenginliğini sunanların hayat hikayelerine ikna edimesine karşı mırıldanırken bu yüzden çevresine yerleşmiş olan karışık zihinler ile tedirgin kalplerin ortasında nasıl bir sevgi hayatını yaşayacağının muhasebesini yapmaktaydı.İnsan içine düştüğü anaforun hiçmi farkına varmaz?
İnsanlar herşeyimi unutmuştu onun için,herşeymi bayat’tı.İnsanın şaşırası geldiği durumları analiz ederken İçine mektubu koymayı unutup.Zarfı öpüp kapatmalarını.Ama herşeyden önce kendini suçluyordu belkide seçimimi iyi yapamıyorum diye belki edepsiz davranıyor payımdan fazlasını almaya kalkıştıkça bu sefer payımıda kaybetmeye başlıyorum diye.Kızgın kızgın yürüdükçe Meyhanenin önüne gelmiş oldu.Meyhanenin kapısından girerken soğuk havanın verdiği tepkiyle kapıdan içeri girince Mavropulos amca.
-         Stavro hoş geldin.Seni bir bayan aradı yok olduğunu söyledim.
Stavro birden heyecana kapılmış bir şekilde.
-         Amca kaçta aradı.
-         Sen gelmeden önce ama yine arayacak uzaklaşma bence.
Tamam deyip kasanın önündeki masaya oturdu.Akşam üstüne az bir şey kalmış heyecanla telefonun çalmasını beklerken geçen sürede birkaç defa telefon çalmış her çalışta heyecanla açmışsada beklediği telefonun gelmemesinden dolayı dahada heyecanlanıyordu.Çünkü Mavropulos amcanın telefonunu kendisi vermişti Mataios’a.Kendine bir kahve yapıp gelip tekrar masasına oturdu masaya arasıra BAA arasırada Mavropulos Amca gelip oturup kalkıyorlardı.Belli bir süre sonra.Telefon çalmaya başladı çalan telefonun sesinden atak yaparak kasanın arkasından açarken.
Çok susamışsın.çok ama. öyle böyle değil.Testiye suyu koyuyorlar, yüksekçe bir yerden mermer zemine döküyorlar.Yavaş yavaş akıyor
                                               75

gözünün önünde...dökülürken başka bir ahenk.Suyun mermere düştüğü andaki tınısı bambaşka ahenk.Kulağın ve dudağın aynı anda doymak istiyor.o sesi yutmak istiyorsun böyle. yutmak...işte,
o anki su sesi var ya işte o'dur.
Doyamadığın.dinlesem diyorsun, hep dinlesem...diye hayal ettiği sesin kulaklarında yankılamasını duyduğu anda kalbine su serpilmiş şekilde gürül,gürül yada çilenti.
-         Selam Stavro.Nasılsın ?
-         Teşekür ederim Mataios sesini duydum memnun oldum .
-         Napıyon ?
-         İyi !! İyi iyiyim sen.iştemisin Nasıl işlerin.
-         Benmi eh işte …….Bildiğin gibi İş.Nasıl olsunki
-         Öyle deme.Kendi Krallığını Kurmuşssun ve herkes senin sayende bir hayat sürüyor.En yakınındakinden,En uzaktakine kadar.Gördüm bütün herkesin sorumluluğu senin sırtında yükselmiş ve sen orda herkese kimsenin ağız kokusunu çektirmeme lüksüne kavuşturmuşssun ve sen benim gözümde ulaşılmazdın şimdi dahada kaf dağı oluşturdun.
-         Sağol Stavro senin görüşlerin benim için ayna bil bunu ve bu düşüncelerin içinde sağol.
-         Ne demek gerçekleri söylüyorum inan.
-         Şeyyyy ben sana ne diyeceğim biliyormusun.
Dün bana gelince elinde o çok güzel olduğu kadar anlamlı hediyeni aldım.Ve inan buna bu benim için çok değerli bir hediye bunu bil.Dün bana dedinki bu sana üçüncü sunuşum ve ben senden gidiyorum mecburiyetten……..Ama ben düşündümki bu geçen zaman içinde anladımki ben sana çok alışmışım nasıl oldu bilmiyorum ama çok alışmışım.Gitme.
-         Biliyormusun ilk defa beni anlatan bir duygunu paylaştın.Bana ait,benim olan beni ben yapan kelimelerinle.

       Gitme evet gitmek istemiyordu Stavro.Ama  Kimi zaman gereklilik, kimi zaman zorunluluk, kimi zaman da korkmaktan utandığı için gitmesi gerekiyordu.
                                                    76

Mataios’un gitme demesi aslında bir EŞİK.Eşiğin üstüne basılmadan Eşiğin hemen arkasında adımı atıp atmama kararsızlığında.Eşik uçurum ya belki düşüp kaybolacağınız yada aşıp yeni umutlara yeni hayatlara yelken Araf’ta kalmış ruh.
     Bazen öyle eşiklerden atlıyoruz, atlamak zorunda kalıyoruz yada buna mecbur bırakılıyoruz yada mecbur hissediyoruz.Eşiğin atlamasından sonra bir oluyorsunuz,Onu kimsenin kırmasına izin vermek istemiyorsunuz,Kötü gözlerin pis hislerin karakterlerini hissediyorsunuz,Anlatmak istiyorsunuz yanlış anlaşılıyorsunuz,o güne dek doğru kabul ettiğimiz, inandığımız, yol rehberi saydığımız tüm ilkelerimiz yerle bir oluyor.
Bazen, canını canımıza katmak istediklerimiz tarafından karşılıklı olarak bir binanın en yüksek tepesine çıkarılıyor ve oradan itiliyoruz. Verdiğimiz değer ne kadar çoksa yada aldığımız değerlerin anlayamamızdan, yere çakılışımız o derece sert oluyor. Kırık dökük, yara bere halde geçiyoruz, zamanın çarkından. Biliyoruz ki, artık hiçbir şey o boşluğa itildiğimiz an öncesi gibi olmayacak.
Böyle anlarda sakinliği korumak elbette ki zor. Hele ki aklı kurcalayan onca soruya iki kişi değil de tek kişi cevaplar bulmaya çalışıyorsak , hiç kolay olmaz.
       İkisi aynı anda telefonu kapatırken sessizce ve düşüncenin içinden geçen ışık kümesinin evreninden süzülmüş zamanı geri getiren geçkalınmışlık üzüntüsüyle kapatmışlardı.Ağırdan.
Stavro içinde tarifi imkansız bir sevginin sevinçliği içindeydi ilk defa kendisiyle ilgili bir duygunun içinden geçmiş ulaşılmayanın elini tutmuştu.
     Telefonu kapatıp kasanın etrafından yavaştan gelip masaya oturdu.Hiç bir şey demeden etrafına bakıp içindeki sevinci içindeki duyguyu bastırmaya çalışıyordu.Birileriyle sevincini paylaşmak istediysede yapamıyordu kimsenin bilmesini ve anlamasını istemediğinden öylece duraksadı.Etrafından gelip geçenler anlamsız bakışlar ile baksada aklında.Mataios’un kelimelerinden çıkan ses tonu kulaklarında çınlamaktaydı.
                                               77
BAA hemen kasanın önünde Mavropulos amca ile kısık ses ile konuşmalarını görünce kulak misafiri olmak istesede çoğu kelimeleri duyamamıştı.Mavropulos Amca cebinden bir tomar para çıkarıp BAA’ya verince BAA almak istemedi o anda Meyhanenin kapısından.Macelas’ın geldiğini görünce elini heyecanla kaldırdı ama ardından Stefano’unda onunla geldiğini anlayınca kaldırdığı eli aynı hızla indirip suratını astı.Masalarına geldiğini anlayıncada mecburiyetten samimiyetsiz bir gülüş ile selamlaştılar.Stefanos oturmamış ayakta duruyordu.Mavropulos amca otur dediysede işinin olduğunu Macelas’ı görünce selam verip çıkacağını ima etti,Sonrada herkese selam verip geldiği yönden çıkıp gitti.BAA Stavro’nun masasına gelip.
-         Dikkat ettimde bu adam gelince senin sinirlerin hopluyor eskiden kalma bir husumetinizmi var meraklandım ondan soruyorum ?
-         Benimle ilgili değilde.Kuzenim ile ilgili bir durumdan dolayı biraz kızgınlığım var
-         Anladım eski bir mevzu.
  
    Stavro mevzudan başka bir mevzuya geçmek istedi biraz önce. Stefanos’un varlığına karşı biraz hoşnutsuzluğu var olunca BAA tekrar edercesine boşver derken dışarı çıkan.Talos’u görünce yanlarına çağırdı.Talos elleri cebinde üşümüş halde ağzında yarım külü dökülecek şekilde yanlarına durdu dudaklarında tuttuğu sigarasını çekip ağzının kenarından salarak durgun gözlerle bakarak.

-         Ne oldu Stavro ?
-         Nerde kalıyorsun Talos.Evin soğuktur şimdi.
-         Yok yok iyiyim şimdi.Macelas yer verdi bana Tersanenin kulübesinde kalıyorum Soba var,Sıcacık.
-         Tamam o zaman iyi olmuş ama dikkat et yakma orayı.

   Güldü başını yana çevirip elindeki sigarayı alarak selamlaşıp uzaklaştı.Talos’u yanlarına aldıklarından beri onda yaşama olan

                                              78
   Varlığında gözle görülür bir değişiklik olduğu gözlemlenmiş hayata sıkı sıkıya bağlanması onu olduğu gibi kabul edip yaşamın içine toplumun göbeğine yerleştirmesine minnettardı.Talos için bundan önceki haftanın günlerinin onun için hiçbir anlamı yoktu.Sadece ayin günleri olan Pazar günü haricinde.Çünkü Pazarları erken kalkar,Kirli yakalı gömleklerinden elinden geldiğince yıkayıpta temizlediği en temiz gömleklerinden birini giyip,Ayindeki topluluğun içine girer,başlangıçtaki çay veya kahvelerden içer,Ayin başlarken arkalarda oturur,Ayin müziğine kendini kaptırırcasına hayalinde canlandırdığı güzel bir hayatı düşleyip,Ayinin bitişine kadar orda kalmak hoşuna giderdi.Biri onunla konuşmaya çalışsa çekinerek başıyla selamlaşır çok mecbur kalırsa cevap vermek zorunda kalırdı.Ömrünü yoklukla savaşın içinde bulduğundan beri bu küçük adanın büyük şehir fırsatlarından yaralanması imkansızdı.Kendine bir beceri öğretmek özelliklede hayatında işlerinin ters gittiğinde onu hayatta tutabilecek bir beceriyse onun için hiç kolay değildi.Tam bir aptal gibi göründüğüne kendini inandırmış,Neyi bilmediğini bilmediğine kendine inandırmış ona bu herşeyi kolaylaştırıyordu.
      Talos tersaneye doğru yürüdükçe insanlarla karşılaşıyor ama bunların hiçbirini görmeden geçti.Talos sabahları erken kalktığı için akşamları belli bir saatten sonra yatmak için hazırlanırdı.Tersanenin tahta çit kapısını açıp girdi önce teknelerin arasından dolaştı etrafı kolaçan edip Kulübenin kapısının önündeki oturaklara oturdu.Cebinden bir sigaraya daha çıkarıp yaktı genellikle durmadan sigara içer bitmeden diğerini yaktığından beyazlaşmış kahverengi bıyık ve sakalı sarımtırak renge bürünmüştü.Parlak ve Soğuk bir günün ardından oturduğu yerden yere çöktü.Etrafına kimseler varmı diye şöyle bir göz attıktan sonra ellerini öne doğru birleştirip yumruk yaparak AY Tanrıçasına doğru başını kaldırdı,ağzından kelimeler dökülen kendi dünyasında yeşerttiği sözlerle başkalarının yanında fısıldamayacağı duaları,Çok tanrıcılık hülyasında sürükleyici etkisiyle söyleyip bitirene kadar hiç kıpırdamadı.Sonra geriye doğru kalkarak tekrar oturdu.Eskiden beri kimseyle paylaşmadan kendine

                                             79
      Bir inanç geliştirerek garip ama başkası için boş, kendisi için çok dolu olan inancı üzerine derin düşünceye daldı.Düşündükçe kendi kişiliği içindeki tutarsızlığı daha iyi görebiliyordu.Kimsenin onda bilmediği bir huyu vardı okumak onun için günlerinin anlamıydı evi adeta kütüphanede bile olmayan kitaplarla doluydu ama onu herkes başı boş biri olarak tanıyorsada onun bu halleriyle tanınmasında Talos’unda kendini insanlara öyle tanıtmasından geliyordu.Günlük işlerde çalışırken aldığı her yövimiyede önce karnını doyuracak,Meyhanede içecek bir şarap,evine götüreceği bir şarap ile aydınlatmak için gün aşırı aldığı Mum ve geri kalanı ile yettiğince Kitapla eve dönmekti.Uzun zamandır bütün okumalarını.Hristiyan inançlarına ayırmıştı.
      Tuttuğu yoldaki bu okumalarının başka bir sonucu olarak Pazar günleri kiliseye giderken arkada oturup dinlediği tüm ayinleri ve Musikinin anlamını orda oturan tüm cemaatten daha iyi biliyordu.Kilisenin duvarlarındaki yazıları pirinç levhalardaki işlemeleri,Mezar taşlarına yazılmış hem Bizans Greek/Rumca’sını ve Haçlı Seferleri yada Hristiyan Kaşif yada kesişlerinin kazılmış Latince yazıları,Şifre çözer gibi okuduğunu sadece kendisi biliyordu.
Hayatının gençlik dönemlerinde Adadan birkaç ay uzaklaştığında.Girit ve Rodos’a gitmiş ama orda kalacak hiçbir geçim kaynağı olmadığı gibi ne bir mesleği nede iş bulacak kadar becerisi olmadığı için kendisini geliştireceği fırsatı geri çevirircesine günlük bulduğu işlerinden topladığı parayla .Tzamaika’ya dönmek zorunda kalmıştı işte o dönüş onun hayat keşkesi olmuş o keşkesiyle yaşamını sessizce sürdürmek zorunda kalan bir Talos yaşamaktaydı.




                      *****************************


                                             80


  Stavro Mavropulos amca ile kısık ses ile konuştuklarını farkettiğini söyledi.BAA Stavro’nun omuzunu sıkıp içeri doğru gitti ne olduğunun farkına varmaya çalışmış ama anlayamadı.BAA’nın durgunluğu.Mavropulos amcanın suskunluğu meyhanenin içinde oluşan ahenki hüzün deryasına itmişti adeta.Macelas’ın yüzüne bakıp ne olmuş diyen surat ifadesine karşılık bilmiyorum anlamında ağzını bürüştürdü.
     BAA’nın kasanın yanına geldiğini görünce ayağa kalkıp hayırdır der gibi baktı omuzuna dokunup gülümsedi BAA Dostunun yüzüne bakıp başını eğip durup dururken.

-         Sevgine sahip çık,Çıkabildiğin kadar.Bırak Sevilme istesen sende sevme,Ama kimse senin sevgini terazide tartmaya kalkmasın.Etrafındaki herhangi biri meyhanedekilerde dahil kimse için rekabete girme senide kimseyle rekabet ettirmesin kimse dostum.Yanlış zamanlarda kahramanlıkların esamesi okunmaz dünyaları değiştirsende.
                                        
Stavro’nun şaşkınlığı bir kat daha artmış neler oluyordu bilemiyordu.BAA niye böyle konuşuyordu halbuki onu o yaşama girer iken en büyük derttaşının varlığıydı onu güçlü tutan.

-         BAA niye böyle konuşuyorsun.

Bunu konuşarakta aşarız dostum biz senin dostun değilmiyiz.
-         Elbette elbette ama şimdiki zaman dostumsunuz.
Diyerek tekrar içeri geçti o anda Mavropulos amcayı yakaladı amcaya neler olduğunu sordu,amcanında suratında bir hüzün ıssız ıssız baktı Stavro’ya.

-         Haberin yokmu söylemedimi sana ?
-         Neyi amca tanrı aşkına ne oluyor söylesenize.
-         BAA Yarın sabah Tzamaika’dan ayrılıyor.Bugün biletini aldı.

                                             81

         Sustu gırtlağındaki ıslaklık boğum olup yutkunmakta zorlandı.Gözleri büyümüş şekilde Mavropulos amcanın sözlerini
küçülttü.BAA yıllardır geleninden gidenine kadarki tanımış olduğu tüm insanlar içinde  onun  tarafından tanımsız kalacak hislerin yaratıcısı.Kilometreler ötesinden binlerce kilometre öteye ve Yıllar arada olması hesap edilen bunca şey. bir yandan dert ortağını, kimsenin bilmediklerini bilen bildikçede yol gösterenini kaybetmenin korkusundan  suskun kaldı hüzünle kendini dışarı attı.
     Hava soğuk ayaz bastırmış.Deniz’in esintisi bir başka idi dünü düşündü,birkaç saat öncesindeki rüya gibi bir telefonu düşündü,birde dostunun gidebileceğini düşündü.Kendi kendine illa bir tarafım bedel ödemek zorundamı diye sordu.Denizin dalgası sahildeki betona vururkenki sesi içini iyice ürpertmişti.O anda bir gölgenin geldiğini farketti döndü BAA elinde bir ceket tepside iki kahve yanına oturdu aynı anda sahildeki dalgaları seyretmeye başladı ikisin gözleri hafif ses tonundaki hüzünle Stavro.
-         Ne oldu be dostum,Ne yaptıkta,Neyimizden alındında gidiyorsun ?
-         Benim için Tzamaika tamamlandı dostum ondan gitmek gerekir.
-         Ütopyanımıda terkediyorsun.
-         Terketmiyorum günümü doldurdum.Özümü yani benim inancıma göre Dar’a çektim.
-         Çektiysen geleceğinide şekillendir burda burası evin
                                      
 Asıl sen şekillendir demek istediysede söyleyemedi. Çünkü kime akıl danışmaya çalıştıysa herkesin kendi bildiği yoldan gitmesine şahit olmuştu.

-         Stavro Sana benim senin hayatına yön verebileceğim bir şeyim yok senden sevgini saklamanı isteyeceğim ama ortalığa saçıldı içindeki kapalı kutu,toplanması imkansızdır artık.Toplasanda yine kırıntılar yerde kalır. Üzme kendini bir başkasınıda üzme
Herkesin hayatı tarzı ve yaşama şekili başkadır.Bunları unutmamaya çalış seni değiştirmeye çalışanlara karşı değişme sende değiştirmeye çalıştırma.
                                        82
-         Zaten ben başından herşeyin farkındayım ! Bazı şeylerin mantığına başından hazırlıklıyım.Günler geçecek o günler gelecek elbette.
-         O Zaman tek bir şeye karışmama izin ver.
-         Nedir ?
-         Mavropulos Amca sana emanet.Macelas ile yürü karşılıksız bir dostluğu var.Talos’u yalnız bırakma.Sadece Stefanos denilen herifle ilerde yakın olursan dahil bir adım geride duvarın olsun.
-         Neden ?
-         Çünkü o ve Onun gibiler ile dostluğunu sürdürmen imkansızdır..

    Konuştukları sırada Mavropulos amca gelip masalarına yavaştan oturarak durdu hiçbir şey konuşmadan öylece uzunca sustu birden hıçkırarak ağlamaya başladı.O an hüzün heryere yayılmıştı çünkü koskocoman bir adam duygularını küfrederek gösteren insan birden gözyaşlarına boğulmuş şekilde sesli ağlıyordu.Stavro ayağa kalkıp amcayı sakinleştirmeye çalıştı.

-         Nereye gidersinde bu yalnız yaşlıyı bir başına bırakırsın ?
-         Babam bak çocukların var yanında.
-         Oğlum görmüştüm seni senin ilk geldiğinden beri.Yıllar sonra şu çatının altında ikinci bir nefes beni mutlu etmişti.
-         Sağol babam benim sağol bende seni babam ve dedem bellemişim.
                                    
-         Neden gidiyorsun o zaman?
-         Tzamaika iç dünyamın evren içinde son yolculuğumdur benim.Sevmek sevilmek,Anlamak,Anlaşılmak.Saymak Sayılmak.Bulmak,Kaybetmek Kötü ile iyi. Mutluluk ile huzur. Neşe ile keder. Hepsi bir tasta derilir herhangi birinin içine düşmek bir sonuç vermez hepsi bir.Halim bilgiden dert dermandan yücedir.Babam bazen kendi dilinizde bağırarak
                                        83
haykırarak hayata karşı zafer ve yenilgilerinizde duyurmak
istediklerinizi karşı kıyıdan bir el uzanır sesiyle ezgileriyle omuz verir bam telinize ....anlamasanızda ne demek istediğini anlarsınız ve siz bana iç dünyamdaki varlık oldunuz sağolun var olun.
Stavro’nun Senin bize kattıkların kadar olmasada ama neden geldin neden gidiyorsun der gibi manalı sözlerine karşılık.BAA geldiğimiz yerlerden belki yenildikte geldik,Burdan giderkende Zaferler kazanarakta gitmiyoruz.Hayalimizin en uzak uçurum kenarına yolculuk yapmaya geldik.Çünkü insanların birbirlerine olan güvenleri neydi biliyormusun derken adeta denizle konuşuyordu.Sonra BAA aniden döndü.

-         Hepinizin bir bildiği Mitoloji vardır.Deniz efsanelerinin kahramanı olan Nerites bir delikanlıdır.Afrodit Olympos’a çıkmadan önce denizde yaşarken, bu genç ona tutulur. Afrodit bu aşka pek karşılık göstermesede arkadaş olarak yaklaşır ama Tanrılar dağına çağrıldığı için ayrılmak zorunda kalır. Giderken Nerites’e kendisi ile birlikte gelmesi için kanat verir. Fakat genç ve tutkulu olan Nerites bunu kabul etmez. Tanrılar dağına peşinden gitmeyi onuruna yediremez. Buna çok kırılan ve öfkelenen Aphrodite, Nerites’in bu inatçılığı nedeniyle onu deniz kabuğuna çevirir ve deniz kıyısında dalgaların vurduğu bir kayalığa yapıştırır. Nerites, yapışmış olduğu bu kayalıktan asla kopamaz ve sürekli azgın dalgaların kamçılamasına maruz kalır. Nerites’e.
Defalarca aynı teklifi sürdürsede,gördüğü bu aşağılamadan dolayı kabul etmez Afrodit’in      teklifini. Duyduğu bu cevap karşısında hırsını alamayan Afrodit, Onu kendisiyle cezalandırır.Olympos’a uçar. Geriye kalan ise Sürekli dalgaların dövdüğü kayalıktan düşmeyen bir deniz kabuğu olan Nerites’tir. Deniz kabuklarının dayanıklılığı ve sertliği bu mitolojik öyküden gelmektedir.
                                            84

Yani benim Hikayem başka bir hikayeye
yüklendiğine şahit oldum o hikayenin yarım kalan tarafının bitmeden gitmeme sebeb başka bir şey demiyeceğim.

Stavro elindeki sigarasını yakıp yakıp dururken.Limanda BAA’nın gideceği gemi yanaşıyordu.Yanaştıkçada yaptığı manevra ve Çıkardığı duman adeta içinde yankılanıyordu.Hepsi Konuşmak istesede ne lafların,Nede kelimelerin anlamı vardı artık.Hayatlarında en doğru bildikleri ne varsa hayatına katmayı ve uygulamayı istedikçe sevdikleri tarafından cezalandırılan insanların kelimeleri tükenirmiş.Ve sözler tükendi,Yaşamlar anlaşıldı,Geldiklere yöne yolculukların başlamasına saatler kaldı.Stavro arkadaşının gidişine üzülürken,Aklında Mataios’da vardı.Acaba neyapıyordur şimdi,Uyudumu yada ayaktamı elinde bir sıcak içeceği varmı diye düşünürken.BAA Stavro’nun düşünceleri ile baş başa bırakıp sabaha doğru yol aldı.



         ********************************************

         Sabahın en erken saati olmuştu artık yolculuğun gün ışıkları doğarken.TZAMAİKA’ya sırt çantasına doldurduğu insan hikayeleriyle vedalaşmaya hazırlanıyordu BAA.İçerde elinde kahvesi ve kahvaltısını yaparken Mavropulos amcada kendisine katılmıştı.Birlikte oturup son kahvaltılarını yaparken Mavropulos amca elinde bir kutuyu masaya koyup içinden bir miktar para çıkarıp verdi BAA’ya.BAA kendine ait bir para olduğunu ima edip kabul

                                                 85

etmediysede zorla bıraktı kendisinin evladı olduğunu bu parayı çalışıpta hak ettiğini kabul ettirdi.BAA ayağa kalkıp amcayı candan öpüp tekrar oturdu.O anda dışarıda Stavro belirdi,içeri girip selamlaşıp masaya oturdu kendine birkaç parça birşeyler hazırlayıp yedi.Yolculuk ve yol hakkında birkaç şey konuştular konuşurken elindeki birkaç parça bir şey bıraktı.

-         Tzamaika’nın lezzetlerini unutma.

      Belli bir saat geçmişti son hazırlıklarını tamamlayıp Biletlerini kontrol etti.Herkesin gözlerinin içine bakıp ayağa kalktı hadi gidelim der gibi işaret yapıp Çantasını omuzuna atıp yavaştan dışarı çıktı.Mavropulos amca ve Stavro ile beraber Limana doğru yavaş adımlar ile yürümeye başlayıp giderken arkasına bakıp 15 ayının geçtiği meyhaneye sessizce veda ediyordu BAA.
    Limana yaklaştıkça yolcular ile yolcuları uğurlayan kalabalığı birbirine karışmış bavullarına sığdırılan hasret dolu ağırlığı ile taşımakta zorlanıyorladı adeta.Bazılarının içine doldurulmuş hasret kokan krizantem çiçekleri ile diğer bazılarının ise kavuşma yolculuğunun arasında vardıkları limana ulaşmış yolcu girişinin önünde.Macelas ile Talos’da bulunduğunu fark edince BAA sevindi en azından onlarlada uğurlaşmadan gitmek istemezdi.Yolcular liman girişinden alınmaya başladığını görünce hareketlendiler.BAA önce Talos’u daha sonra Macelas’a sarıldı.Arkasını dönüp Mavropulos amcayı elinden öptü sıkı sıkı sarılınca ikisi birden ağlamaya başladı.Mavropulos amcayı kenardaki tümseğe oturtup.Stavro’ya uzun uzun baktı hasretle sarılıp yanaklardan öptükten sonra tekrar sarıldılar.


                                        86
-         Stavro.Senin TZAMAİKA’nı hazırlamaya gidiyor ve bekliyorum.Eğer birgün olur Hikayen mecburiyetten biterse. Rembetiko Dostum Rembetiko
Durgun denizlerde uzaklaştıkça fırtınalı denizlerde yelken............Efkaristo poli iraniski kala parakalo menna hellas.
Neptün’e Şarap sunun,Poseidondan Rüzgar alın benim için.
Biletini kapıdan gösterip görevliye içeri girdi.Gemiye kadar olan bölümü yürürken ikide bir arkasını dönüp dönüp vedalaşırken içinde fırtınalar kopuyordu güzel insanların yurdundan ayrılırken.Gemiye biner binmez Kıç bölümüne çıkarken.Geminin harekete geçiren düdüğü acı acı ve çok büyük bir ses ile çalmış.Devasa Gemi halatlarını atıp demir almıştı.Yavaş yavaş limandan ayrılma manevrasıyla ilerlerken dışarı çıkıp Karadaki dostlarına bakan BAA.Talos’un ellerini cebine atmış şekilde,Macelas kollarını bağlayıp düğüm halinde,Stavro’nunda Liman dışındaki demirlere sıkı sıkıya tutunuşunu ve Mavropulos amcanın yerde kaldırımda oturup Koca cüssesine gözyalarını ıslatmış halini gören.BAA gözyaşlarını ve çenesine düşen titremeyi durduramamıştı.Baktıkça Hayalinin uzaklaştığını,Beraber düşlediği Ütopyalarını,Hayallerini,Sevmelerini,Hislerini.Duygularını TZAMAİKA’nın gözden kaybolduğunu fark etti.
       Hertürlü Açlığın 45. gününde insan bedeni anason üretirmiş ilk önce Anason kokusunu bedeni taşıyan duyarmış her nefes aldığında 50. günden sonra Anason kokusu vücuttan dışarı doğru koku yayılır.İnsan vücudu kendi kendine Anason üretirmiş bir şeyi üstünce sevmenin sarhoşluğu bundan gelirmiş.Kafasını geminin koruluklarından aşağıya bakarak geminin gidişini seyre dalarken kendi kendine düşündü.Mürekkep zamanı çağı geride kalıyordu.Giderek uzaklaştığımız Yazılarımız,Edebiyatlarımız olduğu yerde dururken,hikayelerini okuyamayan nice insanları hayatın dışına düşürüyordu.Yani Mutlu Bilgisizlik’le yaşamanın sürüklenişinde artık insanlık.Şunu biliyoruzki yığınları anlamanın yada anlatmanın yolu yazılardan geçerdi.
                                              87
Dil duygusundan kopan yazılardan sökülen her yürek parmak uçlarında yaşamaya mecbur kalırdı bundan sonra.Mutlu bir hayatın sırrı neydi acaba ? Zamanı unutmakmı,Zamanı unutuyorsan mutlu olmanın kapısını aralarmısın diye soranlara ışık tutmak.Onca mücadele,Onca kavga dönüp baktığınızda değdimi diye soruyorsanızda. İnsanlar acı çekerken, ezilirken, yoksul kalırken biz daha keyifli bir hayat yaşasaydık, hiç sesimizi çıkarmasaydık, bu yaşa geldiğimizde asıl o zaman “Değdi mi” diye sormak gerekirdi. “Değdi mi insanların acısına arkanı döndüğüne” diye sormak gerekirdi. Yaptıklarımız, yazdıklarımız,yaşadıklarımız bir işe yaradımı bilemeyiz ama bir daha yaşasak gene aynı şekilde yaşardık dermiyiz.
      Herkesin elbet bir TZAMAİKA’sı vardır bu dünyada ulaşılmazına ulaşmak için yaşadığınız yerden kopmak için.Keşke başka bir coğrafyanın insanı olmak için yüreğimizden kopa kopa isteyişlerimizle.İsteyişlerimizi hep isteriz tabii….
    Aklı başındaki herkes der ama yaşanmış topraklarımızdan,Aynı oksijeni nefesimizi çektiğimizi,Aynı bulutun yağmurunda ıslandığımız ve Aynı soğuklarda üşüdüğümüzü ve Sıcaklarda yandığımızı.aynı sokakların tabanına bilmeden üstüne bastığımızı bilmedende yaşadığımızdan  vazgeçemiyoruz... İnsan doğup yaşadığı yere aşık oluyor bir şekilde var oluyorsa ,...

                   

                         ************************************



                                                  88




                                               4.
     BÖLÜM


            Hep bir yerden başka bir yere kaçmaktan söz edilir.Kime sorulsa aklı kaçmakta fakat kimse ait olduğu hayatının tarzından kaçmaya cesaret edemiyor.Ne olursa olsun bunca samimiyet gösterilerinin ardından aralardaki uzaklığı ortadan kaldırıyormuydu aslında koskocaman hayır.BAA’nın gidişinden tam tamına 4 yaz,4 sonbahar,4 kış geçmiş 4.İlkbaharın kapısına dayanmıştı.Gidişinden bu güne çok güzel günleri yaşantılarına sığdırarak,Dolu dolu bir günlerin herşeyi herşeye bağlanma konusunda ustalaşarak gelinmişti.Mücadelenin en çetin seçilmişlerinin,kırılganlıklarından Yunanistan’ın her köşesindeki özgürlük meşalesini doya doya yaşandıktan sonra artık teybin içindeki Kaset misali artık herşey geriye sarıyordu hayatın diyalektiğine karşı koyulamaz bir süreç yaşanarak gösterdiği günler yaşanmaya başlanmıştı.Amerika’dan gelmiş BİZANS’ı canlandırmak,Bizansca yaşamak ve İstanbul’u Konstantinpolise geri getirmek,Greek’çenin Yunanistan dışındaki dili Rumca’yı yaşayıp yaşatma iddasındaki İnsanın gelip bam tellerine oturmasına kadar herşey olağan güzellikteydi.
                                                 89
         Ama Mataios için mantık daha ağır basıyordu.Stavro’nun belli bir yaşamda kalma iddası onun için gerçek gelmiyordu. Hayal ile Rüya’yı birleştirip Düş yaşayan Stavro bu dostlukta .Zihninde yaşadıkları ile düştüğü yerden kalkamadı.Mataios ise onu devamlı uyarır.Çok yorucuydu ama heyecanlıydı. Hep bir telaş, hep kavga hali... Sürekli yüksek nabız, hep soluk soluğa... Sonra bir gün arkamdan koşan yorgunluk yetişecek, beni yakalayıp. Kılıcımı toprağa gömüp.Artık kavga edecek gücüm bile kalmayınca. Battaniyemin altına girip ve çıkmayacağım der dururdu.Aslında Stavro onun için olağanca yanında durmak istesede içindeki bazı şeylere söz geçiremiyordu.Sonunda her konuşma bir ızdırap sohbetine yankılanıyordu.Aslında bazı çatışmalar aslında birbirlerine olan dostluğun pekişmesi adınaydı.Yalnızca tek kişinin bir hayalinin aralarında oluşacak çatlamaları gemilerini batıracağı günlere götüreceklerini nerden bilebilirlerdi.
       Mataios hayatın verdiği bütün yükleri omuzunda taşımış kişiliği ile hayata olan dik duruşunu her yerde gösterebiliyordu.Girdiği kadar çıktığı tüm alanları alnının ak rengini herkesin görüpte saygınlığı kadar sevilmesi onun başarı anlamında herkes tarafından çoğu zaman sevildiği kadar çoğu zamanda başkaları tarafından kıskanılması sezinleniyordu.Etrafındaki herkesi kimseye muhtaç ettirmeden yaşatan,Kimsenin altında ezilmesine müsaade ettirmemeside cabasıydı.
     Kimi tanıdıklarım vardı ne zaman iyi yaşamaktan söz etseler.Ortada iyilik namına bir şey kalmıyordu derdi.Gün aşırı herkesin derdine derman arayanlar ile meşgul olmaktan kendi derdine derman arayacak zaman bile bulamazdı.Omuzlarına istemesede yüklenen yükü taşımak günü gelince yorsada hayatın acımasız olduğunu çok iyi bildiğinden devamlı HİNT kumaşının değeri giyenin CÜRRETKAR olması değil ona yakıştıranın gözleriyle değerlidir Sözüne yakışır şekilde .Kendini  ayakta tutanın iki şey olduğunu biri sağ,diğeri sol ayağının var olması kimsenin varlığı değildir yaşam tarzıyla bugüne geldiğinden Çölün Sıcaklığı,Denizin fırtınası,Kutupların soğunun ne olduğunu göre göre yaşamdan geldiğinden herşeye karşı duvarı vardı.
                                                90
       Stavro onun bu hallerini anladıysada içindeki sevgiyi sözcüklere dökmesinin bir yararı olmayacağının anlaması yıllarını almıştı.Hayatın acımasızlığında sevgi bir adım arkada kalması gereken çağı yaşanıyordu Mataios bunu uygun dille anlattıysada Stavro anlamak istemiyordu. “Hayatta, her şeyin her şeyle ilişkisi var” Bu ilişkilerin kurgusunu çözmekde bize mutluluğun kapılarını aralamaz diye uyardıkça sözler kavgaya dönüşüyordu…Artık hiçbirşey eskisi gibi değildi.Bir İç savaş başlamış bu savaşın kimin galib kimin mağlubiyeti ikisinede bir yararı olmadığı bir savaştı.
      Dostluklar aslında inanma ve insan özlemine bağlıydı. Dostluk nedir? Sık görüşmek, birbirimize katlanmak, aynı şeyleri sevmek falan
Dostluk artık bir hakikat olmaktan çok bir özlem... Güven duygusunun alabildiğine ıssızlaştığı, güvenlik ve gelecek arayışının her şeyin önüne geçtiği bir gündelik hayat kültüründe dostluğa yer kalırydı?
Geçim derdi,Paranın hüküm sürdüğü sistemde.Hayatın köşe taşlarında Statü endişesi,Makamın en üstüne çıkma hırsı ile bütün bunlardan hayat denilen bir hapisane kurmuşuz tüm insanoğlu olarak.O yüzden neden inandığın gibi yaşamıyorsun ? diye kızamıyoruz. Bu hapishanenin duvarları yüksek, gardiyanları zalim. Kaçıp kurtulması kolay değil. Uyuşmayı durdurmak, acı çekmeyi göze almak gerekiyor.Ama yaşadığımız gibi inanmak gibi yaşamlarıda red etmeliydik. İnançların kuru ve duygusuz adetlere dönüştüğü.Büyü’sünü kaybetmiş bir dünyada başka hangi duygu yakamıza yapışabilirdi ?Oysa ihtiyacımız herşeye dair küçük mutluluklardı elimize bundan sonra sıkıntı kaldı.
     Etrafa cahil cahil diyenlerin cahilleştiğini gördükçede artık herşeyin bir sonu olması gerektiğine inadırmıştı kendine iki dost.Köprüleri yıkan şeylerin o kadar çok olması ırmakların taşmasına yol açan Stavro’nun etrafındaki insanların Mataios’a haksızlık yapması artık dönülmeyecek bir yolun yıkılmış kayalıkların ardında kalmasına yol açtığı için bir daha hiçbir zaman geleceğe yelken açmadan batırdılar gemilerini,Limanlarını yerle yeksan yapıp şehirlerini yıktılar.
        Soğuk kışı geride bıraktılarsada artık hava soğuktu Stavro için bugüne kadarki olan biten herşeyden kendini sorumlu tutuyordu.
                                                 91
Günümüz insanının en büyük korkularındandı keyfinin kaçması.Etrafında gördüğünün aksine olmaması gerekenleri kendi payına kendiyle hesaplaşıyordu.Bundan sonra hep eksik hep yarım hepte suçlu hissedicekti.BAA’yı düşündü kendine olan kimsenin hayatı ile oynama diye uyarısını.Hergün iyiye uyanma isteği varsada bundan sonra ne istesede olmuyordu onun için.Herkesin Alarm’la Uyandırıldığı bir dünyada güne iyi başlanması mümkünmüydü ? Bundan sonra daha iyi anlıyordu hayattan hiçbirşey İSTEMEK değil DİNLEMEK olduğunu.
       Kayalık tepesine çıkıp kafasını kaldırıp denize baktı derin bir nefes çekti içine.Sonra ağzından sadece kendisinin duyabileceği kadar yükseklikte hiçliğin başladığı gün kaleme aldığı sözcükleri kelimeler döküp denizin engin sularına bıraktı.
-         Anlamam lazımdı oysa.Mutluluk özel bir şey olmuş.
Partiler, kutlamalar istiyordu.Bir ırmağın sessiz sakin akışı gibi tatlı tatlı uykuya dalar gibi bir mutluluk haline inanan neredeyse kalmamıştı.Anlayamıyorum. Onu Anlamak, çoğu zaman acı çekmeyi veya kısacık bir an içinde değişebilmeyi göze almaktır. Çok zor benim için. Bunu biliyor ve gözlerini kaçırıyor benden.
Bir süre orda öylesine konuştu,Konuştu uzunca konuştu.


                          ***********************************

      Aradan geçen zamanı artık saymadığı günleri yaşıyordu.Hayatının en kötü ilkbaharına girerken oysa doğanın tekrar canlanmasına,Meyvaların çiçek açmasına,Denizin pırıldamasına şahit olmadan İlkbaharını bitirip Yazı yakalayım demişkende Yazın onca coşkusunu yakalamadan ardına bırakıp Sonbaharı yarılayan  zamanlarına hasretini sürüyordu adeta.Hatta sorumluluğunu aldığı her alanı boşaltmıştı üstüne düşen tüm görevleri tamamlamış ileri götürebileceği kadar götüreceği ne varsa hepsini askıya almıştı.

                                            92
    Çünkü yolu yol yapan yolcudur.Yolcusuz yolun ve yolların anlamı olmuyordu onun için.Etrafına bakıp kimler ile beraber bir yol yürüdüğünü kimler ile mücadele içinde olduğunu çok kereler sorguladı kendini.Hatta kimi günler oturduğu masalarda gizli gözyaşları dökmüş olup mücadelenin Anlamı kalmadığı gibi,anlamsız geldiği için mücadele gücünü veren bir insanlarının yok oluşu yaralarını tekrar tekrar kanatıyordu.Aslında beraber yürüdüğü tüm yolculuklarda yol arkadaşlarını hiç yolda bırakmamıştı.Şartlar ve zaman haricinde devamlı köşebaşlarında her daim bulunurdu yalnız bırakılma gibi halleri dert etmiyordu çünkü ego çatışması yaşanmıyordu bu onu rahatlatıyor kendini sınamaktanda korkmuyordu.Kasım ayının ortasına gelmiş o Sonbahar kurak geçiyordu.Kasımın başında yağan yağmur gece gelince hüzünlenmiş yağmursuz ilk gecem demişti.Kasım ayının bitmesinede artık günler kalmış bu saatten sonra herşey düzlem içinde akıp gittiğine artık kendine inandırmıştı.
      Macelas’ın Tersanesine vardığında çitten içeri girip oturağa oturdu.Macelas’ın işlerini yoğun olduğu aylardı yazdan kalan tüm tekneler onu beklerdi işlerini bitirmiş tekne ustaları teker teker işlerini bitirip Stavro’ya selam vererek tersaneden çıkarken.Talos’un yanına oturmasını görememişti.
-         Ne zaman geldin.
-         Şimdi görmedin beni.
Eliyle selamlaşıp beklediler az sonrada Macelas çıkıca ayaklandı Stavro dışarı çıkarlarken Talos’uda yanlarına çağırıp yürüdüler.Macelas biraz buralarda takılalım sonra Meyhaneye gideriz deyince Stavro olur der gibi işaret yaptı.Macelas Talos’a baktı.Göz kırparak sen ne diyorsun halinde işaret yapınca.Talos olur dedi zaten çocukluğundan beri insanların duymak istedikleri cevapları vermeyi öğrenmişti.Bu Talos için bir tür insanları durdurma yöntemiydi.İyiden iyiye soğuyan havaya birde erken kararmaya yüz tutmuş bir gün ardına başlarken Tersaneden Adanın merkezi Marposa kadar yavaş yavaş yürürken aslında hiçbir şey konuşamadan ilerlediler.

                                           93

    Çarşıdan geçerken sıralanmış sağlı sollu dükkanlara selam vere vere yürüken bazı dükkanların önünde hem kahve içip hemde konuşmalarını yürüyüş mesafesiyle uzatıyorlardı.Bu aslında onların Zamanı en iyi değerlendirme yöntemiydi.Çarşının ortasındaki kahvehaneye oturunca üç tane kahve söylediler tahta masa ve tahta sandalyelerin ortasında kurulmuş olduklarından soğuk havaya rağmen dışarıda oturmak istemişlerdi.Stavro oturduğu sandalye haricinde önünede bir sandalye alıp dayandı etrafına bakarak.
-         Avluları seviyorum……..Dedi.
O anda Talos ile Macelas’ta avluya bakış yaparken Stavro.
-         Dışarıya kapalı, gökyüzüne açıklar. Utangaç bir Aşığın kalbi gibi...Zeytin ağaçları heyecanladırır.Servi Ağaçlarının esintisi Sakinleştirir.İncir Ağacı bereketimi yansıtır.Ama bak Macelas hayatım Sonbahar İlkbahara bir adım ötede ama Mart’ın Soğuğu içimde kaldı.
-         Eylül'ün bir hüznü varsa, yazın bittiğini haber verişinde gizlidir. Bir de Ekim’e bak vakitleri gitgide sararan ve akşam üzerleri duvarlara vuran, camları kızıla boyayan ışığındandır! Bu sözlerimi benden duymadıysan o ışığa hiç bakmamışsın demektir!
-         Ne yalan söyleyeyim senden hiç duymadım.
-         Sürükleyen ayların ardından eylül yavaşça gelip içimize yerleşir.Artık yaklaşmıştır. Hazırlanmak gerekir ve Hazırlanmadan yakalandın.
-         Doğru,ama senden duymadığımız kelimeler çıktı ağzından farkındamısın.
-         Farkındayım,farkındayım ne yapalım ben hep ömrüm boyunca sevdim hep durmadan sevdim sizin gibi,baktım sonra faydasını görmedim kendimi çalışmaya verdim.
Bu sözlerden sonra gülümseyerek kalktılar gecede ilerlemiş zamanlarını geçirmenin rahatlığıyla ayrılırken beraberce çıktılar.Sahil boyunu geçerlerken Mavropulos amcayı bir görelim deyip onu meyhanesine doğru giderlerken.

                                                 95
      Macelas ayrılıp gitti Talos ile birlikte meyhanenin kapısından girip baktılar Mavropulos amca geriye kalan ne varsa toplarken selamlayarak yanına gidip amcanın geri kalan işlerine yardım edip kendisine yardımcı oldular.Mavropulos amca kendilerine içki ısmarlamak istedi, kabul etmeyip teşekkür edip kendileri ile amcaya kahve yapıp bir masada oturdular.Susukunluk gerektiren bir şey yok iken suskunluğun sessizliğine dışarda esen rüzgar keserken ağaçların yaprakları meyhanenin önüne düşüyordu dışarda hava kapanmış denizin ortasında şimşekler çakıyor çakan her şimşekte uzak denizlerde ışık yansıyordu.Mavropulos amca pencereden dışarı bakışlar atıp geri dönerek.
-         Poseidon’un mızrağı denize vuruyor yine.dedi
İkiside o anda onaylar şekilde kafalarını salladı.
-         Kimbilir kimler var?şu an denizde amca.Tanrı yardımcıları olsun.
-         Yardımcı olsun evlat.Mecbur insanları tercihleriyle yargılayamıyorsun saygı içinde kabulleniyorsun işte.
Stavro durgun durgun amcanın yüzüne baktı.Üzgün halini saklaması imkansızdı,eskiden saklarken fark edilmeyecekleri kolayca saklayabiliyordu ama farkettirdiklerini saklayacak bir sığıntıyı bulamadığındandır.Stavro’da bilinen en büyük özelliğiydi duygularını suratına ve mimiklerine anında yansıtması elinde değildi Poker Suratı tecrübesini hiç edinememiş duygularını vücut diline anında yansıtırdı sevinçleriyle üzüntüleriyle.Mavropulos amca Stavro’ya bakıp.
-         Nasılsın evlat ?
Gülümsedi  aslında amca herşeyin farkındaydı ama nedense habersiz şekilde davranırdı.BAA’yı özlemekten kendiside eksik hissediyordu.
-         Bende eksiğim evlat.Her sabah BAA şimdi bu kapıdan gelecek diye düşünüyorum.Dört sene oldu yok Kızımı beklemiyorum bile 11 senedir tekbir selam bile yok.
-         BAA giderken bana senin Tzamaika’nı hazırlamaya gidiyorum derken çok şey anlatmış bana Amca hatta her hikaye başka bir hikayeye yüklenirmiş onu hissediyorum derkende.Acaba sıra bendemi amca uzaklaşırken kendinide uzaklaştırırmısın.
O anda suskun olan her daim Suskun kalmaya kendini mecbur hisseden Talos’un beklenmeyen şiirsel ses tonu ortamı yankılattı.

                                                96
-         Peki bana gereksiz olmayan bir soru sorabilirmisiniz ? Cevabı olmayan herhangi bir şeyin sorusuda olmaz zaten .Sorular sadece cevap duymayı isteğiyle var olabilirler.Tek bir soru hariç Soru sizi derin bir suskunluğa yada ölçüsüz bir neşeye boğabilir.Sormadan ve cevapları duymadanda yaşayabilir insanlar.Ama    ...Umut kötülüklerin en büyüğüdür, çünkü işkenceyi uzatır! ve hayata BORSA gibi bak anlık değerler için.
   O anda Mavropulos amca ve Stavro şaşkınlıkla birbirlerine ve Talos’a baktılar.Genellikle Konuşmak,Sosyalleşmek gibi bir derdi olmayan bir insanın birden bire ses tonuna yapışan bir bilgeliğin ortaya çıkışına şahit olmak ve son ihtar çekercesine vurgulamasına şaşırmışlardı.Talos Ayağa kalkıp masanın etrafında turlar atarak konuşmaya devam etti hemde susmadan.
Bak Stavro Çok insan tanıdım etrafında çok önemli simaların olmasında mutluluk duyan.Güçlü insanların ona güç katacağını zanneden.O güçlü insanların onların ismiyle hitap etmeleri belki mutlu ediyordur sadece ismini andı diye mutluluktan uçan insanlar.Yada etrafındakilerine inat kendinin birşeyler yapmasının inadına ve hırsına tutulmuş.Tanıdığı tanımadığı herkesi arkadaş birşeyler paylaşmasa bile sadece adres defterinin dolu olması yeten insanlar olması onun için çok anlam taşıyordur.Binlece insanın Kıbrıstan taaa Larissaya Atinadan Selanike Giritten Rodosa kadar hayatında birkez bile görmeyeceği birkez bile karşılaşamayacağı bir sürü adamın onun için söyledikleri senin söylediklerinden hatta bakışlarından daha değerli İnsanlar tanıdım. Ellerin olmayı Elit olmak sanan ama Aynı anda biliyoruz çiçeklenmeyi ve solmayı.Bir yerlerde Aslanlar dolaşıyor ve henüz Kağıttan Aslan olduklarının farkında bile anlamadıkları için bilmiyorlar güçsüzlük nedir.
-         Talos ne yapmam gerekiyor madem ?
-         Bittiği yerde bırak.Kimseyide suçlama.Kendinide.Üzme bu saatten sonra kendini ve başkasını.
Talos’un insan analizi hoşuna gitmiş.Ve kendine olan tavsiyesini iyice kendine getirmişti.
                                            97
     Dost gördüklerinin aynı birebir tavsiyelerini içinde tutmuş kendisiyle kavga eder durumda kendisiyle savaşma fırsatı yakalamış bu savaştan öyle yada böyle bir sonuç çıkarması gerektiğine inandırmıştı kendine çünkü.BAA devamlı dolaylı yollarla kendisini bu konuda defalarca uyarmış ya anlamıştı yada işine o anda gelmediği için duyar gibi yapmıştı.Mavropulos amca uzun bir susmanın sonunda Talos’un kelimelerinden sonra konuşmak zorunda hissetti.
-         Buklemun BAA biryere gitmek için buraya geldi.Burdan gitmek içinde burdan döndü.Bir bakıma İçlerine doğru bir yolculuk.Sende gitmekten bahsediyorsun sadece gülüyorum biliyormusun.
-         Neden amca farkındayım hayat duygularla yaşanmıyor ama Hırslada yaşanmıyor.
-         Evet evlat hırsla yaşama zaten varsan kazanırsın.Kazanmak için hırslanırsan kaybedersin.
-         Yannnniiii !
-         Bak evlat.Gitmek’den söz edenlerin  kimilerine bakıyorum da... Nereye gitmeye çabaladıklarını anlayamıyorum. O kadar sığda yüzülmez, bir gıdım yerde yürünmez ki!
-         İçim lebi derya amca !
-         Varlığımız bir kabuktan ibaret. Hakiki bir İç’imiz yok ve olsun diye çaba göstermiyoruz.Sabırla doldurmak gerekiyor kabuğun içini. 
-         İçimizi dolduracak o kadar şey varki nasıl boşaltcağımızdan haberimiz yok amca.
-         Ama nedense hep şikayet "Bir sevgilim olsaydı" dersiniz, "güçlü biri olsaydım" falan filan... Ya da bitmez tükenmez "keşke"ler... "Keşke o işi kabul etseydim, keşke başka bir şehirde yaşasaydım,." Böyle böyle sürüp giden hep mızmızlanmalar.
-         Amca senin keşkan yokmu ?
-         Olmaz olurmu Oğlimum dört dörtlük insan yok bak söylediklerim ve söylenen tüm hikayeler tek kişinin üstüne yıkılacak kadar basit değil.
                                             98

Talos o anda söze girer.
-         Kimse suçlu değil tek başına.Kimsede masum değil bu savaşta.
-         Ama durdurup neleri sevdiğini sorun onlara! Bazı şeyler haricinde Göreceksiniz ki, şaşırıp kalır. Neden peki?
Talos bakar uzunca bakar kusuruma bakma fazla konuştum der.Mavropulos amca tekrer söze girerek.
-         Gitmek istersin kaçıp kurtulcağını sanarsın.Bak Eski yıllarımı hatırlıyorum...
Nasıl bir süreçden geçmişsek artık, "yersiz yurtsuzluk" diye bir şey duymuş, göklere çıkartır olmuştuk.
Kaşarlanmış Sağ ideolojiden, resmi ezbere bağlamış devletten kaçmanın yolunun bu olduğuna inanmıştık.
Savrulmayı, yolculuk sanıyorduk.
Coğrafyayı haritayı ve  tarihi durmadan dönen ve insanın canını sıkan bir çark, sosyal ve kişisel olanı sırtımızda bir yük gibi görüyorduk.
Solcumuz içinde papazımızn için de "yer"in önemi ve değerini anlamak epey 
zaman aldı.
Fakat bugün konunun siyasi,sosyal tarafından değil alabildiğine açık ve insani tarafından söz açmak istiyorum.
Esas "yerlilik" bir yeri olmak, yerini bilmek ve onu gerçekten "yurt" edinmekle başlar.
-         Burasımı amca ?
-         Burası,Orası ve Şurası farkedermi.Köylüleri,Çiftçileri hatta Balıkçıları düşün. Niye sağlam dururlar?
Niye sabırlıdırlar? Nasıl oluyor da bir yandan kedi gibi uyuşuk, bir yandan da keçi gibi inatçı olabiliyorlar?
Çünkü hala bir yerleri vardır.Sadece toprak değil.Bazen yağmuru geciktiren, bazen Bereket olarak indiren.Gökyüzü memleket olur onlar için.
-         Ne güzel bir betimlemedir Mavropulos amca.Şu an hayretler içinde Sende Talos iziliyor ve dinliyorum ve şaşırıyorum.
-         Hayat evlat hayat.
                                                    99
      O yüzden hep huzursuz. Her seferinde daha iyi bir anlaşma fırsatını kaçırdığından endişe eden. O yüzden hep telaşlı, hep yorgun, hep usanmış. O yüzden hep korku içinde. Ya hayatın içinde kaybedişleri meydana çıkarsa? diye endişelenen insanlar içinde yaşadık diye hayıflanan.Stavro
  Sevgisinin,Dostunun ve Zamansız vakitlerinin değerine şükretti.İyiki var olmuşlar diye sevincini içine sığdırdı.BAA’yı düşündü onun için üzüldü çünkü gitmeden songün herkesin bilmediği isimi zikretti kendisine işaret gösterdi bir Mezar,Bir Kabir ve bir Sandukayı işaret etmişti.Üstüme toprak atılıp herkesin gittiği vakit gelen iki meleğe bir ricam olucak demişti.Ne diye sormuştum dedi kendi kendine sesiz sesiz.Ağzım dolu dolu haykıracağım mezarın içinde.Üzgündü çünkü BAA’nın kendisi gibi konuşup anlayışına sığınacağı kimsesi olmadığı için buraları keşfetmişti.Ve Hikayesini Yükleyip gitti.

-         Talos ne yapalım Falımızamı,Tarotumuzamı bakalım bu saatten sonra.
Derken güldü gülerkende hadi kalk gidelim hayli geç oldu derken.Talos.
-         Gökleri mana’dan boşaltırsan, yıldızların pozisyonlarından medet ummak neye yarar? 
Yeryüzünü uzayda sürüklenen yapayalnız bir madde olarak görmeye başlarsan, gün gelip "Evren"e 
dua edecek kadar saçmaladığını fark edebilirmisin?



                                 ****************************

      Günlerin geride kaldığı zamanın hızla aktığı ama yaşayanların an be an anlayamadığı saatler,Yelkovan ile akrebin hızla aktığı günler geceler birbirini izlerken her kişi kendi hayat parçasına tutunmuş gidiyor kimse kimsenin varlık yokluk savaşından kendilerine pay biçmiyordu.

                                             100

                                            


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder