TZAMAİKA 51 - 100 Syf.
3.
Bölüm
51
Mavropulos amca ve Talos ağaçlı yolu
geçmiş evlerin başladığı yere kadar gelmişlerdi yürüken ağır ağır ilerliyor
ilerledikçede sağında solundan geçip insanlara bakıyorlardı.Tanıdık sima var
ise belli bir yere kadar sohbet ediyor sonrasına yeni simalar
ekleniyorlardı.Macelas arkalarında kalmasına rağmen onlara yetişmişti.
-
Ne
yaptınız amca?
-
İyi
nerdesiniz be oğlum bir kayboldunuz araki bulasınız sizi.
-
Öne
doğru gittik be amca.
-
Stavro
nerde ?
-
Gelir
amca gelir arkada.
Derken
arkasına hüzünle bakmıştı Macelas.ne olup bittiğinin farkına varmıştı.Bunca yıl
arkadaşlığı vardı ama nedense hiç bahsetmemişti.
Bahsetmediği
anlara tanık olmuştu arkadaşının surat yapısından ve vücut dilinden.
Sahil boyunca yürünüp Meyhanenin kapısına
kadar geldiler.Kapının önünde birkaç dakika bekleştiler.Meyhane yine dolmuş ama
BAA işi bayağı yetiştirmişti.meyhanenin caddesinden limana insan yığınağı
oluşmuş anmanın bitmesinden sonra katılımcılar geldikleri gemilere binmenin
telaşı içindeydiler.Ada halkı en fazla iki saat sonra yine baş başa kalacaktı
anlaşılan.Mavropulos amca içeri girerek üstünü çıkaracağını ifade ederek
giderken.Macelas ve Talos kapının hemen önündeki masaya oturarak.Stavro’nun
gelmesini beklediler bir zaman sonraki uzaktan Stavronun gelişini süzen
arkadaşları dalgın ve yere doğru bakarak yürümesini seyrederek yanlarına
gelmesini bekleyerek geçiren zamanı dalgınca seyredip durdular.Stavro masaya
hiçbir şey söylemeden oturdu.Meyhaneyi sarmış olan Haris Alexiou’nun buğulu
sesindeki.
Ola se
Thimizoun ( Olmasa Mektubun )
Ezgisi ve
buğulu sesi içini deşercesine birde yayın her gidip gelişinde kemanı ağlatan
melodi karşısında masasına doğru BAA’nın geldiğini gören Stavro.
-
Aç
sesini sonuna kadar aç Açki ! İçimdeki çığlıkları bastırsın.
BAA masanın
başında durdu uzunca dostuna hiçbirşey söylemeden baktı.Hafif hüzün tebessümü
ile başına dokundu.
-
Senin
sığındığın kayalık tepesine gidelimmi ?
52
Diye sordu bu teklifi beklemesede o gece orda
olmayı seçmişti Stavro
Buğulanmış
gözleriyle baktığı birazdaha dokunsa hıçkırıklara boğulacak olan Stavro’ya
sakin ol dercesine sus işareti yaptı.
Meyhanenin
içine geçerek Mavropulos Amcanın yanına gidip birşeyler konuştu amcanın
Stavro’ya bakarak BAA’ya birşeyler söyledi.BAA bir torba alarak Meyhaneden
nevaleler doldurarak.Stavro’nun yanına gitti.
-
Haydi
Stavro kalk gidiyoruz.
Stavro
anlamsız bakışlar ile BAA’ya baktı hiçbir şey söylemeden kalktı.Mavropulos
Amcaya hafiften el selamı verdi.BAA Macelas’a sende geliyorsun dedi.Mavropulos
Amcaya o gün Talos yardım edecekti.Talos Amcanın yanına giderek ne yapacağını
söylerken.Stavro için.
-
Bu
kadar acıyı yananlar tutmamıştır.Anmadan bayağı etkilenmiş
dedi.Amca
Talos’un suratına bakıp hem onun söylediğine tebessüm etti hemde Satvro’ların
gidişine bakıp.
-
Bunca
senedir gönlünde suskunca uyuyan gönül volkanı uyanmış.
Stavro,Macelas
ve BAA sokak lambalarının ışıklarının
altında süzülüp giderken sabahtan akşamın üstüne kadar insan kalabalığından
sonra sessizliğe bürünmüş adanın yollarında yürürken BAA ikisine.
-
Kayıkla
gitmiyormuyuz ?
Macelas
eliyle denizi göstererek.
-
Denizden
gidersek kayalık tepesine çok uzatırız yürüyerek yarım saat.
Belli bir aralıkla yürüdüler.Yürüdükçe BAA
ile Macelas devamlı konuşurken Stavro onlara hiç eşlik etmiyordu sadece
gidecekleri yere amaçsız adımlar ile eşlik ediyor sanki içinde sakladığını
bırakmak için sabırsızlanıyor ama belli etmemeye çalışıyordu sadece.
Bahçeler
arasından yürüdüler,Kıraç toprakları aştılar,Yokuşları tırmandılar sonunda
Kayalık tepesi görünmüş hızla yürürken sağında solunda olağanca geniş bir
bağ’lığın arasından yol alırlarken bağın sonundan kayalık tepesinin arka
tarafından düzlüğe çıkan bir yokuşa tırmanırken arkalarından yüksek ses ile
biri sesleniyordu önce fark edemediler ama sesin onları uyaran tonundan cevap
vermek zorunda kalınca Macelas.
53
-
Biziz
Boreas amca.
-
Siz
kimsiniz ?
-
Andre’nin
oğlu Macelas yanımda Stavro.
-
Haaaa
! tamam nereye be beklumum.
-
Amca
şişeleri devireceğiz kayalık tepesinde.
-
Gel
oğlum benimle devirin Boreas amcanın şişelerimi biter.
Gerçekten
bitmezdi değil adayı tüm yunanistana hatta dış ülkelere bile gönderdiği
üzümleri Şaraplara ve fıçılara sığmaz bir engin deniz şarap deryasının
sahibiydi.
Stavro eliyle
Macelas’a sonra geliriz de dergibi işaret yaptı bunu anlayan Macelas.
-
Amca
dönerken uğrayacağız sana uyuma sakın.
-
Tamam
uğramadan gitmeyin uyursam bile uyandırın çok zaman oldu birileriyle
konuşmayalı.
Boreas Bağlarını
geride bırakıp tepeyi tırmanıp düzlüğe çıktılar,uzunca olan çimenlik düzlüğü
geçip denizin kayalıkları döverken çıkardığı sesler artık kulaklara vuruyordu.biraz
yürüdükten sonra tam kayalıkların ucunda türemiş ağacın altında
durdular.Macelas ile BAA kendilerini yere bırakmışken Stavro’nun iki kollarını
açıp avazı çıktığı kadar haykırması haykırdıkçada dalgaların kayalıklara vuran
sesine karışması ortamı dahada hüzünlendiriyordu uzatılan şişenin tekini alarak
ağzıyla mantarı hiddetle çıkarıp kafasına dikti içtikçe ağzının kenarındanda
akan şaraplara aldırmadan içti.İçtikçe sanki kendini suçlayan bir duygu içinde
içerken birden dönüp hıçkıra hıçkıra olduğu yere çökünce onun bu haline o an
karışmak istemediler biraz kendiyle baş başa bırakıp rahatlayana kadar
ağlamasını izlediler o anda hüzün deryası ikisinede bulaşmış gibiydi adeta
denizden gelen dev dalgalar kayalıkları dövmüyor o an Stavro’yu denizin
açıklarına kadar çekip kayalıklara vuruyordu sanki.
Belli bir
zaman geçmiş kimse kimseye tek kelime etmemişti adeta içkilere vurulmuş bir
hayat vardı sanki o an Macelas ile Stavro oldukça içerken BAA ağzına tek yudum
koymamıştı uzatılan şişeye baktı kafasıyla iki yana sallayıp redetmişti.
Macelas
şişeyi dikip bacaklarının arasına alıp .
-
Dostum
bunca yıl var iken benimle neden paylaşmadım.
Paylaşacak
kadar kolay olmadığını belirten ifade ile cevap verebildi
54
Karşılık
alamadığınız,yada Karşılık almayı hayat boyu istediğiniz kişi size bir parmak
bal tattırsa, dünyanın bütün mutlulukları sizin olur.
Öte yandan başka biri kovanlarca bal yedirse, sizi o kadar mutlu etmeyebilir.
Öte yandan başka biri kovanlarca bal yedirse, sizi o kadar mutlu etmeyebilir.
Bazı anlar,bazı durumlar ve bazı olayların
tam göbeğinde en olmaz tarafında olduğu içindir.O an yaşanılması istenmediği
enerjinin zamanında yaşandığı için hep kendini saklaması.Gitse ne olurdu
bilinmezdi gitmedi ömrüne ceza verdi.Küçük bir ada herkesin herkesi tanıdığı
bir yerde cesaretsizlikten değil kendini mecbur hissettiği duyguların
hapisanesine tıkılmak istemişti. yine de egoistliğin pençesine düşmediğinden
gururludurda. Bozmadan çağımızın rengini kaybeden günümüz sevdalarına sessiz
bir isyandı
Yaşadıkları.
Denizden
gelip kıyılara vuran esinti ürperti şeklinde eserken Stavro gözlerinin yaşını
silip BAA’ya baktı.
-
Yıllar sonra dostum! Yıllar sonra
Aynı havayı
soluyoruz,Aynı oksijeni paylaşıyoruz.
Aynı yerdeyim o yine aynı
yerde.
BAA
sakince duruyordu daha önceki günlerden dahada rahattı,bu durum aslında
Stavro’yuda şaşırtıyordu ama nedenini sormak istemiyordu.BAA’nın aslında
rahatlığı yoktu aylar önce her baş başa kaldıklarında.Hikayelerin başka
Hikayelere taşınması konusunda defalarca Bir Hikaye Yüklenirken ben şahit
oluyorum demişti.Hayat Onu Tzamaika’ya sürüklerken benzer Hayat Hikayelerinin
varlığından habersizdi ama bugünkü anmanın başlangıcı o anmadaki buluşma onu
ürkütmüştü olacakları önceden hikayelere yüklendiğinden olacakları anlatmak
istesede Stavro onun bu anlatacaklarına uymayacağını bildiğinden kendini rahata
vurmuştu.Ama kendinede bu haksızlığı yapmak istemediğinden sakinlikten
sıyrılırcasına Macelas’tan şişeyi istedi bir yudum alıp tekrar verdi.Bu seferde
Stavro’nun şişesini alarak içip onuda iade edince.
-
Tekrar görüşeceksiniz ! sonra birkezdaha görüşeceksiniz sonra
uzayıp gidecek görüşmeleriniz çoğalacak.Önce kendiniz olarak hissedeceksiniz
kendiniz olarak hissettikten sonra gereksiz bir savaşa girişeceksiniz.Bu savaş
adı konulamayacak bir iç savaş çıkaracak.
55
-
Ne diyorsun dostum anlayamıyorum seni?
-
Kadının düzenini bozma diyorum.Anlıyorum seni,senin için zor
bir karar ama kimseyi hayatından çekip alma.
Stavro
BAA’nın söylediklerini gerçekten anlamıyordu.Aylarca beraber dertleşip kaç
kereler içerken tam anlamıyla açıklamadan birbirleriyle derttaş olmuşken
dostunun bugünkü ruh halini anlamıyor olmasından hayret ederek sinirleniyordu
aslında.Ondan kendine daha iyi yol haritası için yardım edecek sözler beklerken
ne oluyordu ? Neler Oluyordu merak içinde sormak geldi içinden.
-
Sen Elmayı seviyorsun diye .Elma’nın seni seveceğinimi
sanıyorsun yada Elma’da seni sevmek zorundamı.
Bu
cevabları verirken BAA gayet bilinçli gayet ne dediğini bilen tavrı ve gayette
ciddi haliyle konuşuyordu.
-
Bak dostum……Sevgisiz,merhametsiz,sevinçsiz bir dünyada
beklemek Direniştir.
Ummak hayal etmek ,aşık
olmak,özlemek.En sahi en gerçekçi yanlarımızı ifade eden bu hallerimize daha
yakından bak,hatta içine gir kendinin daha derine bak,Ozaman göreceksinki hepsi
sonsuz büyük bekleyişin limanını göreceksin.Önemli olan tek şey sensin sen
kendine bak bu senin hayatın demek istemiyorum.Kimse yani sen ,yani ben haa
Macelas,Mavropulos Amca tanıdığın kim var ise kimse kendine bakamaz !Yalandır !
Göz başkasını görür,Kalp
başkasını sever ve insan ancak başkaları yoluyla kendini bulur.
Stavro
dostunun söyledikleri karşısında ayağa kalkar elinde şişe ayakları titrer halde
birkaç adım atar uçurum kayalığın dibindeki ağacın gövdesini tutar cebinden tek
sigara çıkarıp yakar denize anlamlı ve dalgın bir bakış fırlatır denize
fırlattığı bakış denizin karanlığında derinlere iner çıkar içine dalga olarak
çarpar serinletmez
Aksine
kayalıklara çarparcasına yaralar acı verir.Denizler şeffaftır oysa içindeki
yaşamları görmek isteyenlere kendini gösterebilir.Deniz ile barışıksanız
Sığlarda yüzmekten hoşlanmazsınız.Derinlikler tam size göredir ama kıyıdan ne
kadar uzaklaşırsanız girdaplarda o kadar yakınlaşır size.Bir Taraftan Kıyıda
kalanların keyfi karşısında derinlerde girdabın kıyısında ölüm ile yaşam
arasında dönüm noktasıdır.Yüzmeyi bilmeyenler için denizin yasası nettir
boyunuzu aşan yere gelme.
56
Dalgalar
kıyıya hızlı çarpmaya başlamışssa.Kıyılardaki ağaçlar içindeki teknelerde
sallantılar kuvvetlenmişsse fırtına vaktidir.Fırtına ne denli kuvetlendiyse
denizin sakinleşmeside o zamana kadar vakit alır.Ancak en görkemli halinide
fırtınayla mücadelesinin ardından alır.
Artık
süt limandır her yer herşey.
Stavro
bakışların derinliğinden sıyrılıp Macelas’a bakar sonra BAA’ya o anda sırtını
ağacın gövdesine dayar.
-
Tamam dostum herşeye tamam ! belki sözlerin herşeyin
doğruluğunu söylüyor anlıyorum.Ama hali bilmiyorsun.
BAA
gülümsedi başını iki yana sallayarak.
-
Bu dünyada kim hangi huyla dans ediyorsa ben o hali yaşayarak
öğrendim dostum.Herkes aynaya bakarken ben aynaya baktığı duvarın arkasını
görerek yaşadım.Günümüz insanının en
büyük eksiliği ne biliyormusun halden anlayamamak.Şu an Sen üzüm bağındasın,Üzümü
yiyorsan onun sarhoşluğuna katlanacaksın.
Sana katlanma demiyorum
katlanırken kırılma .
O
an Macelas ikisinin sözünü kesmişti.BAA’nın Üzüm Bağı tanımlamasına ithafen.
-
Hah işte bende onu diyorum Boreas amca bizi bekliyor onun
bağında devam edelim Stavro.
-
Yok be …. Şimdi bu konuları orda konuşmak olmaz.
-
Boreas amca öyle insan değil inan görünce anlayacaksın zaten.
Birbirleriyle
göz göze gelip haydi kalkalım der gibi hareketlendiler.etrafı toparlayıp
getirdikleri çuvala koydular geldikleri düzlüğe doğru yol alıp yürürken BAA
Stavro’nun koluna girerek dostuna destekler nitelikte bazı konuşmalar yaptı
Stavro onu dinlerken başı önde dalgın ama kelimeleri beynine girercesine
dinliyordu.
BAA’nın
aslında ona akıl vermek gibi bir derdi yoktu her akıl kişisine yakışır diyor
ama en yakınındakilere tuzağa girmelerine karşı kendince önlem olarak onlara
oldukça sert acımasız kırarcasına uyarısının olmasından dolayı acımasızca
davranışlarda bulunurdu sözleride ondan bazen sert bazen yerle bir edercesine
olması etrafının ona karşı sanki istemezük tavrıyla yanaştığını sanardı.
Ama
Stavro’nun üzülmesini hiç istemiyordu.
-
Bak dostum ! Sevmek çok güzeldir ama Sevilmek umudu kötüdür.O
umut ise kötülüklerin anasıdır İşkenceni uzatır.
Sen onu seviyorsun tamam
ama O seni dostu olarak görecek sen
57
Hala
onu o halde görmek istemeyeceksin ısrar edeceksin,ısrar,ısrar
Ama
zamana bırakmayacaksın beklemeyeceksin sende o huyda var sonra bir mücadelenin
içine gireceksin sen duygularınla hareket edecek onun mantığı sana ters
gelecek.Çünkü geçmişten geleceğe onu sen balın peteği yada örümceğin ağları
gibi özenle nakış nakış hayalinde işleyerek yaşatacaksın hatta bir insan
yaratacaksın bir zaman sonra hayata bakışınızın çok farklı olduğunu
anlayacaksın.Hayata bakış açınız tamamen farklı olduğunu hissedeceksin onu
suçlayacaksın.Onu bu konuda suçlayacakmısın buna ne hakkın var.
Sen
mesala tanıdığım kadar sevgiye sevilmeye herşeyi hatta küçük şeylerin eğer
anlamı var ise mutlu olabiliyorsun Anı yaşamak senin için dünya servetlerine
eşdeğer geldiğini biliyorum hepimiz biliyoruzki para çok önemli araç ama
hayatın zevkini yaşatırsa dahada zevkli bir hal araçtır. Bunları biliyormusun?
ne kadar tanıyorsun? Başından çek gemini bu limandan dostum.
-
Zaten gemim limana hiç yanaşmadıki hep uzaktan seyir etti
gemim.
-
Bırak uzaktan limanı gören yerdende uzaklaş derim,rotanı
yeniden yaz dümenini olduğunca çevir çevirebilirsen doğruca Okyanusların içine
bak belki. Okyanuslarda senin değerini bilen seni sen olduğun için senden umut
bekleyen nice kara parçaları vardır.
Stavro
hiç cevap vermeden dinliyor ama içini kemiren belirsizliklede uğraşmak zorunda
kalıyordu.Belli bir süre yürüdükten sonra yokuşun başından aşşağı doğru inerek
Boreas Bağlarının tam yanına doğru çitlerin kenarından geldikleri yola doğru
saparak yürürlerken.Boreas amcayı görüp görmeme konusunda kararsızlık içinde
duraksadılar ama Macelas bu konuda onun yanına uğramalı tavrındaki haline
mecburen uydular.Bağların arasından belli bir mesafede yürüyerek gittiler sağlı
sollu Bağlar boylu boyunca uzanmakta yeşil asma yaprakların arasından süzülen
salkım salkım üzümlerin eşlik ettiği bu kısa yolculuğun sonunda eskimiş kerpiç
ev kapıları ve pencere ahşap mavisinde idi veranda tarzında evin önünüde diğer
üzümlere benzemeyen beyaz parmak üzüm asması ile kaplanmış gündüzleri dahil
güneşin değmediği gölgelik verdiği belli oluyordu,asma ile tavan
58
arasına
yerleştirdiği ampulü ile ışıklandırdığı avlunun hemen yanında bulunan tahta
divan ve masa göze çarpıyordu.Avluya kadar gelip durdular hepsi aynı şekilde
kimse varmı diye bakıyorlarken arka taraftan çıkıp gelen Boreas amca hepsini
sıcak bir şekilde karşılayarak ellerini tokalaştıktan sonra Stavro ve Macelas’a
sarıldı BAA’yı görünce elini sıktı o anda Macelas.
-
Arkadaşımız BAA
-
Hoş geldin evlat.
BAA
biraz çekingence hoşbulduk derken genellikle adada ilk tanıdıklarına bu
çekingenliğini sürdürüyordu.Çünkü başka bir coğrafyadan geldiği için ilk
tanışan kendisine yapayalnızken Mülteci davranışı ile karşılıyor ve bundan hiç
hoşlanmıyordu.Boreas amcanın gösterdiği yere oturdular biraz hoş sohbet edince
Boreas amca hepsine teker teker bakarak.
-
Siz biraz demlenmişsiniz anlaşılan biraz şarap getireyimde
çiviyi tam çakalım.
-
Senin o güzel üzümlerinin şarabı’da içilmezmi ya Boreas amca.
Diyen
Macelas’a biraz kıgınlıkla bakan Stavro.
-
Boreas amca biz birazdan kalkacağız sana uğramadan gitmeyelim
dedik ondan.
-
Gidersiniz be oğlum.
Diyerek ayağa kalktı,İçerden içi şarap dolu
testi dört maşrapa ile gelip masaya koydu,eline sandalyeyi sürükleyerek avlunun
ortasına koydu sandalyeye çıkıp asmadan parmak üzümlerden toplayıp indi
bahçenin hemen yanındaki şeftali ağacından şeftali kopararak elindeki tasa koydu yüzünde hafif
gülümseme hafif yürümesiyle masaya bakıyor bakıncada masadakilerde aynı
tebessümle karşılık veriyorlardı.Boreas amca avlunun bahçesindeki tulumbaya
doğru giderken.
-
Ne iyi ettinizde geldiniz ya.
Derken
kelimelerindeki memnuniyet anlaşılıyordu.Tulumba’nın kolunu bir aşşağı bir
yukarı kaldırarak akan suda tastaki meyvaları yıkayıp masaya geldi.Macelas’sa
herkese şarap doldur dedi.Macelas Boreas amcanı söylediklerini yapmak için içi
şarapla dolu testiyi alarak maşrapalara doldurup önlerine bırakınca
masadakilerin hepsi maşrapaları elinde tutarak .Boreas amcanın başlamasını bekleyince.
59
-
Hoşgeldiniz beyler.Hepinizin şerefine
Şarap
maşrapalarını havaya kaldırarak içip masaya koyarak ikincileri doldurması için
bütün gözler Macelas’a çevirilince mecburiyetten bu işin kendisine kaldığını anlayan
Macelas görev olarak üstüne alınmak zorunda kaldı.Hepsine tekrar doldurunca
söze girmek zorunda hissetti kendini.
-
BAA Boreas amca bu adanın görüp görebileceği en hızlı
adamıydı bir zamanlar ona göre.
BAA
bu durumu hafif şaşırmış ifadeyle karşıladı,ağzını büzerek bunu gösterincede
Boreas amca söze girmek zorunda hissetti.
-
Gençtik olması gereken zamanları yaşadık ve bitti be evlat.
Stavro
Masaya maşrapası koyarken.
-
Amca para güç ve yakışıklılık sende idi ha birde o upuzun
üstü açık süspansiyonlu Chevrolet araban efsaneydi.Sahilden geçtinmi sahilde
kızlar amma bakardı sana.
-
İşte o Chevrolet benim aşkımdı.Onun üstüne araba bugün bile
tanımam.
Atadan
kalma bir meslekleriydi Bağcılık,Arazileri neredeyse adanın yüzde onunu
kaplıyordu.Sofralık Üzümlerindense Şaraplık üzümleri ile meşhurdu
Yunanistan’da.adanın en zengin ailelerin başında geliyordu ama yıllarca
ulaşamadığı hemen hemen hiçbir şey kalmamıştı.Ama sadece zenginliğin verdiği
bir şımarıklığı yoktu eskilerin anlattığı kadar sadece kızları üzmekten başka.
Stavro
amcaya tekrar bakarak sordu.
-
Amca eskiden bilirdim,Amcam sizde çok çalıştı zamanında çok
zamanlar bu adada bulunmazdınız hep biryerlede bulunurdunuz yine gidiyormusun
dışarları.
Boreas
amca hafifçe gülümseyerek eline testiyi aldı maşrapasını doldurarak önüne
çekerek.
-
İş yaptığımız firmaların festivallerine davetli gidiyorum.
Ama sordun madem zor
oluyor artık benim için.Eskiden bu adanın dışına çıktığımda havalara uçuyordum
düşün arabamla hız yapacam hızıma ulaşıncaya kadar ada bitmiş oluyordu.
Tabikide adım atmadığım
ayak basmadığım bir yer yok doymuşum artık.Bir tek Tzamaika’ya doyamamışım onu
anladım artık.
60
Bu
sözler Stavro’yu derinden yakalamıştı çünkü hayat denen girdabın en güzel
yıllarında belli bir geç kalınmışlık bu zamana taşıdığından gittiği yer ile
kafasındaki yer hep beraber taşınmıştı yıllarca.
Hiçbir
yere ve zamana ait hissedemeyiz bazen kendimizi.Neyimiz olduğu konusuna kafada yormayız.Hayatımızı
hep plan ve koşturmaca girdabında.Sürekli bir ispat, rakamsal veriler ve
skor peşinde koşarız. Doyumsuzluk sarar ruhumuzu. Eksikleriyle yanlışlarıyla
kendimizi sevebilme olgunluğuna erişemediğimizden bir başkasını gönülden
sevebilmenin tanımı olmaz hikayemizde.
Boreas
amca konumu ve para ile hayatın içinde girdiği yerler itibariyle.Gittiği
yerlerde’de geldiği yerde’de hayatına kendinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen
insanların içinden geçtiği yılları anlatarak bazen küçücük bir ada büyük bir
hayali sığdırabilir diyordu.Hatta bir ara babası öldüğünde elindeki ne varsa
herşeyini kaybetmişti sadece çok hızlı bir yaşama alışmasından dolayı birden
elindeki işletmeleri nasıl işleteceğinden habersizdi gün be gün eriyen
malvarlığını daralta daralta şu an bulunduğu Bağın elinde kalmasına kadar
olmuştu o kalan bağ bile şuanki
zenginliğin tarihinden gelip geçtiklerini anlayabiliyordunuz.
-
Evlat ismin neydi özür dilerim.
-
BAA efendim.
-
Tamam tekrar memnun oldum.
Zenginliğin en zenginliğini gördüğüm
kadar.Elimdekileri kaybetmeninde
kaybetmesini gördüm.Elimdekileri tutabilene kadar nasıl elimde tutabileceğimi
öğrenene kadar elimdekileri kurban verdim ama o da hayatta yaşanması gereken
güzel birşeymiş. Dibi görmek iyidir. Hata yapmak iyidir. Duvara toslamak,
düşmek, yara almak iyidir. O saatten sonra dibin nasıl bir yer olduğunu
deneyimlersiniz.Yokluğu derin bir sızıya dönüşen kayıplarla sınandığınızda hata
yapmanın nelere bedel olduğunuda deneyimlersiniz. Yaralanmayı da yaraya sebep
olmayıda...
Birinin
kalbi duvardır, siz gider toslarsınız mesela... Aynı duvara belki tekrar toslayabilirsiniz.
61
-
Tamam efendimde bu konuda kendinizi suçlamayın bence. yüklenmeyin kendinize. Her yer maskesi,
duvarı, yapaylığı bol
insanlarla
çevrilirken işin içinden en az zararla çıkmaya çabalamalı.
-
Her insan onlarca duvara çarpa çarpa yaşıyor, deneyim
kazanıyor. Sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini, iyi ve kötü arasında
süregelen kavgayı zamanla öğreniyoruz evlat.
Hepimiz yaşadığımız
hikayelerimizde oynadığımız rollerde can yakıyoruz ve canımız yanıyor.Bak
varlıklı bir dönemimde beni çok seven biri vardı bu dünyada ama ben o kadar
dünyanın varlığında herşeyi elde etmiştimki beni seven o gözlere hiç değer
vermemiştim.Taaaki ! elimdekileri kaybetmeye başlayıncaya kadar hergün
mahkemelerdeyim hergün koca koca alacaklılar öyle esnaf filanda değil yaniii.Etrafıma
baktım benimle güzel günlerde olanlardan kimse kalmamış yanımda elimde kalan bu
bağlıkla baş başa kalakaldım nasıl yaparım nasıl ederim derken bir baktımki
arkamda duran bir göz hala aynı sevgiyle bakıyor hala aynı duyguyla sarılmaya
hazır bir göz Eleni düştüğüm yerden kalkmama düştüğüm yerden avuçlarıma toprak
doldurmama yardım ederek şu anda toparlandım.
Sustu
elindeki maşrapaya bakıp yarım kalan şarabını bıraktı buğulanmış bir gözle
etrafı seyreyledi.Ayağa kalkmak istedi kalkamadı konuyu değiştirmek için bazı
konuları atlayarak konuştuysada bulunduğu hazin durumu o masadakilerin hepsine
yüklemişti adeta.BAA yıllarca en uzak ütopyasındaki bu adaya gelmesinin amacı
ile karşılaştığı hayat hikayelerine şaşırmış kalmıştı.Küçük bir adanın koynunda
sakladığı hikayelerden dolayı kimle karşılaştıysa hepsinde kalmış yaralar
patlıyordu adeta bu duruma karşı kendini suçladıysada bu kadar hikayenin
kendine açılmasınında bir tesadüfe bağlıyordu.
-
Kaktüs seven varmı aranızda çocuklar ?
62
Sordu
masadakilerin hepsi şaşırmıştı.Boreas amca buna karşılık merakları
giderircesine.
-
Ben onu Kaktüsüm derdim tabikide içimden. Kaktüs,
çöl sıcağında tek başına hayatta kalmayı başaran bir bitkidir. Can acıtan
dikenlerinin, kendimizi korumak için zaman zaman çıkardığımız tırnaklarımızdan farkı
yoktur aslında.
Üstelik gövdesinde biriktirdiği suyla,
kanaatkar bir şekilde
yaşamını sürdürür. Tek istediği
varlığının kabul edilmesi, varlığına saygı duyulmasıdır. Eyvallahsızdır.
Varlığıyla yol arkadaşının nefesidir. mücadeleci, emekçi kadınların simgesi
olmalı bu bitki diye düşündüğümden hep onu anımsatırdı bana.
Belli bir konuşmaların ardından Stavro
Boreas amcadan izin alarak ayağa kalktı.Onu gören arkadaşlarıda ayaklanmış
masanın etrafından dolanarak avluya çıkmış beklediler herkesin ayaklandığını
gören Boreas amca mecburiyetten oda kalkmak zorunda kaldı.
-
Gençler neden hemen kalktınız daha erken.
Macelas
ve Stavro bayağı içtiklerini ima ederek BAA’yı meyhaneye bırakacaklarını
söyleyince Boreas mırıldanarak.
-
O huysuz ihtiyarla nasıl anlaşıyorsun evlat.
-
İyidir Mavropulos amca .
-
İyiliği kendine kalsın Huysuz herif.
Derken
hep beraber Sağlı sollu üzüm bağlarıyla dolu bir dar yoldan toprak yola çıkan
yerden yavaştan yürüyerek giderken avlunun ışıkları yavaş yavaş uzaklaşınca
hafiften karanlığa bürünmüş bağların arasından yola çıkan köşeye
gelmişlerdi.Boreas amca bir salkım kara üzüm kopardıktan sonra hepsine gösterip
bağı işaret ederek.
-
Sizin başınızı ağrıttım bunca saattir ama hayatımda Yenilgi ve Zaferlerimi
Üzümlerimle öğrendim .Her Bağın,her üreticinin,herşeyden önce her üzüm
tanesinin kendi savaşı yenilgisi ve zaferi vardır.
Üzümün işi zordur evlat.Herşey
yolunda giderken düşman saldırılarına uğrabiliyor,yani
rüzgarla,kuraklıkla,hastalıklarla
63
-
Savaşmak zorunda kalabiliyor.Neyseki yardım edeni çok.İlk parazit saldırısında
uğurböcekleri yetişir imdadına.Öldürmeyen güçlenir çocuklar.Bazı üzüm taneleri
kendilerini feda ederek kurumayı tercih eder,diğerleri güçlensin.Isıya ,zararlı
otlara,salyongozlara,kuşlara,tarla farelerine direnebilsin diye.
Derken Bağbozumu gelir hasat
yapılır…..Ve Şarap olacak
Üzümler için yeniden doğuş
başlar.fıçılara ve Şişe’lere girince
Yaşayan bir organizmadır artık Şarap
yıllarca yaşayıp giden.
Üzümlerin
metaforuyla verdiği örnek hepsinin hoşuna gitmiş bu bilginin kendilerine bundan
sonra içilecek her şarabın dahada
saygıyı hak ettiğini düşünerek Boreas amca ile görüşüp ıssız ve karanlık bir
yoldan yürüyüp giderek uzaklaştılar.
****************************
Aradan günler geçmiş aylar birbirini
devirmişti Adanın sıcak günlerinden geriye ise havaların grileşmiş tonunda
devamlı dalgalanan denizin sesi ile dövülüyordu artık sahiller.Yapraklar
ağaçlardan vedalaşmış sararmış renkleriyle sokakları doldurmuş.Kalabalıkların şehirlerine döndüğü iklimin ortasıdaydı artık
Tzamaika.
Çocuklar okullarına Ada sakinleride
Mandalina,Portakal’larına kavuşmuş.Zeytinlerini Ağaçlarından sıyırma zamanı
geldiğine seviniyordu.Yaz’ın nemli
sıcağından sıyrılıp akdenizin sonbaharını yaşayan adanın sakinlerinide adeta
sonbahar değmiş gibiydi.BAA
Adaya
Ayak basmasından bu güne 15 ay gibi bir zamanı devirmişti
Kendisi
adaya ada ise ona artık alışmıştı.Öyleki Adanın Polisleri ve hava üssünün
askerleri ilede bayağı samimi bir güven içinde birbirlerine dostane ilişkiler
sürdürüyordu.
64
15
ay önce birlikte kurdukları Ütopya’larına tek kalmış yolcusuz yolların yolcusu
olarak ayak bastığından beri,gözlemlediği yaşanmışlıkları artık analiz edecek
kadar uzmanlaşmış bir kişilik olarak kaçışının ortasında kalmıştı adeta kendi
dertlerininin yaralarına merhem olabilme adına kaçtığı yerde herkesin derdine
dinleyici olarak merhem olmuştu adeta farkında olmadan.Zaten ÜTOPYA’larda
yaratıcı insanlarda besleyici olduğu kadar,düşlenen ama mümkün olmayan
değilmiydi zaten.
Onu Ütopya’larından uzaklaşmasınada
zemin hazırlayan bir mekanda 15 ay gibi bir zaman diliminde yaşanılan yada
yaşanmışları gün be gün beyninin ortasına yerleştiren Mavropulos Amcanın
meyhanesi değilmiydi zaten.Küçük bir ada büyük dünya’nın neredeyse mikroskop
camı olmuş şekilde her gelenin olduğu kadar sarhoşlukla her masadan
kalkanın,Bir sandalyesi sevda mezarlığı, diğer sandalyesi yaşayan ölüler mekanı,
ıstırap "ahh"ları ,öteki sandalyesi kendi hayatına yön verememiş
başakları eğilmiş buğday tanesi,dördüncü sandalye ise umutlarını kaybetmemişlere
ayrılmıştı ama hep boş olurdu bu sandalye Ve en dipte, duvar dibindeki masa,
cam kenarı benim diye paralanan insanları tanıyıp yaşayan ve gözlemledikçede
her insanın dertleriyle başlayıp olmazssa olmasına geçiş yapan saat 7den 10'a
ılık ve yağışlı geçen, 10'dan sonra da sıcak ve kurak olan bir iklime sahiptir
ve hala aynı iklimi yaşatana devam ediyordu Mavropulos Meyhanesi.
Mavropulos amca yazın yoğunluğundan kışa
hazırlanan meyhanesini ufak tefek hazırlıklarına taşıma adına yine aynı yine
yorgun haliyle devam etmekteydi.Macelas yazın bütün sezon boyunca denizlerde
seyir etmiş Yat,gulet ve balıkçı tekne ile kayıklarının bakımını yapıp kızağa
çektiği tüm deniz yorgunu olan bu ahşapları kendi yerinde onarmakla geçiriyordu
zaten adanın tek küçük çaplı tersanesi ondaydı.Anaorke her zamankinden dahada
ağırlaşmış taşımayan dizlerinin acısına rağmen oğlunun tüm sorumluluğunu üzerinde
taşımaya çalışıyordu.
Stavro ise yazın belirsizliğinin üzerinden
bunca ay geçmiş olmasına rağmen Mataios ile karşılaştıktan belli bir süre sonra
tamamen hayatın
65
Bir cilvesinin getirdiği tesadüf üzerine
karşılaşmış bu karşılaşma onları devamlı görüşmelerine zemin hazırlayan zamanın
tadını çıkarmaktaydı eski tarzından eser kalmamış dahada mutlu dahada umutlu
bir hayata yelken açmış bir şekilde günlerini sürdürüyor bu durum onu tanıyan
herkesin farkında olmasının hayreti içindeydi.
İçinde
dolu dünyalar etrafında dönen yıldızlar yer ile gök birleşmiş mavinin tüm tonlarında
bir hayat yaşadığı bir cennet’teydi bunun farkında olup dostunun mutluluğundan
çok büyük bir haz alıp Dostunun yaşadığı güzel günlerin hikayesini anlayarak
yaşayan BAA
Bir
insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini
doğru algılaması, empati kurarak yaşamından zevk alarak kendi hikayesini
anılarında yaşatarak sürdürüyordu.Bunu biraz daha genelleştirerek hayvanları ve
bitkileri de dahil edip, bir çiçek olsaydım toprağımdan sökülmek, ağaç olsaydım
yakılıp küle dönüşmek,kuş olsam silah seslerinin arasında kanat çırpmak,sokak
hayvanı olsam bir tas suya bir kap yemeye muhtaç olmak, nasıl da inciteceğini
düşünerek seyrediyordu dostunun mutlu hallerini.
Karşınızdaki
her ne olursa olsun, onu anlamak için anlamayı seçmek yeterli. Gerçek,
ruhumuzun yabancı çıplaklığına yakışan tek giysidir. Bir köşede bekler. O, er
ya da geç, zamanın keskin gözleriyle göz göze geleceğini bilir. Ne yaşarsak
yaşayalım, hiçbir şeyin üstü örtülmez. Gerçekler
asla kaybolmaz.Üstünü kapatmaya dönük nice çabanın karşısındaki mutlak otorite,
sadece onun kendi varlığıdır. Vaktini bekler. Farkındalık, farkına varmaktır. Anlamayı
seçmektir. Bu, en kolayıdır. Yeter ki, gerçekle dostunun üzülmemesi yolunda kol
kola yürümeyi seçmişti BAA.
Kendisi ile kilise
anmasına kadarki sırdaşı olması onun o An’a karşı tutumu Stavro’yu iyice
bağlamıştı BAA’ya.Birlikte yaşadığı anların geçmişten bugüne gelişinde BAA onu
yaşadığı travmalarda yardımcı olmaya çalışmış elinden gelenin en iyisini
dostuna aktarmak istemişssede Stavro’nun onu anladığı kadardı.
Ama Stavro bunca
aylık görüşmelerinde dostuna yıllar sonra bağını güçlendirdikçe aklının bir
ucundada uçurum
66
beliriyordu.Ondan ötesine bir adım kala kalmış orda öylece
duruyordu adım atsa karşısında uçurum karşıda çok yakınında ama köprüsü olmayan
bir karşı taraf vardı.Dönmekte istemiyordu dönerse bir daha dönmeyecekti
çünkü.Amacı olsada ilerisinin olmadığı bir zamanı hissediyordu.
Stavro limandan
doğru meyhaneye gelmiş elinde bir paket ile durdu.BAA’ya gel derken hafif bir
gülümseme mahcubiyeti ile selamlaştı.
-
Selam BAA.
-
OOOO dostum nerdesin yaaa.
-
Yaa öyle deme be buklemun görüşüyoruz ya.
-
Tamam tamam.
Elindeki paketi masaya koydu.Müsade isteyerek içeri girdi.BAA
masada kalmış beklerken elinde kahveleriyle gelmişti masaya Stavro
Oturdu getirdiği kahvelerden birisini uzatıp içerken BAA
paketi eliyle hafifçe yoklayarak sağına soluna çevirip baktı.
-
Bu ne Stavro ?
-
Hımmm şey ya hediye gibi bişey.
-
Paketine ve torbasına bakarsan uzaktanmı geldi?
-
Atina’dan sipariş ettim özellikle.
-
Mataios’amı.
Durdu biraz düşünce tabiriyle evet dedi.BAA gülümsedi
kahvesinden bir yudum aldı fincanı yere koydu.Dostuna baktı.
-
Hediyeler güzeldir Stavro.
-
BAA biliyorsun bu adada ismini vermesemde içimdeki
sırrımı bir tek sana açtım.Taaki Anmaya kadar ondan sonradır bir tesadüf
eserine tanrım yardımcı oldu yüce İsa adına bugüne kadar hep konuşuyoruz
tartışıyoruz.Eskidende çok güzel idi,Çok akıllıydı,Çok Mantıklıydı ama dahada
güçlenmiş.Kendi ayaklarının üzerinde yükselmiş,tek başına kimsenin yardımı
olmadan Eyvallahı olmadan yürüdüğü yolda saygı duyulası,Sevgilerin en yücesine
uğraması adına Asil bir kadın olmuş çıkmış.Ve ben onun yanında bu sevgimi ona
hak ettiremediğimi düşünüyorum dostluğumun dostluğu altında eziliyorum.Ben farklı
gözle bakmaya çalıştıkça o olgunca bir
67
tavırla dost
olarak beni görüyor.
-
Buda seni yaralıyor Stavro.
-
Evet dostum.Ona bundan önce iki hediye aldım bu
üçüncüsü ve bu üç hediyeninde cam olması özellikle ona karşı duyduğum sevginin
karşılığıdır.
İkisi aynı anda
sustu birbirlerine baktılar.Akşam Üstü olmuş hava iyiden iyiye kararmaya
başlamış hava ayaza bastırmıştı hafiften üşüme içlerini ürpertirken meyhanenin
ışıkları sokağın lambalarına yansıyordu.BAA’nın arkadaşın adeta yüreğini okumuş
gibiydi geri giden bir arabaya binmiş bir yolcu misali gibi gördüğü Stavro’nun
suratında.Hayaller kadar hayal dünyasından gerçekleri fark etmişti.
Kalp,
okyanus gibidir. Derinlere indikçe heyecan merakı, gizem, tutkuyu tetikler.
Karanlık yoğunlaşır. Görüş açısı daralır. Yüreğin en dibine zorlu bir
yolculuktur bu.Seni sen,beni ben,onu o yapan her şeyle yüzleşmeye secde edene
sadece cesaret yetmeyecektir. Bedensel arzular ve hazda. Yüzeysel sırlar,
yerini daha derin sırlara bırakacaktır.Hiddet ve şehvet karşı karşıya
gelecektir. Kopan fırtınadan sağ çıkmanın tek yolu.Peri masalı değil Hikaye
olduğunu bilmekten geçer.Kimsenin hayatıyla oynamaya kimsenin hakkı olmadığını
biliyorlardı.Kimsenin kimseyide üzmesine.Elmayı seven için Elma’nında sevmesini
beklemek karşısındakine yapılan en büyük haksızlık olduğunu düşünerek BAA’la
konuşma ihtiyacı duymuştu Stavro iki yarım kalmış elmayı birleştirmenin
imkansızlığına varmıştı artık.İki tam elma tam olabilirdi onun için.
Stavro için Mesele, kendini tamamlamadan bir başkasıyla
tamamlanmanın mümkün olmayacağını görmektir. Doğmanın ve doğurmanın sancısıyla
her an yeni doğumlara hazır olmak gerekir. Hayat, sürekli bir değişim
içindeyken içten dışa, tepeden tırnağa derinden yüzeye aynı kalmak mümkün mü?
Diye sorular içindeydi.
Karşılıklı özen ve güven içinde yol yürüyenlere aşkı, geçmiş zaman öfkelerine, bağlanma
korkularına, bireysel bencilliklere, cüzdandaki paraya ve şişkin egolara teslim
etmek istemiyordu.
68
Sevenin verdiği
değeri, çantada keklik görmemeye,saygıyı elden
bırakmamaya,dürüstlüğün, her daim iyileştirici gücü olduğunu
bilenlere kendisiyle yüzleşmekten kaçmayanlara,kalbini, avucunun içine alıp onu
nefessiz bırakmamaya çalışıyordu.
Balıkçılıkta BAA’ya söylediğini söyledi.
-
Fırtınada Aynı yıldıza bakanlar yönünü kaybetmezlermiş
BAA.
-
Öyleyse bir yıldıza sahipsen bakmaktan yorulma Stavro
Mutlaka Gülümsemesi ve Parlaklığıyla aklını başından alacaktır.Ama kendinin AY
olduğunu unutturma çünkü ben kendimin bir zaman sonra onun AY’ı olduğumu
unutturmuştum suç benimdi hani kendini unutturma.
-
Neden ?
-
İşin
şakası bir yana hayat, her birimiz için gidenleri, kalanları, bazen her ikisini
de başaramayanları, vedaları ve elveda’larıyla ağır bir roman iken burada
tanıdığım nice güzel insan bana iyi geldi.Ne,nasıl,niçin ve nedende olsa her
insan bir hikayedir ve bizler, hikayelerimizle bağlıyızdır birbirimize.
Herkes, kendi hikâyesinin kahramanı
herkes, kendi kalesinin savunucusudur bir ömür. Sınırlarımızı çizerken bir
anlamda karşımızdakine,haddin buraya kadar deriz.Sınırı aşma, iyiyken kötü
olmayalım.Bu, ikili ilişkilerin normal seyridir. Fakat bazen kalemiz en
savunmasız zamanlarınızda kuşatılır. Gücümüz yetmez, nehrin akışını
değiştirmeye...Yıkımın böylesi cidden sarsıcıdır, insanı sürekli eksiltir. Eşikler
vardır hayatlarımızda. Bilirizki, adım atacağımız yeni eşik geçmişte bırakılan
her şeyi değiştirebilir. Aldığımız karar, sadece bizi değil herkesi
etkileyebilir, anılara kattığımız biriktirdikçe hep birlikte güzelleştiğimiz
zamanlara tanık olmak için BAA Stavro’ya belli bir sürenin serüveni kendisi
olduğunu hissettirdi.
-
Şimdi hediyeni vermelisin verincede
içindekileri söylemelisin.
69
-
Evet dostum bende aynı şeyi düşündüm.
-
Ama bir şeyi daha uyarayım eski hikayede
bu hediye ve bundan sonrasında oluşacak her hangi olaya tanık olacaksın ve bu
hediye bir eşik bu eşikten atlamak onun sana söyleyeceği bir kelimede saklı.
Ne demek istediğini anlayamamıştı Stavro
ama önceden sezgilerinin hisleriyle ne konuştuysa zamanla aynı yönde seyir
ediyordu hikaye ve buna çok şaşırsada bunu belli etmiyordu.BAA olanların
taşları yerine oturmasından tesadüfi olduğunu düşünsede olan biten hikaye
farklı coğrafyanın,Farklı yaşam zamanında,farklı hayatlarda devam etmesine
tanık olmak aslında bir ürpetiyordu kendisine.
Stavro ayağa kalktı üstünü başını düzenleyerek masada duran paketi aldı
torbaya koyarak BAA ile tokalaşıp izin isteyerek ayrıldı.Stavro herzamankinden
yine heyecanlıydı yolda giderken bile sağa sola bakışlar ile heyecanını bastıra
bastıra uzaklaştı.Belli bir süre sonra yeni çarşıya varmıştı.Mataios’un
dükkanına doğru sokaktan içeri girdi heyecanı artık tavana vurmuş şekilde yüzü
kıpkırmızı kesilir halde içeri girdi.Durdu hafifçe gülümseyerek selamlaştı
tokalaşıp.Mataios’un gösterdiği yere oturdu önce gözleriyle dükkanı inceledi
heyecanın verdiği belli bir şaşkınlıkla suskun kaldı.Mataios bu durumu dağıtır
şekilde.
-
Hoş geldin.Nasılsın
-
Hoşbulduk.İyiyim teşekürler.
-
Birşey içermisin.
-
Varsa kahve alayım.
Gelirkenki vücut
kimyasının değiştiğini ima etti.işlerinin durumunu sordu hal vakit ve sıhhat
sorularından sonra masaya gelen kahveleri yudumlarken eskizamanlardan birkaç
kelime kelam etti.Kışın gelmekte olduğunu teknelerin yelken ihtiyaç zamanı
olduğunu bildiği için yelken yapımından bazı bilinmesi gereken sorularına
cevaplar alıyordu.Durdu bellibir zamanın geçmesinin ardından Torbayı Mataios’a
Verdi.
70
-
Bu ne Stavro ?
-
Bu sana layık değil ama sana
layık olana kadarki bulabildiğim bir şey.
Hafif şaşkınlıkla torbayı
aldı içindeki paketi dışarı çıkarıp belli bir süre seyredip durdu.
-
Ne gerek vardı buna.
Stavro birşey söylemedi
sustu.Açması için eliyle işaret yaptı.Mataios sarılı paketi yavaşça açmaya
çalışıp içindekinin varlığını dikkatle izlerken kağıtları bir yana koyup.kutuyu
açıp içinden çıkardığı hediyeye baktı gülümsedi cam kristalin varlığı değişik
bir anlam taşıyordu.Kristalin içinde koskoca bir Kudüs,Kudüsün içine Zeytin
Dağı,Zeytin Dağının İçine,İsa ve Çarmıhı yerleştirilmişti.Koskoca bir inancı içine
sığdırlan bir Kristal.
İnsan, en çok hata yaparak
ulaştığı gerçeklerden vazgeçemez. Yokluğuyla sınandığımız gerçekler,
hayatımızın yegane parçası oluverir. O parça olmazsa, her şey eksiktir.
Tamamlanamaz. Bu, hayat boyu kurduğumuz iyi kötü her tür ilişkinin dengesidir.
Terazinin bir tarafında mutlaka gerçekler vardır. O gerçekler,
çıkarımıza ters düşsede sahidir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar gibi,
vazgeçilmezdir. Hayatın terazisi, bu yüzden hiçbir zaman eksik ya da fazla
tartmaz. O öyle bir dengedir.O terazi şimdi Mataios’un ellerindeydi. Bilginin, mantığın, felsefenin, aklın ışığında yürüyenlerin elinde
Yüreğinin terazisi.
Elinde
tuttuğu kristalin içine sığdırılmış bir tasavvuf,Yüce İsa’nın son gecesi,Son
yemeğini yediği,Yehudanın son öpücüğü,Tarihin en eski zeytin ağaçlarıyla
bezenmiş yerde duran Yüce İsa’nın Kudüs beni neden red ediyorsun
feryadı.Sırtında haç ölüm yürüyüşü,yüzü kan revan içinde ve İçinde kendine
temiz bez ile yüzündeki kanı silen Kadın.
Mataios
Kristali iyice inceledikten sonra.Stavro’ya baktı durgundu,Soluktu kelimeleri
hangi tarafa döşenirse döşemeye çekinerek.
-
Teşekkür ederim çok anlamlı ve çok güzel bir hediye.
-
Beğenmene çok sevindim.
71
-
Beğenmekmi harika almışlar içinde
sığdırmışlar.
Mataios’un getirdiği
hediyesini beğenmesi hoşuna gittiği kadar anlamınıda anladığını düşünerek
sevinmişti.Stavro gözlerinin içine bakmaya simasındaki cenneti içselleştirme
adına süzerken.
-
Bugüne kadar senin yakınında
olmak adına ne avuçlar açtım.Şu an yanındayım.İçim titriyor kanım
çekiliyor.Baksam doymuyorum.Gitsem bir tiryaki gibi arıyorum.Varlığın hayatı
sevindirmeye yetiyor.Çölün Ortasında Matarama doldurduğum Ab-u hayatsın içmeye
kıyamadığımki Çölün ortasında susuzluktan kavrulmayayım ama neylersin.Bugün
sana getirdiğim şu an elinde tutmuş olduğun özünde Kristal ama içine
sığdırılmış bir dünya.Seni aradığım kadar bulduğum ana kadarki son,senden
beklentilerim yok bilmelisin Beklentimin olmadığı zamanda,zamanı ileri almak
lazım gelir bundan sonra onun içinki senden gidiyorum mecburiyetten.Anlayışına
ve Medeni duruşuna teşekür ediyorum en azından beni dinleme bahtiyarlığını
gösterdiğin için,İçimdekileri sana açılabilme şansını bana tanıdığın için.
Yavaştan ayağa kalktı
hüzün kaplamış simasına karşı kısık gözlerle gülümseyerek elini uzatıp
tokalaştı.Mataios tokalaşmasına karşılık vererek tekrar teşekür etti.Hoşçakal
diyerek dışarı çıktı Hüzünlüydü Stavro gidiyordu gurbeti gönlünde duya duya,İlk
Sevginin ilk acısı ilk ayrılığı,Yüreği yanıyordu ateş ateş Hava ılık sonbahar,her
yere sonbahar bulaşmış her yer sapsarı,Ağaçlar sararmış yapraklarını dökmüş
çıplak,Sokaklarda amansız soğuk yürüdü yürüdükçe kayboldu.
72
Denizi seven,ona tutkulu bir çok insanın
hayalidir.Bu hayali en iyi şekilde hayallerine ulaştırdığı kadar ekmeğinin
tekneside denizdir.Tekne yapmak ve Teknenin bakımını yapmak zordur.Emek
ister,para ister.Macelas Tzamaika’nın eli ayağıdır bu konuda geçimini deniz ve
denizden verdikleriyle geçinen bir adayı varlığı ve mesleğinin zorluğuyla
ayakta tutan tekne ustasıydı.Her yaz denizlerde süzülen tekne,Kayık ve benzerlerini
kışa doğru hepsini hemen kızağa çeker hepsinin bakımını üstlenirdi taaki nisana
kadar neredeyse hiç boş durmazdı.Yine bir sezon bitmiş Kızağa çektiği tekneler
onu bekliyordu tersanesinde.Hiç durmayan Çekiç sesleri, zımparalanmış kayınlar
,Testerelerin gidip gelme manevraları ile çalışan tersanenin bir tarafında
yığınlanmış kerestelerin arasında yoğun olan Macelas yetiştirme telaşı içinde
günlerini geçiriyordu.Talos’uda yanına almış birkaç elemanınında katılmasıyla
bir tekneden bir tekneye bakıma devam ederken.Stavro öğlene doğru yanlarına
uğramak için gelmişti.Herkese selam verip Macelas’ı sordu ustaların gösterdiği
yere doğru gitti.İşlerin büyük bölümü bitmiş teknelerin sırası olan Boyahanede
buldu Macelas’I ağzında koruyucu maske üstü başı kafası elbiseleri boya olmuş
halde elinde tuutuğu cilayı teknelere sıkmakla meşguldü.Diğer yanda Talos
vernik tenekelerinden hazırladığı diğer tekne ve kayıklara atılan vernik ve
macunların kurumasındaki zımparaları yapıyordu.Cilayı atarken Stavro’yu gören
Macelas biraz bekle anlamında işaret yaptı.
Tekne ve kayıklarda Vernik uygulamalarında ince ve çok katlı uygulama en sağlıklı
sonuç veren yöntemdir. Eğer teknenin dışı örtücü boya ile boyanacak ise ilk
zımparadan sonra astar boya sürülür. Daha sonra macun çekilir. Gerekli kuruma
sağlandıktan sonra yüzey zımparalama işlemi yapılır ve bir kat daha astar boya
sürülür, tekrar zımparalandıktan sonra gerekli yüzey düzgünlüğü elde edildi
ise, teknenin su hattı çizgisi çekilir. Su hattı üstüne güneş ışınlarına karşı
dayanıklı son kat boya çekilir. Teknenin su kesimi altındaki kısmına ise
denizde yaşayan Zaralı canlılara karşı ahşabı koruyucu özelliği olan zehirli boyalar
kullanılır.
73
Macelas işini bitirip cila tabancasını koyup Stavro’nun yanına geldi.
-
Kusura bakma vernik boyası akmaması lazım bırakamadım.
-
Kusurumu olur buklemun işin önce gelir.
-
Gel kulübeye geçelim kahve içeriz.
Stavro ve Macelas boyahane
tarafından kulübeye doğru geçtiler.Kulübede her daim sıcak su ve kahve
bulunurdu kendilerine kahve koyup dışarı çıkıp tajtalardan derme çatma yapılmış
oturaklara oturdular kahvenin dumanından çıkan koku ortalığı sarmış şekilde
yudumlarlarken sigara yakıp kahvelerini içmeye devam ettiler.
-
Stavro şu teknelerden birkaçı
bitmek üzere Mataios’a söylede yelken biçmesi lazım.
-
Tamam söylerim.
Aylar öncesinde Macelas ile yeni çarşıyı
gezip yelkencilerden fiyat araştırması yaparlarken tesadüf eseri girdikleri
dükkanda karşılaşmışlardı.O Anı’ı asla unutmak mümkün olmamıştı Stavro
tarafından.
Kahvelerini bitirdikten sonra
ayaklandılar.Stavro tokalaştıktan sonra tersaneden çıkarken akşam buluşalım
dedi.Macelas’ta olur dedikten sonra herkes kendi işine döndü.Tersane ile Marpos
arası neredeyse bir onbeş dakikalık arayı yürürken aklında kendi hayatını
süzmek geçti.Hayalleri,Ütopyaları,Zaferleri ve
yenilgileriyle,yanılgılarıyla.Bunca yıldır güzel giden İş hayatının elinden
gitmesi yatırımlarının yok olması onu büyük bir boşluğa düşürmüş kafasında
oluşturduğu stratejiye dayanak olacak nakiti kalmadığından ayakta durmanın yollarını arıyordu.Eski atölyesini açıp
tekrardan başlama yaşını geçtiğinden eski bıraktığı mesleği ile devam etmenin
kendisine daha hayırlı olacağını düşünürken.Yıllar sonra geldiği adanın
değişiminede ayak uydurmaya çalışıyordu insanlar değişmiş,Binalar
genişlemiş,Yürekler daralmış.
“Yarına
bırakırda, yanına bırakmaz” sözü de buradan geldiğini düşünerek..Her insanın
içinde var olan iyilik ve kötülük tohumu, toprağa kök salmak için mücadele
eder. Sonuç bazen bir tarafı cefaya, diğer tarafı kahra mahkum eder. Kimse
zafer kazanamaz, herkes kaybeder.
74
İçinden mırıldanarak yürürken ve
düşünürken beyninde fırtınalar oluşuyordu.Bir arazinin üzerinde yürürken
verimli toprakları altımızdan çekip götüren sert ve kuru rüzgarlar misali modern
hayatın bitmez tükenmez bir erozyonunu.Üç beş vahaya saklanıp bu gerçeği
görmezden gelenlerin yaşamlarını fanus içinde sürdürmelerini.Gölü tüketenlerin
Göletlerde manzara arayanların,Denizin mavisini kirletipte etrafında yayılmış
yazlıkların önlerinde gördüğü Mas mavi havuzlar ile zenginliğini sunanların
hayat hikayelerine ikna edimesine karşı mırıldanırken bu yüzden çevresine
yerleşmiş olan karışık zihinler ile tedirgin kalplerin ortasında nasıl bir
sevgi hayatını yaşayacağının muhasebesini yapmaktaydı.İnsan içine düştüğü
anaforun hiçmi farkına varmaz?
İnsanlar
herşeyimi unutmuştu onun için,herşeymi bayat’tı.İnsanın şaşırası geldiği
durumları analiz ederken İçine mektubu koymayı unutup.Zarfı öpüp
kapatmalarını.Ama herşeyden önce kendini suçluyordu belkide seçimimi iyi
yapamıyorum diye belki edepsiz davranıyor payımdan fazlasını almaya kalkıştıkça
bu sefer payımıda kaybetmeye başlıyorum diye.Kızgın kızgın yürüdükçe Meyhanenin
önüne gelmiş oldu.Meyhanenin kapısından girerken soğuk havanın verdiği tepkiyle
kapıdan içeri girince Mavropulos amca.
-
Stavro hoş geldin.Seni bir bayan aradı yok olduğunu söyledim.
Stavro
birden heyecana kapılmış bir şekilde.
-
Amca kaçta aradı.
-
Sen gelmeden önce ama yine arayacak uzaklaşma bence.
Tamam
deyip kasanın önündeki masaya oturdu.Akşam üstüne az bir şey kalmış heyecanla
telefonun çalmasını beklerken geçen sürede birkaç defa telefon çalmış her
çalışta heyecanla açmışsada beklediği telefonun gelmemesinden dolayı dahada
heyecanlanıyordu.Çünkü Mavropulos amcanın telefonunu kendisi vermişti
Mataios’a.Kendine bir kahve yapıp gelip tekrar masasına oturdu masaya arasıra
BAA arasırada Mavropulos Amca gelip oturup kalkıyorlardı.Belli bir süre sonra.Telefon
çalmaya başladı çalan telefonun sesinden atak yaparak kasanın arkasından
açarken.
Çok
susamışsın.çok ama. öyle böyle değil.Testiye suyu koyuyorlar, yüksekçe bir
yerden mermer zemine döküyorlar.Yavaş yavaş akıyor
75
gözünün
önünde...dökülürken başka bir ahenk.Suyun mermere düştüğü andaki tınısı
bambaşka ahenk.Kulağın ve dudağın aynı anda doymak istiyor.o sesi yutmak
istiyorsun böyle. yutmak...işte,
o anki su sesi var ya işte o'dur.
Doyamadığın.dinlesem diyorsun, hep dinlesem...diye hayal ettiği sesin kulaklarında yankılamasını duyduğu anda kalbine su serpilmiş şekilde gürül,gürül yada çilenti.
o anki su sesi var ya işte o'dur.
Doyamadığın.dinlesem diyorsun, hep dinlesem...diye hayal ettiği sesin kulaklarında yankılamasını duyduğu anda kalbine su serpilmiş şekilde gürül,gürül yada çilenti.
-
Selam
Stavro.Nasılsın ?
-
Teşekür
ederim Mataios sesini duydum memnun oldum .
-
Napıyon
?
-
İyi
!! İyi iyiyim sen.iştemisin Nasıl işlerin.
-
Benmi
eh işte …….Bildiğin gibi İş.Nasıl olsunki
-
Öyle
deme.Kendi Krallığını Kurmuşssun ve herkes senin sayende bir hayat sürüyor.En
yakınındakinden,En uzaktakine kadar.Gördüm bütün herkesin sorumluluğu senin
sırtında yükselmiş ve sen orda herkese kimsenin ağız kokusunu çektirmeme
lüksüne kavuşturmuşssun ve sen benim gözümde ulaşılmazdın şimdi dahada kaf dağı
oluşturdun.
-
Sağol
Stavro senin görüşlerin benim için ayna bil bunu ve bu düşüncelerin içinde
sağol.
-
Ne
demek gerçekleri söylüyorum inan.
-
Şeyyyy
ben sana ne diyeceğim biliyormusun.
Dün bana gelince elinde o çok güzel olduğu
kadar anlamlı hediyeni aldım.Ve inan buna bu benim için çok değerli bir hediye
bunu bil.Dün bana dedinki bu sana üçüncü sunuşum ve ben senden gidiyorum
mecburiyetten……..Ama ben düşündümki bu geçen zaman içinde anladımki ben sana
çok alışmışım nasıl oldu bilmiyorum ama çok alışmışım.Gitme.
-
Biliyormusun
ilk defa beni anlatan bir duygunu paylaştın.Bana ait,benim olan beni ben yapan
kelimelerinle.
Gitme evet gitmek istemiyordu Stavro.Ama
Kimi
zaman gereklilik, kimi zaman zorunluluk, kimi zaman da korkmaktan utandığı
için gitmesi gerekiyordu.
76
Mataios’un gitme demesi aslında bir EŞİK.Eşiğin üstüne basılmadan Eşiğin
hemen arkasında adımı atıp atmama kararsızlığında.Eşik uçurum ya belki düşüp kaybolacağınız
yada aşıp yeni umutlara yeni hayatlara yelken Araf’ta kalmış ruh.
Bazen öyle eşiklerden atlıyoruz,
atlamak zorunda kalıyoruz yada buna mecbur bırakılıyoruz yada mecbur
hissediyoruz.Eşiğin atlamasından sonra bir oluyorsunuz,Onu kimsenin kırmasına
izin vermek istemiyorsunuz,Kötü gözlerin pis hislerin karakterlerini
hissediyorsunuz,Anlatmak istiyorsunuz yanlış anlaşılıyorsunuz,o güne dek doğru
kabul ettiğimiz, inandığımız, yol rehberi saydığımız tüm ilkelerimiz yerle bir
oluyor.
Bazen,
canını canımıza katmak istediklerimiz tarafından karşılıklı olarak bir binanın
en yüksek tepesine çıkarılıyor ve oradan itiliyoruz. Verdiğimiz değer ne kadar
çoksa yada aldığımız değerlerin anlayamamızdan, yere çakılışımız o derece sert
oluyor. Kırık dökük, yara bere halde geçiyoruz, zamanın çarkından. Biliyoruz
ki, artık hiçbir şey o boşluğa itildiğimiz an öncesi gibi olmayacak.
Böyle
anlarda sakinliği korumak elbette ki zor. Hele ki aklı kurcalayan onca soruya
iki kişi değil de tek kişi cevaplar bulmaya çalışıyorsak , hiç kolay olmaz.
İkisi aynı anda telefonu kapatırken
sessizce ve düşüncenin içinden geçen ışık kümesinin evreninden süzülmüş zamanı
geri getiren geçkalınmışlık üzüntüsüyle kapatmışlardı.Ağırdan.
Stavro
içinde tarifi imkansız bir sevginin sevinçliği içindeydi ilk defa kendisiyle
ilgili bir duygunun içinden geçmiş ulaşılmayanın elini tutmuştu.
Telefonu kapatıp kasanın etrafından
yavaştan gelip masaya oturdu.Hiç bir şey demeden etrafına bakıp içindeki
sevinci içindeki duyguyu bastırmaya çalışıyordu.Birileriyle sevincini paylaşmak
istediysede yapamıyordu kimsenin bilmesini ve anlamasını istemediğinden öylece
duraksadı.Etrafından gelip geçenler anlamsız bakışlar ile baksada
aklında.Mataios’un kelimelerinden çıkan ses tonu kulaklarında çınlamaktaydı.
77
BAA
hemen kasanın önünde Mavropulos amca ile kısık ses ile konuşmalarını görünce
kulak misafiri olmak istesede çoğu kelimeleri duyamamıştı.Mavropulos Amca
cebinden bir tomar para çıkarıp BAA’ya verince BAA almak istemedi o anda
Meyhanenin kapısından.Macelas’ın geldiğini görünce elini heyecanla kaldırdı ama
ardından Stefano’unda onunla geldiğini anlayınca kaldırdığı eli aynı hızla
indirip suratını astı.Masalarına geldiğini anlayıncada mecburiyetten samimiyetsiz
bir gülüş ile selamlaştılar.Stefanos oturmamış ayakta duruyordu.Mavropulos amca
otur dediysede işinin olduğunu Macelas’ı görünce selam verip çıkacağını ima
etti,Sonrada herkese selam verip geldiği yönden çıkıp gitti.BAA Stavro’nun
masasına gelip.
-
Dikkat ettimde bu adam gelince senin sinirlerin hopluyor eskiden kalma
bir husumetinizmi var meraklandım ondan soruyorum ?
-
Benimle ilgili değilde.Kuzenim ile ilgili bir durumdan dolayı biraz
kızgınlığım var
-
Anladım eski bir mevzu.
Stavro mevzudan başka bir mevzuya geçmek
istedi biraz önce. Stefanos’un varlığına karşı biraz hoşnutsuzluğu var olunca
BAA tekrar edercesine boşver derken dışarı çıkan.Talos’u görünce yanlarına
çağırdı.Talos elleri cebinde üşümüş halde ağzında yarım külü dökülecek şekilde
yanlarına durdu dudaklarında tuttuğu sigarasını çekip ağzının kenarından
salarak durgun gözlerle bakarak.
-
Ne oldu Stavro ?
-
Nerde kalıyorsun Talos.Evin soğuktur şimdi.
-
Yok yok iyiyim şimdi.Macelas yer verdi bana Tersanenin kulübesinde
kalıyorum Soba var,Sıcacık.
-
Tamam o zaman iyi olmuş ama dikkat et yakma orayı.
Güldü başını yana çevirip elindeki sigarayı
alarak selamlaşıp uzaklaştı.Talos’u yanlarına aldıklarından beri onda yaşama
olan
78
Varlığında gözle görülür bir değişiklik
olduğu gözlemlenmiş hayata sıkı sıkıya bağlanması onu olduğu gibi kabul edip
yaşamın içine toplumun göbeğine yerleştirmesine minnettardı.Talos için bundan
önceki haftanın günlerinin onun için hiçbir anlamı yoktu.Sadece ayin günleri
olan Pazar günü haricinde.Çünkü Pazarları erken kalkar,Kirli yakalı
gömleklerinden elinden geldiğince yıkayıpta temizlediği en temiz gömleklerinden
birini giyip,Ayindeki topluluğun içine girer,başlangıçtaki çay veya kahvelerden
içer,Ayin başlarken arkalarda oturur,Ayin müziğine kendini kaptırırcasına
hayalinde canlandırdığı güzel bir hayatı düşleyip,Ayinin bitişine kadar orda
kalmak hoşuna giderdi.Biri onunla konuşmaya çalışsa çekinerek başıyla
selamlaşır çok mecbur kalırsa cevap vermek zorunda kalırdı.Ömrünü yoklukla
savaşın içinde bulduğundan beri bu küçük adanın büyük şehir fırsatlarından
yaralanması imkansızdı.Kendine bir beceri öğretmek özelliklede hayatında
işlerinin ters gittiğinde onu hayatta tutabilecek bir beceriyse onun için hiç
kolay değildi.Tam bir aptal gibi göründüğüne kendini inandırmış,Neyi
bilmediğini bilmediğine kendine inandırmış ona bu herşeyi kolaylaştırıyordu.
Talos tersaneye doğru yürüdükçe
insanlarla karşılaşıyor ama bunların hiçbirini görmeden geçti.Talos sabahları
erken kalktığı için akşamları belli bir saatten sonra yatmak için
hazırlanırdı.Tersanenin tahta çit kapısını açıp girdi önce teknelerin arasından
dolaştı etrafı kolaçan edip Kulübenin kapısının önündeki oturaklara
oturdu.Cebinden bir sigaraya daha çıkarıp yaktı genellikle durmadan sigara içer
bitmeden diğerini yaktığından beyazlaşmış kahverengi bıyık ve sakalı sarımtırak
renge bürünmüştü.Parlak ve Soğuk bir günün ardından oturduğu yerden yere
çöktü.Etrafına kimseler varmı diye şöyle bir göz attıktan sonra ellerini öne
doğru birleştirip yumruk yaparak AY Tanrıçasına doğru başını kaldırdı,ağzından
kelimeler dökülen kendi dünyasında yeşerttiği sözlerle başkalarının yanında
fısıldamayacağı duaları,Çok tanrıcılık hülyasında sürükleyici etkisiyle
söyleyip bitirene kadar hiç kıpırdamadı.Sonra geriye doğru kalkarak tekrar
oturdu.Eskiden beri kimseyle paylaşmadan kendine
79
Bir inanç geliştirerek garip ama başkası
için boş, kendisi için çok dolu olan inancı üzerine derin düşünceye
daldı.Düşündükçe kendi kişiliği içindeki tutarsızlığı daha iyi
görebiliyordu.Kimsenin onda bilmediği bir huyu vardı okumak onun için
günlerinin anlamıydı evi adeta kütüphanede bile olmayan kitaplarla doluydu ama
onu herkes başı boş biri olarak tanıyorsada onun bu halleriyle tanınmasında
Talos’unda kendini insanlara öyle tanıtmasından geliyordu.Günlük işlerde
çalışırken aldığı her yövimiyede önce karnını doyuracak,Meyhanede içecek bir
şarap,evine götüreceği bir şarap ile aydınlatmak için gün aşırı aldığı Mum ve
geri kalanı ile yettiğince Kitapla eve dönmekti.Uzun zamandır bütün
okumalarını.Hristiyan inançlarına ayırmıştı.
Tuttuğu yoldaki bu okumalarının başka bir
sonucu olarak Pazar günleri kiliseye giderken arkada oturup dinlediği tüm
ayinleri ve Musikinin anlamını orda oturan tüm cemaatten daha iyi
biliyordu.Kilisenin duvarlarındaki yazıları pirinç levhalardaki
işlemeleri,Mezar taşlarına yazılmış hem Bizans Greek/Rumca’sını ve Haçlı
Seferleri yada Hristiyan Kaşif yada kesişlerinin kazılmış Latince
yazıları,Şifre çözer gibi okuduğunu sadece kendisi biliyordu.
Hayatının
gençlik dönemlerinde Adadan birkaç ay uzaklaştığında.Girit ve Rodos’a gitmiş
ama orda kalacak hiçbir geçim kaynağı olmadığı gibi ne bir mesleği nede iş
bulacak kadar becerisi olmadığı için kendisini geliştireceği fırsatı geri
çevirircesine günlük bulduğu işlerinden topladığı parayla .Tzamaika’ya dönmek
zorunda kalmıştı işte o dönüş onun hayat keşkesi olmuş o keşkesiyle yaşamını sessizce
sürdürmek zorunda kalan bir Talos yaşamaktaydı.
*****************************
80
Stavro Mavropulos amca ile kısık
ses ile konuştuklarını farkettiğini söyledi.BAA Stavro’nun omuzunu sıkıp içeri
doğru gitti ne olduğunun farkına varmaya çalışmış ama anlayamadı.BAA’nın
durgunluğu.Mavropulos amcanın suskunluğu meyhanenin içinde oluşan ahenki hüzün
deryasına itmişti adeta.Macelas’ın yüzüne bakıp ne olmuş diyen surat ifadesine
karşılık bilmiyorum anlamında ağzını bürüştürdü.
BAA’nın kasanın yanına geldiğini görünce
ayağa kalkıp hayırdır der gibi baktı omuzuna dokunup gülümsedi BAA Dostunun
yüzüne bakıp başını eğip durup dururken.
-
Sevgine sahip çık,Çıkabildiğin kadar.Bırak Sevilme istesen sende
sevme,Ama kimse senin sevgini terazide tartmaya kalkmasın.Etrafındaki herhangi
biri meyhanedekilerde dahil kimse için rekabete girme senide kimseyle rekabet
ettirmesin kimse dostum.Yanlış zamanlarda kahramanlıkların esamesi okunmaz
dünyaları değiştirsende.
Stavro’nun
şaşkınlığı bir kat daha artmış neler oluyordu bilemiyordu.BAA niye böyle
konuşuyordu halbuki onu o yaşama girer iken en büyük derttaşının varlığıydı onu
güçlü tutan.
-
BAA niye böyle konuşuyorsun.
Bunu konuşarakta aşarız dostum
biz senin dostun değilmiyiz.
-
Elbette elbette ama şimdiki zaman dostumsunuz.
Diyerek
tekrar içeri geçti o anda Mavropulos amcayı yakaladı amcaya neler olduğunu
sordu,amcanında suratında bir hüzün ıssız ıssız baktı Stavro’ya.
-
Haberin yokmu söylemedimi sana ?
-
Neyi amca tanrı aşkına ne oluyor söylesenize.
-
BAA Yarın sabah Tzamaika’dan ayrılıyor.Bugün biletini aldı.
81
Sustu gırtlağındaki ıslaklık boğum
olup yutkunmakta zorlandı.Gözleri büyümüş şekilde Mavropulos amcanın sözlerini
küçülttü.BAA
yıllardır geleninden gidenine kadarki tanımış olduğu tüm insanlar içinde onun tarafından tanımsız kalacak hislerin yaratıcısı.Kilometreler
ötesinden binlerce kilometre öteye ve Yıllar arada olması hesap edilen bunca
şey. bir yandan dert ortağını, kimsenin bilmediklerini bilen bildikçede yol
gösterenini kaybetmenin korkusundan suskun
kaldı hüzünle kendini dışarı attı.
Hava soğuk ayaz bastırmış.Deniz’in esintisi bir başka idi dünü
düşündü,birkaç saat öncesindeki rüya gibi bir telefonu düşündü,birde dostunun
gidebileceğini düşündü.Kendi kendine illa bir tarafım bedel ödemek zorundamı
diye sordu.Denizin dalgası sahildeki betona vururkenki sesi içini iyice
ürpertmişti.O anda bir gölgenin geldiğini farketti döndü BAA elinde bir ceket
tepside iki kahve yanına oturdu aynı anda sahildeki dalgaları seyretmeye
başladı ikisin gözleri hafif ses tonundaki hüzünle Stavro.
-
Ne oldu be dostum,Ne
yaptıkta,Neyimizden alındında gidiyorsun ?
-
Benim için Tzamaika tamamlandı dostum
ondan gitmek gerekir.
-
Ütopyanımıda terkediyorsun.
-
Terketmiyorum günümü doldurdum.Özümü
yani benim inancıma göre Dar’a çektim.
-
Çektiysen geleceğinide şekillendir burda
burası evin
Asıl sen şekillendir demek istediysede
söyleyemedi. Çünkü kime akıl danışmaya çalıştıysa herkesin kendi bildiği yoldan
gitmesine şahit olmuştu.
-
Stavro Sana benim senin hayatına yön verebileceğim bir şeyim yok senden
sevgini saklamanı isteyeceğim ama ortalığa saçıldı içindeki kapalı kutu,toplanması
imkansızdır artık.Toplasanda yine kırıntılar yerde kalır. Üzme kendini bir
başkasınıda üzme
Herkesin hayatı tarzı ve yaşama
şekili başkadır.Bunları unutmamaya çalış seni değiştirmeye çalışanlara karşı
değişme sende değiştirmeye çalıştırma.
82
-
Zaten ben başından herşeyin farkındayım ! Bazı şeylerin mantığına
başından hazırlıklıyım.Günler geçecek o günler gelecek elbette.
-
O Zaman tek bir şeye karışmama izin ver.
-
Nedir ?
-
Mavropulos Amca sana emanet.Macelas ile yürü karşılıksız bir dostluğu
var.Talos’u yalnız bırakma.Sadece Stefanos denilen herifle ilerde yakın olursan
dahil bir adım geride duvarın olsun.
-
Neden ?
-
Çünkü o ve Onun gibiler ile dostluğunu sürdürmen imkansızdır..
Konuştukları sırada Mavropulos amca gelip masalarına yavaştan oturarak
durdu hiçbir şey konuşmadan öylece uzunca sustu birden hıçkırarak ağlamaya
başladı.O an hüzün heryere yayılmıştı çünkü koskocoman bir adam duygularını
küfrederek gösteren insan birden gözyaşlarına boğulmuş şekilde sesli
ağlıyordu.Stavro ayağa kalkıp amcayı sakinleştirmeye çalıştı.
-
Nereye gidersinde bu
yalnız yaşlıyı bir başına bırakırsın ?
-
Babam bak çocukların var
yanında.
-
Oğlum görmüştüm seni
senin ilk geldiğinden beri.Yıllar sonra şu çatının altında ikinci bir nefes
beni mutlu etmişti.
-
Sağol babam benim sağol
bende seni babam ve dedem bellemişim.
-
Neden gidiyorsun o zaman?
-
Tzamaika iç dünyamın
evren içinde son yolculuğumdur benim.Sevmek sevilmek,Anlamak,Anlaşılmak.Saymak
Sayılmak.Bulmak,Kaybetmek Kötü ile iyi. Mutluluk ile huzur. Neşe ile keder.
Hepsi bir tasta derilir herhangi birinin içine düşmek bir sonuç vermez hepsi
bir.Halim bilgiden dert dermandan yücedir.Babam bazen kendi dilinizde bağırarak
83
haykırarak hayata
karşı zafer ve yenilgilerinizde duyurmak
istediklerinizi
karşı kıyıdan bir el uzanır sesiyle ezgileriyle omuz verir bam telinize
....anlamasanızda ne demek istediğini anlarsınız ve siz bana iç dünyamdaki
varlık oldunuz sağolun var olun.
Stavro’nun Senin bize kattıkların
kadar olmasada ama neden geldin neden gidiyorsun der gibi manalı sözlerine
karşılık.BAA geldiğimiz yerlerden belki yenildikte geldik,Burdan giderkende
Zaferler kazanarakta gitmiyoruz.Hayalimizin en uzak uçurum kenarına yolculuk
yapmaya geldik.Çünkü insanların birbirlerine olan güvenleri neydi biliyormusun
derken adeta denizle konuşuyordu.Sonra BAA aniden döndü.
-
Hepinizin bir bildiği
Mitoloji vardır.Deniz efsanelerinin kahramanı olan Nerites bir delikanlıdır.Afrodit Olympos’a
çıkmadan önce denizde yaşarken, bu genç ona tutulur. Afrodit bu aşka pek
karşılık göstermesede arkadaş olarak yaklaşır ama Tanrılar dağına çağrıldığı
için ayrılmak zorunda kalır. Giderken Nerites’e kendisi ile birlikte gelmesi
için kanat verir. Fakat genç ve tutkulu olan Nerites bunu kabul etmez. Tanrılar
dağına peşinden gitmeyi onuruna yediremez. Buna çok kırılan ve öfkelenen
Aphrodite, Nerites’in bu inatçılığı nedeniyle onu deniz kabuğuna çevirir ve
deniz kıyısında dalgaların vurduğu bir kayalığa yapıştırır. Nerites, yapışmış
olduğu bu kayalıktan asla kopamaz ve sürekli azgın dalgaların kamçılamasına
maruz kalır. Nerites’e.
Defalarca aynı
teklifi sürdürsede,gördüğü bu aşağılamadan dolayı kabul etmez Afrodit’in teklifini. Duyduğu bu cevap karşısında
hırsını alamayan Afrodit, Onu kendisiyle cezalandırır.Olympos’a uçar. Geriye
kalan ise Sürekli dalgaların dövdüğü kayalıktan düşmeyen bir deniz kabuğu olan
Nerites’tir. Deniz kabuklarının dayanıklılığı ve sertliği bu mitolojik öyküden
gelmektedir.
84
Yani benim Hikayem
başka bir hikayeye
yüklendiğine şahit
oldum o hikayenin yarım kalan tarafının bitmeden gitmeme sebeb başka bir şey
demiyeceğim.
Stavro elindeki sigarasını yakıp
yakıp dururken.Limanda BAA’nın gideceği gemi yanaşıyordu.Yanaştıkçada yaptığı
manevra ve Çıkardığı duman adeta içinde yankılanıyordu.Hepsi Konuşmak istesede
ne lafların,Nede kelimelerin anlamı vardı artık.Hayatlarında en doğru
bildikleri ne varsa hayatına katmayı ve uygulamayı istedikçe sevdikleri
tarafından cezalandırılan insanların kelimeleri tükenirmiş.Ve sözler
tükendi,Yaşamlar anlaşıldı,Geldiklere yöne yolculukların başlamasına saatler
kaldı.Stavro arkadaşının gidişine üzülürken,Aklında Mataios’da vardı.Acaba
neyapıyordur şimdi,Uyudumu yada ayaktamı elinde bir sıcak içeceği varmı diye
düşünürken.BAA Stavro’nun düşünceleri ile baş başa bırakıp sabaha doğru yol
aldı.
********************************************
Sabahın en erken saati olmuştu artık
yolculuğun gün ışıkları doğarken.TZAMAİKA’ya sırt çantasına doldurduğu insan
hikayeleriyle vedalaşmaya hazırlanıyordu BAA.İçerde elinde kahvesi ve
kahvaltısını yaparken Mavropulos amcada kendisine katılmıştı.Birlikte oturup
son kahvaltılarını yaparken Mavropulos amca elinde bir kutuyu masaya koyup
içinden bir miktar para çıkarıp verdi BAA’ya.BAA kendine ait bir para olduğunu
ima edip kabul
85
etmediysede zorla bıraktı kendisinin
evladı olduğunu bu parayı çalışıpta hak ettiğini kabul ettirdi.BAA ayağa kalkıp
amcayı candan öpüp tekrar oturdu.O anda dışarıda Stavro belirdi,içeri girip
selamlaşıp masaya oturdu kendine birkaç parça birşeyler hazırlayıp
yedi.Yolculuk ve yol hakkında birkaç şey konuştular konuşurken elindeki birkaç
parça bir şey bıraktı.
-
Tzamaika’nın lezzetlerini
unutma.
Belli bir saat geçmişti son hazırlıklarını tamamlayıp Biletlerini
kontrol etti.Herkesin gözlerinin içine bakıp ayağa kalktı hadi gidelim der gibi
işaret yapıp Çantasını omuzuna atıp yavaştan dışarı çıktı.Mavropulos amca ve
Stavro ile beraber Limana doğru yavaş adımlar ile yürümeye başlayıp giderken
arkasına bakıp 15 ayının geçtiği meyhaneye sessizce veda ediyordu BAA.
Limana yaklaştıkça yolcular ile yolcuları uğurlayan kalabalığı birbirine
karışmış bavullarına sığdırılan hasret dolu ağırlığı ile taşımakta
zorlanıyorladı adeta.Bazılarının içine doldurulmuş hasret kokan krizantem
çiçekleri ile diğer bazılarının ise kavuşma yolculuğunun arasında vardıkları
limana ulaşmış yolcu girişinin önünde.Macelas ile Talos’da bulunduğunu fark
edince BAA sevindi en azından onlarlada uğurlaşmadan gitmek istemezdi.Yolcular
liman girişinden alınmaya başladığını görünce hareketlendiler.BAA önce Talos’u
daha sonra Macelas’a sarıldı.Arkasını dönüp Mavropulos amcayı elinden öptü sıkı
sıkı sarılınca ikisi birden ağlamaya başladı.Mavropulos amcayı kenardaki
tümseğe oturtup.Stavro’ya uzun uzun baktı hasretle sarılıp yanaklardan öptükten
sonra tekrar sarıldılar.
86
-
Stavro.Senin TZAMAİKA’nı
hazırlamaya gidiyor ve bekliyorum.Eğer birgün olur Hikayen mecburiyetten
biterse. Rembetiko
Dostum Rembetiko
Durgun denizlerde uzaklaştıkça
fırtınalı denizlerde yelken............Efkaristo poli iraniski kala parakalo
menna hellas.
Neptün’e Şarap
sunun,Poseidondan Rüzgar alın benim için.
Biletini kapıdan gösterip görevliye
içeri girdi.Gemiye kadar olan bölümü yürürken ikide bir arkasını dönüp dönüp
vedalaşırken içinde fırtınalar kopuyordu güzel insanların yurdundan
ayrılırken.Gemiye biner binmez Kıç bölümüne çıkarken.Geminin harekete geçiren
düdüğü acı acı ve çok büyük bir ses ile çalmış.Devasa Gemi halatlarını atıp
demir almıştı.Yavaş yavaş limandan ayrılma manevrasıyla ilerlerken dışarı çıkıp
Karadaki dostlarına bakan BAA.Talos’un ellerini cebine atmış şekilde,Macelas
kollarını bağlayıp düğüm halinde,Stavro’nunda Liman dışındaki demirlere sıkı
sıkıya tutunuşunu ve Mavropulos amcanın yerde kaldırımda oturup Koca cüssesine
gözyalarını ıslatmış halini gören.BAA gözyaşlarını ve çenesine düşen titremeyi
durduramamıştı.Baktıkça Hayalinin uzaklaştığını,Beraber düşlediği
Ütopyalarını,Hayallerini,Sevmelerini,Hislerini.Duygularını TZAMAİKA’nın gözden
kaybolduğunu fark etti.
Hertürlü Açlığın 45. gününde insan bedeni anason üretirmiş ilk önce Anason
kokusunu bedeni taşıyan duyarmış her nefes aldığında 50. günden sonra Anason
kokusu vücuttan dışarı doğru koku yayılır.İnsan vücudu kendi kendine Anason
üretirmiş bir şeyi üstünce sevmenin sarhoşluğu bundan gelirmiş.Kafasını geminin
koruluklarından aşağıya bakarak geminin gidişini seyre dalarken kendi kendine
düşündü.Mürekkep zamanı çağı geride kalıyordu.Giderek uzaklaştığımız Yazılarımız,Edebiyatlarımız
olduğu yerde dururken,hikayelerini okuyamayan nice insanları hayatın dışına
düşürüyordu.Yani Mutlu Bilgisizlik’le yaşamanın sürüklenişinde artık insanlık.Şunu
biliyoruzki yığınları anlamanın yada anlatmanın yolu yazılardan geçerdi.
87
Dil duygusundan kopan yazılardan
sökülen her yürek parmak uçlarında yaşamaya mecbur kalırdı bundan sonra.Mutlu
bir hayatın sırrı neydi acaba ? Zamanı unutmakmı,Zamanı unutuyorsan mutlu
olmanın kapısını aralarmısın diye soranlara ışık tutmak.Onca mücadele,Onca
kavga dönüp baktığınızda değdimi diye soruyorsanızda. İnsanlar
acı çekerken, ezilirken, yoksul kalırken biz daha keyifli bir hayat yaşasaydık,
hiç sesimizi çıkarmasaydık, bu yaşa geldiğimizde asıl o zaman “Değdi mi” diye
sormak gerekirdi. “Değdi mi insanların acısına arkanı döndüğüne” diye sormak
gerekirdi. Yaptıklarımız, yazdıklarımız,yaşadıklarımız bir işe yaradımı
bilemeyiz ama bir daha yaşasak gene aynı şekilde yaşardık dermiyiz.
Herkesin elbet bir TZAMAİKA’sı vardır bu dünyada ulaşılmazına ulaşmak için
yaşadığınız yerden kopmak için.Keşke başka bir coğrafyanın insanı olmak için
yüreğimizden kopa kopa isteyişlerimizle.İsteyişlerimizi hep isteriz tabii….
Aklı başındaki herkes der ama yaşanmış topraklarımızdan,Aynı oksijeni
nefesimizi çektiğimizi,Aynı bulutun yağmurunda ıslandığımız ve Aynı soğuklarda
üşüdüğümüzü ve Sıcaklarda yandığımızı.aynı sokakların tabanına bilmeden üstüne
bastığımızı bilmedende yaşadığımızdan vazgeçemiyoruz... İnsan doğup yaşadığı yere aşık
oluyor bir şekilde var oluyorsa ,...
************************************
88
4.
BÖLÜM
Hep bir yerden başka bir yere
kaçmaktan söz edilir.Kime sorulsa aklı kaçmakta fakat kimse ait olduğu
hayatının tarzından kaçmaya cesaret edemiyor.Ne olursa olsun bunca samimiyet
gösterilerinin ardından aralardaki uzaklığı ortadan kaldırıyormuydu aslında
koskocaman hayır.BAA’nın gidişinden tam tamına 4 yaz,4 sonbahar,4 kış geçmiş
4.İlkbaharın kapısına dayanmıştı.Gidişinden bu güne çok güzel günleri
yaşantılarına sığdırarak,Dolu dolu bir günlerin herşeyi herşeye bağlanma
konusunda ustalaşarak gelinmişti.Mücadelenin en çetin
seçilmişlerinin,kırılganlıklarından Yunanistan’ın her köşesindeki özgürlük
meşalesini doya doya yaşandıktan sonra artık teybin içindeki Kaset misali artık
herşey geriye sarıyordu hayatın diyalektiğine karşı koyulamaz bir süreç
yaşanarak gösterdiği günler yaşanmaya başlanmıştı.Amerika’dan gelmiş BİZANS’ı
canlandırmak,Bizansca yaşamak ve İstanbul’u Konstantinpolise geri
getirmek,Greek’çenin Yunanistan dışındaki dili Rumca’yı yaşayıp yaşatma
iddasındaki İnsanın gelip bam tellerine oturmasına kadar herşey olağan
güzellikteydi.
89
Ama Mataios için mantık daha ağır
basıyordu.Stavro’nun belli bir yaşamda kalma iddası onun için gerçek
gelmiyordu. Hayal ile Rüya’yı birleştirip Düş yaşayan Stavro bu dostlukta
.Zihninde yaşadıkları ile düştüğü yerden kalkamadı.Mataios ise onu devamlı
uyarır.Çok
yorucuydu ama heyecanlıydı. Hep bir telaş, hep kavga hali... Sürekli yüksek nabız, hep soluk soluğa... Sonra bir gün arkamdan koşan yorgunluk yetişecek, beni yakalayıp. Kılıcımı toprağa gömüp.Artık kavga
edecek gücüm bile kalmayınca. Battaniyemin altına girip ve çıkmayacağım
der dururdu.Aslında Stavro onun için olağanca yanında durmak istesede içindeki
bazı şeylere söz geçiremiyordu.Sonunda her konuşma bir ızdırap sohbetine
yankılanıyordu.Aslında bazı çatışmalar aslında birbirlerine olan dostluğun
pekişmesi adınaydı.Yalnızca tek kişinin bir hayalinin aralarında oluşacak
çatlamaları gemilerini batıracağı günlere götüreceklerini nerden bilebilirlerdi.
Mataios hayatın verdiği bütün yükleri
omuzunda taşımış kişiliği ile hayata olan dik duruşunu her yerde
gösterebiliyordu.Girdiği kadar çıktığı tüm alanları alnının ak rengini herkesin
görüpte saygınlığı kadar sevilmesi onun başarı anlamında herkes tarafından çoğu
zaman sevildiği kadar çoğu zamanda başkaları tarafından kıskanılması
sezinleniyordu.Etrafındaki herkesi kimseye muhtaç ettirmeden yaşatan,Kimsenin
altında ezilmesine müsaade ettirmemeside cabasıydı.
Kimi tanıdıklarım vardı ne zaman iyi
yaşamaktan söz etseler.Ortada iyilik namına bir şey kalmıyordu derdi.Gün aşırı
herkesin derdine derman arayanlar ile meşgul olmaktan kendi derdine derman
arayacak zaman bile bulamazdı.Omuzlarına istemesede yüklenen yükü taşımak günü
gelince yorsada hayatın acımasız olduğunu çok iyi bildiğinden devamlı HİNT kumaşının değeri giyenin
CÜRRETKAR olması değil ona yakıştıranın gözleriyle değerlidir Sözüne yakışır
şekilde .Kendini ayakta tutanın iki şey
olduğunu biri sağ,diğeri sol ayağının var olması kimsenin varlığı değildir
yaşam tarzıyla bugüne geldiğinden Çölün Sıcaklığı,Denizin fırtınası,Kutupların
soğunun ne olduğunu göre göre yaşamdan geldiğinden herşeye karşı duvarı vardı.
90
Stavro onun bu hallerini anladıysada
içindeki sevgiyi sözcüklere dökmesinin bir yararı olmayacağının anlaması
yıllarını almıştı.Hayatın acımasızlığında sevgi bir adım arkada kalması gereken
çağı yaşanıyordu Mataios bunu uygun dille anlattıysada Stavro anlamak
istemiyordu. “Hayatta, her şeyin her
şeyle ilişkisi var” Bu ilişkilerin kurgusunu çözmekde bize mutluluğun
kapılarını aralamaz diye uyardıkça sözler kavgaya dönüşüyordu…Artık hiçbirşey
eskisi gibi değildi.Bir İç savaş başlamış bu savaşın kimin galib kimin
mağlubiyeti ikisinede bir yararı olmadığı bir savaştı.
Dostluklar aslında inanma ve insan özlemine bağlıydı. Dostluk nedir? Sık görüşmek,
birbirimize katlanmak, aynı şeyleri sevmek falan
Dostluk artık
bir hakikat olmaktan çok bir özlem... Güven duygusunun alabildiğine ıssızlaştığı,
güvenlik ve gelecek arayışının her şeyin önüne geçtiği bir gündelik hayat kültüründe dostluğa yer kalırmıydı?
Geçim derdi,Paranın hüküm sürdüğü sistemde.Hayatın köşe taşlarında Statü
endişesi,Makamın en üstüne çıkma hırsı ile bütün bunlardan hayat denilen bir
hapisane kurmuşuz tüm insanoğlu olarak.O yüzden neden inandığın gibi
yaşamıyorsun ? diye kızamıyoruz. Bu hapishanenin
duvarları yüksek, gardiyanları zalim. Kaçıp
kurtulması kolay değil. Uyuşmayı durdurmak, acı çekmeyi göze almak gerekiyor.Ama
yaşadığımız gibi inanmak gibi yaşamlarıda red etmeliydik. İnançların kuru ve
duygusuz adetlere dönüştüğü.Büyü’sünü kaybetmiş bir dünyada başka hangi duygu
yakamıza yapışabilirdi ?Oysa ihtiyacımız herşeye dair küçük mutluluklardı
elimize bundan sonra sıkıntı kaldı.
Etrafa cahil cahil
diyenlerin cahilleştiğini gördükçede artık herşeyin bir sonu olması gerektiğine
inadırmıştı kendine iki dost.Köprüleri yıkan şeylerin o kadar çok olması
ırmakların taşmasına yol açan Stavro’nun etrafındaki insanların Mataios’a
haksızlık yapması artık dönülmeyecek bir yolun yıkılmış kayalıkların ardında
kalmasına yol açtığı için bir daha hiçbir zaman geleceğe yelken açmadan
batırdılar gemilerini,Limanlarını yerle yeksan yapıp şehirlerini yıktılar.
Soğuk kışı
geride bıraktılarsada artık hava soğuktu Stavro için bugüne kadarki olan biten
herşeyden kendini sorumlu tutuyordu.
91
Günümüz insanının en büyük korkularındandı keyfinin kaçması.Etrafında
gördüğünün aksine olmaması gerekenleri kendi payına kendiyle
hesaplaşıyordu.Bundan sonra hep eksik hep yarım hepte suçlu hissedicekti.BAA’yı
düşündü kendine olan kimsenin hayatı ile oynama diye uyarısını.Hergün iyiye
uyanma isteği varsada bundan sonra ne istesede olmuyordu onun için.Herkesin
Alarm’la Uyandırıldığı bir dünyada güne iyi başlanması mümkünmüydü ? Bundan
sonra daha iyi anlıyordu hayattan hiçbirşey İSTEMEK değil DİNLEMEK olduğunu.
Kayalık tepesine
çıkıp kafasını kaldırıp denize baktı derin bir nefes çekti içine.Sonra ağzından
sadece kendisinin duyabileceği kadar yükseklikte hiçliğin başladığı gün kaleme
aldığı sözcükleri kelimeler döküp denizin engin sularına bıraktı.
-
Anlamam
lazımdı oysa.Mutluluk özel bir şey olmuş.
Partiler, kutlamalar istiyordu.Bir ırmağın sessiz sakin akışı gibi tatlı tatlı uykuya dalar gibi bir mutluluk haline inanan neredeyse kalmamıştı.Anlayamıyorum. Onu Anlamak, çoğu zaman acı çekmeyi veya kısacık bir an içinde değişebilmeyi göze almaktır. Çok zor benim için. Bunu biliyor ve gözlerini kaçırıyor benden.
Partiler, kutlamalar istiyordu.Bir ırmağın sessiz sakin akışı gibi tatlı tatlı uykuya dalar gibi bir mutluluk haline inanan neredeyse kalmamıştı.Anlayamıyorum. Onu Anlamak, çoğu zaman acı çekmeyi veya kısacık bir an içinde değişebilmeyi göze almaktır. Çok zor benim için. Bunu biliyor ve gözlerini kaçırıyor benden.
Bir süre orda
öylesine konuştu,Konuştu uzunca konuştu.
***********************************
Aradan geçen zamanı artık saymadığı
günleri yaşıyordu.Hayatının en kötü ilkbaharına girerken oysa doğanın tekrar
canlanmasına,Meyvaların çiçek açmasına,Denizin pırıldamasına şahit olmadan
İlkbaharını bitirip Yazı yakalayım demişkende Yazın onca coşkusunu yakalamadan
ardına bırakıp Sonbaharı yarılayan
zamanlarına hasretini sürüyordu adeta.Hatta sorumluluğunu aldığı her
alanı boşaltmıştı üstüne düşen tüm görevleri tamamlamış ileri götürebileceği
kadar götüreceği ne varsa hepsini askıya almıştı.
92
Çünkü yolu yol yapan yolcudur.Yolcusuz
yolun ve yolların anlamı olmuyordu onun için.Etrafına bakıp kimler ile beraber
bir yol yürüdüğünü kimler ile mücadele içinde olduğunu çok kereler sorguladı
kendini.Hatta kimi günler oturduğu masalarda gizli gözyaşları dökmüş olup mücadelenin
Anlamı kalmadığı gibi,anlamsız geldiği için mücadele gücünü veren bir
insanlarının yok oluşu yaralarını tekrar tekrar kanatıyordu.Aslında beraber
yürüdüğü tüm yolculuklarda yol arkadaşlarını hiç yolda bırakmamıştı.Şartlar ve
zaman haricinde devamlı köşebaşlarında her daim bulunurdu yalnız bırakılma gibi
halleri dert etmiyordu çünkü ego çatışması yaşanmıyordu bu onu rahatlatıyor
kendini sınamaktanda korkmuyordu.Kasım ayının ortasına gelmiş o Sonbahar kurak
geçiyordu.Kasımın başında yağan yağmur gece gelince hüzünlenmiş yağmursuz ilk
gecem demişti.Kasım ayının bitmesinede artık günler kalmış bu saatten sonra
herşey düzlem içinde akıp gittiğine artık kendine inandırmıştı.
Macelas’ın Tersanesine vardığında çitten
içeri girip oturağa oturdu.Macelas’ın işlerini yoğun olduğu aylardı yazdan
kalan tüm tekneler onu beklerdi işlerini bitirmiş tekne ustaları teker teker
işlerini bitirip Stavro’ya selam vererek tersaneden çıkarken.Talos’un yanına
oturmasını görememişti.
-
Ne
zaman geldin.
-
Şimdi
görmedin beni.
Eliyle
selamlaşıp beklediler az sonrada Macelas çıkıca ayaklandı Stavro dışarı
çıkarlarken Talos’uda yanlarına çağırıp yürüdüler.Macelas biraz buralarda
takılalım sonra Meyhaneye gideriz deyince Stavro olur der gibi işaret
yaptı.Macelas Talos’a baktı.Göz kırparak sen ne diyorsun halinde işaret
yapınca.Talos olur dedi zaten çocukluğundan beri insanların duymak istedikleri
cevapları vermeyi öğrenmişti.Bu Talos için bir tür insanları durdurma yöntemiydi.İyiden
iyiye soğuyan havaya birde erken kararmaya yüz tutmuş bir gün ardına başlarken
Tersaneden Adanın merkezi Marposa kadar yavaş yavaş yürürken aslında hiçbir şey
konuşamadan ilerlediler.
93
Çarşıdan geçerken sıralanmış sağlı sollu
dükkanlara selam vere vere yürüken bazı dükkanların önünde hem kahve içip hemde
konuşmalarını yürüyüş mesafesiyle uzatıyorlardı.Bu aslında onların Zamanı en
iyi değerlendirme yöntemiydi.Çarşının ortasındaki kahvehaneye oturunca üç tane
kahve söylediler tahta masa ve tahta sandalyelerin ortasında kurulmuş
olduklarından soğuk havaya rağmen dışarıda oturmak istemişlerdi.Stavro oturduğu
sandalye haricinde önünede bir sandalye alıp dayandı etrafına bakarak.
-
Avluları
seviyorum……..Dedi.
O anda Talos
ile Macelas’ta avluya bakış yaparken Stavro.
-
Dışarıya kapalı, gökyüzüne açıklar. Utangaç bir Aşığın kalbi gibi...Zeytin
ağaçları heyecanladırır.Servi Ağaçlarının esintisi Sakinleştirir.İncir Ağacı
bereketimi yansıtır.Ama bak Macelas hayatım Sonbahar İlkbahara bir adım ötede
ama Mart’ın Soğuğu içimde kaldı.
-
Eylül'ün bir
hüznü varsa, yazın bittiğini haber verişinde gizlidir.
Bir de Ekim’e bak vakitleri gitgide sararan ve akşam üzerleri duvarlara vuran, camları kızıla boyayan ışığındandır! Bu sözlerimi benden duymadıysan o ışığa hiç bakmamışsın demektir!
-
Ne yalan
söyleyeyim senden hiç duymadım.
-
Sürükleyen ayların ardından eylül yavaşça gelip içimize
yerleşir.Artık yaklaşmıştır. Hazırlanmak gerekir ve
Hazırlanmadan yakalandın.
-
Doğru,ama
senden duymadığımız kelimeler çıktı ağzından farkındamısın.
-
Farkındayım,farkındayım
ne yapalım ben hep ömrüm boyunca sevdim hep durmadan sevdim sizin gibi,baktım
sonra faydasını görmedim kendimi çalışmaya verdim.
Bu sözlerden
sonra gülümseyerek kalktılar gecede ilerlemiş zamanlarını geçirmenin
rahatlığıyla ayrılırken beraberce çıktılar.Sahil boyunu geçerlerken Mavropulos
amcayı bir görelim deyip onu meyhanesine doğru giderlerken.
95
Macelas ayrılıp gitti Talos ile birlikte
meyhanenin kapısından girip baktılar Mavropulos amca geriye kalan ne varsa
toplarken selamlayarak yanına gidip amcanın geri kalan işlerine yardım edip
kendisine yardımcı oldular.Mavropulos amca kendilerine içki ısmarlamak istedi,
kabul etmeyip teşekkür edip kendileri ile amcaya kahve yapıp bir masada
oturdular.Susukunluk gerektiren bir şey yok iken suskunluğun sessizliğine
dışarda esen rüzgar keserken ağaçların yaprakları meyhanenin önüne düşüyordu
dışarda hava kapanmış denizin ortasında şimşekler çakıyor çakan her şimşekte
uzak denizlerde ışık yansıyordu.Mavropulos amca pencereden dışarı bakışlar atıp
geri dönerek.
-
Poseidon’un
mızrağı denize vuruyor yine.dedi
İkiside o
anda onaylar şekilde kafalarını salladı.
-
Kimbilir
kimler var?şu an denizde amca.Tanrı yardımcıları olsun.
-
Yardımcı olsun
evlat.Mecbur insanları tercihleriyle yargılayamıyorsun saygı içinde
kabulleniyorsun işte.
Stavro
durgun durgun amcanın yüzüne baktı.Üzgün halini saklaması imkansızdı,eskiden
saklarken fark edilmeyecekleri kolayca saklayabiliyordu ama farkettirdiklerini
saklayacak bir sığıntıyı bulamadığındandır.Stavro’da bilinen en büyük
özelliğiydi duygularını suratına ve mimiklerine anında yansıtması elinde
değildi Poker Suratı tecrübesini hiç edinememiş duygularını vücut diline anında
yansıtırdı sevinçleriyle üzüntüleriyle.Mavropulos amca Stavro’ya bakıp.
-
Nasılsın
evlat ?
Gülümsedi aslında amca herşeyin farkındaydı ama nedense
habersiz şekilde davranırdı.BAA’yı özlemekten kendiside eksik hissediyordu.
-
Bende eksiğim
evlat.Her sabah BAA şimdi bu kapıdan gelecek diye düşünüyorum.Dört sene oldu
yok Kızımı beklemiyorum bile 11 senedir tekbir selam bile yok.
-
BAA giderken
bana senin Tzamaika’nı hazırlamaya gidiyorum derken çok şey anlatmış bana Amca
hatta her hikaye başka bir hikayeye yüklenirmiş onu hissediyorum derkende.Acaba
sıra bendemi amca uzaklaşırken kendinide uzaklaştırırmısın.
O anda
suskun olan her daim Suskun kalmaya kendini mecbur hisseden Talos’un
beklenmeyen şiirsel ses tonu ortamı yankılattı.
96
-
Peki bana gereksiz
olmayan bir soru sorabilirmisiniz ? Cevabı olmayan herhangi bir şeyin sorusuda
olmaz zaten .Sorular sadece cevap duymayı isteğiyle var olabilirler.Tek bir
soru hariç Soru sizi derin bir suskunluğa yada ölçüsüz bir neşeye
boğabilir.Sormadan ve cevapları duymadanda yaşayabilir insanlar.Ama ...Umut kötülüklerin en büyüğüdür, çünkü
işkenceyi uzatır! ve hayata BORSA gibi bak anlık değerler için.
O anda Mavropulos amca ve Stavro şaşkınlıkla birbirlerine ve Talos’a
baktılar.Genellikle Konuşmak,Sosyalleşmek gibi bir derdi olmayan bir insanın
birden bire ses tonuna yapışan bir bilgeliğin ortaya çıkışına şahit olmak ve
son ihtar çekercesine vurgulamasına şaşırmışlardı.Talos Ayağa kalkıp masanın
etrafında turlar atarak konuşmaya devam etti hemde susmadan.
Bak Stavro Çok insan tanıdım etrafında çok önemli simaların olmasında
mutluluk duyan.Güçlü insanların ona güç katacağını zanneden.O güçlü insanların onların
ismiyle hitap etmeleri belki mutlu ediyordur sadece ismini andı diye
mutluluktan uçan insanlar.Yada etrafındakilerine inat kendinin birşeyler
yapmasının inadına ve hırsına tutulmuş.Tanıdığı tanımadığı herkesi arkadaş birşeyler
paylaşmasa bile sadece adres defterinin dolu olması yeten insanlar olması onun
için çok anlam taşıyordur.Binlece insanın Kıbrıstan taaa Larissaya Atinadan
Selanike Giritten Rodosa kadar hayatında birkez bile görmeyeceği birkez bile
karşılaşamayacağı bir sürü adamın onun için söyledikleri senin söylediklerinden
hatta bakışlarından daha değerli İnsanlar tanıdım. Ellerin olmayı
Elit olmak sanan ama Aynı anda biliyoruz çiçeklenmeyi ve solmayı.Bir yerlerde Aslanlar
dolaşıyor ve henüz Kağıttan Aslan olduklarının farkında bile anlamadıkları için
bilmiyorlar güçsüzlük nedir.
-
Talos
ne yapmam gerekiyor madem ?
-
Bittiği yerde
bırak.Kimseyide suçlama.Kendinide.Üzme bu saatten sonra kendini ve başkasını.
Talos’un insan analizi hoşuna
gitmiş.Ve kendine olan tavsiyesini iyice kendine getirmişti.
97
Dost gördüklerinin aynı birebir tavsiyelerini içinde tutmuş kendisiyle
kavga eder durumda kendisiyle savaşma fırsatı yakalamış bu savaştan öyle yada
böyle bir sonuç çıkarması gerektiğine inandırmıştı kendine çünkü.BAA devamlı
dolaylı yollarla kendisini bu konuda defalarca uyarmış ya anlamıştı yada işine
o anda gelmediği için duyar gibi yapmıştı.Mavropulos amca uzun bir susmanın
sonunda Talos’un kelimelerinden sonra konuşmak zorunda hissetti.
-
Buklemun BAA biryere
gitmek için buraya geldi.Burdan gitmek içinde burdan döndü.Bir bakıma İçlerine
doğru bir yolculuk.Sende gitmekten bahsediyorsun sadece gülüyorum biliyormusun.
-
Neden amca farkındayım
hayat duygularla yaşanmıyor ama Hırslada yaşanmıyor.
-
Evet evlat hırsla yaşama
zaten varsan kazanırsın.Kazanmak için hırslanırsan kaybedersin.
-
Yannnniiii !
-
Bak evlat.Gitmek’den söz edenlerin kimilerine bakıyorum da... Nereye gitmeye
çabaladıklarını anlayamıyorum. O kadar sığda yüzülmez, bir gıdım yerde yürünmez
ki!
-
İçim lebi derya amca !
-
Varlığımız bir kabuktan ibaret.
Hakiki bir İç’imiz yok ve olsun diye çaba göstermiyoruz.Sabırla doldurmak
gerekiyor kabuğun içini.
-
İçimizi dolduracak o kadar şey varki
nasıl boşaltcağımızdan haberimiz yok amca.
-
Ama nedense hep şikayet "Bir
sevgilim olsaydı" dersiniz, "güçlü biri olsaydım" falan filan...
Ya da bitmez tükenmez "keşke"ler... "Keşke o işi kabul etseydim,
keşke başka bir şehirde yaşasaydım,." Böyle böyle sürüp giden hep
mızmızlanmalar.
-
Amca senin keşkan yokmu ?
-
Olmaz olurmu Oğlimum dört
dörtlük insan yok bak söylediklerim ve söylenen tüm hikayeler tek kişinin
üstüne yıkılacak kadar basit değil.
98
Talos o anda söze
girer.
-
Kimse suçlu değil tek
başına.Kimsede masum değil bu savaşta.
-
Ama durdurup neleri sevdiğini sorun onlara! Bazı
şeyler haricinde Göreceksiniz ki, şaşırıp kalır. Neden peki?
Talos
bakar uzunca bakar kusuruma bakma fazla konuştum der.Mavropulos amca tekrer
söze girerek.
-
Gitmek
istersin kaçıp kurtulcağını sanarsın.Bak Eski yıllarımı hatırlıyorum...
Nasıl bir süreçden geçmişsek artık, "yersiz yurtsuzluk" diye bir şey duymuş, göklere çıkartır olmuştuk.
Kaşarlanmış Sağ ideolojiden, resmi ezbere bağlamış devletten kaçmanın yolunun bu olduğuna inanmıştık.
Savrulmayı, yolculuk sanıyorduk.
Coğrafyayı haritayı ve tarihi durmadan dönen ve insanın canını sıkan bir çark, sosyal ve kişisel olanı sırtımızda bir yük gibi görüyorduk.
Solcumuz içinde papazımızn için de "yer"in önemi ve değerini anlamak epey zaman aldı.
Fakat bugün konunun siyasi,sosyal tarafından değil alabildiğine açık ve insani tarafından söz açmak istiyorum.
Esas "yerlilik" bir yeri olmak, yerini bilmek ve onu gerçekten "yurt" edinmekle başlar.
Nasıl bir süreçden geçmişsek artık, "yersiz yurtsuzluk" diye bir şey duymuş, göklere çıkartır olmuştuk.
Kaşarlanmış Sağ ideolojiden, resmi ezbere bağlamış devletten kaçmanın yolunun bu olduğuna inanmıştık.
Savrulmayı, yolculuk sanıyorduk.
Coğrafyayı haritayı ve tarihi durmadan dönen ve insanın canını sıkan bir çark, sosyal ve kişisel olanı sırtımızda bir yük gibi görüyorduk.
Solcumuz içinde papazımızn için de "yer"in önemi ve değerini anlamak epey zaman aldı.
Fakat bugün konunun siyasi,sosyal tarafından değil alabildiğine açık ve insani tarafından söz açmak istiyorum.
Esas "yerlilik" bir yeri olmak, yerini bilmek ve onu gerçekten "yurt" edinmekle başlar.
-
Burasımı amca ?
-
Burası,Orası ve Şurası farkedermi.Köylüleri,Çiftçileri hatta Balıkçıları
düşün. Niye sağlam dururlar?
Niye sabırlıdırlar? Nasıl oluyor da bir yandan kedi gibi uyuşuk, bir yandan da keçi gibi inatçı olabiliyorlar?
Çünkü hala bir yerleri vardır.Sadece toprak değil.Bazen yağmuru geciktiren, bazen Bereket olarak indiren.Gökyüzü memleket olur onlar için.
Niye sabırlıdırlar? Nasıl oluyor da bir yandan kedi gibi uyuşuk, bir yandan da keçi gibi inatçı olabiliyorlar?
Çünkü hala bir yerleri vardır.Sadece toprak değil.Bazen yağmuru geciktiren, bazen Bereket olarak indiren.Gökyüzü memleket olur onlar için.
-
Ne
güzel bir betimlemedir Mavropulos amca.Şu an hayretler içinde Sende Talos
iziliyor ve dinliyorum ve şaşırıyorum.
-
Hayat
evlat hayat.
99
O yüzden hep huzursuz. Her seferinde daha iyi bir anlaşma fırsatını kaçırdığından endişe eden. O yüzden hep telaşlı, hep yorgun, hep usanmış. O yüzden hep korku içinde. Ya hayatın
içinde kaybedişleri meydana çıkarsa? diye endişelenen insanlar içinde yaşadık
diye hayıflanan.Stavro
Sevgisinin,Dostunun ve Zamansız
vakitlerinin değerine şükretti.İyiki var olmuşlar diye sevincini içine
sığdırdı.BAA’yı düşündü onun için üzüldü çünkü gitmeden songün herkesin
bilmediği isimi zikretti kendisine işaret gösterdi bir Mezar,Bir Kabir ve bir Sandukayı
işaret etmişti.Üstüme toprak atılıp herkesin gittiği vakit gelen iki meleğe bir
ricam olucak demişti.Ne diye sormuştum dedi kendi kendine sesiz sesiz.Ağzım
dolu dolu haykıracağım mezarın içinde.Üzgündü çünkü BAA’nın kendisi gibi
konuşup anlayışına sığınacağı kimsesi olmadığı için buraları keşfetmişti.Ve
Hikayesini Yükleyip gitti.
-
Talos ne yapalım Falımızamı,Tarotumuzamı bakalım bu saatten sonra.
Derken güldü gülerkende hadi kalk gidelim hayli geç oldu derken.Talos.
-
Gökleri mana’dan boşaltırsan, yıldızların pozisyonlarından medet
ummak neye yarar?
Yeryüzünü uzayda sürüklenen yapayalnız bir madde olarak görmeye başlarsan, gün gelip "Evren"e dua edecek kadar saçmaladığını fark edebilirmisin?
Yeryüzünü uzayda sürüklenen yapayalnız bir madde olarak görmeye başlarsan, gün gelip "Evren"e dua edecek kadar saçmaladığını fark edebilirmisin?
****************************
Günlerin geride kaldığı zamanın hızla
aktığı ama yaşayanların an be an anlayamadığı saatler,Yelkovan ile akrebin
hızla aktığı günler geceler birbirini izlerken her kişi kendi hayat parçasına
tutunmuş gidiyor kimse kimsenin varlık yokluk savaşından kendilerine pay
biçmiyordu.
100
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder