TZAMAİKA - (101-152)
Stavro
Evinin kapısından çıkarken ayakkabısını alal acele giyinip sokağa atmıştı
kendini.havanın soğukluğu içine işlemiş adanın her tarafına vuran ayaz rüzgarı
keskin keskin eserken yolda hızlı adımlarla yürüyordu.Kendince birşeyler ile
uğraşıyor günlük paralar kazansada eski işinden kalan işyerini kapatıp gelirken
elinde bir miktar para ile döndüğünden o ücret ona yetiyordu.Eskiden kalan bazı
borçları olsada ödemelerinde eksiklik yaşamıyor ama Ada içinde kendine göre bir
iş kurmak istemiyordu.Kendince haklı nedenlerinden olanda ada nüfusunun belli
kişilerden olması ordan kazanacak olan para belli miktarın üstüne çıkmayacağını
bildiğinden boşu boşuna uğraşmasına gerek olmadığını biliyordu.
Yolda hızlı adımlar ile yürürken karşıdan
bir arabanın geldiğini gördü yolun kenarına geçip dar yoldan geçmesine izin
verirken arabanın yanında durduğunu görünce eğilip camdan kim olduğuna
baktı.Pencerenin camı açılırken Bağcı Boreas amcayla karşı karşıya gelince
gülümsedi Boreas amcada gülümseyerek.
-
Evlat ne yapıyorsun ?
-
Ooooo Boreas amca selam nasılsın ?
-
İyi evlat işin varmı ?
-
Yok öyle amaçsız Marposa iniyordum.
-
Atla o zaman.
Durdu o an karşılık veremeden Arabanın
kapısını tuttu etrafa hafif şaşkın bakarak saniyelik düşündü sonra saniyelik
karar vererek kapıyı açarak bindi tokalaştıktan sonra Boreas amca vitesi
düzelterek gazladı araba evlerinin önünden geçti Ağaçlı yolu geçti Tapınak
Kilisesinin yanından geçerken ikisi aynı anda dua ederek atalarını andı araba
hızlanıp Boreas Bağlarını görmeye başlamışlardı artık. Az bir süre kalmışken
Stavro camdan uzaktaki yeni çarşının binalarına dalgın ve hüzünlü bir şekilde
baktı biraz uzaktaydı ama onun için içinde bir saraydı orası içinden sadece
kendisinin anımsayacağı kelimeler ile’’’Canımın Canı.İçimin Sultanı Orda’’’
diye seslendi.Araba yolda adeta kayarken evler süratle seyrekleşmeye
başladı.Sağlı sollu üzüm bağlarından oluşmuş aralıktan yoldan gittiler.
101
Ve nihayet İnsan kalabalığının ve
taşduvarların yokluğunda bir bağ evinin önünde durduklarında daha önce.Macelas
ile geldikleri küçük bir bağ evi değildi,Saray gibi bir köşk zanginliğin ve
ihtişamlığı göz alabildiğine gözleri kamaştırıyordu.Arabayı köşkün önüne koyup
kapıları açıp çıkınca birden hışımla bir adamın koşup Boreas amcanın kapısına
yönelmesi ve saygıyla gülümsemesi fark edilmemesi imkansızdı.Stavro başını
hafiften kaldırarak köşkü süzerken ihtişam ile her ayrıntıyı gözlemliyordu.
-
Yıllardır seni görür ve tanırım Boreas amca ama ilk defa geliyorum
buraya.
-
Anladım o zaman hoş geldin evlat.
Gülümseyerek
arabanın arkasına geçerek Boreas amca ile Kahyasını seyretti.Arabanın
bagajındaki bavul ve eşyaları yere koyup diğer çalışanlarından içeri
taşımalarını söyleyen Kahya arabayı çalıştırarak garaja sürdü.Boreas amca
Stavro’ya.
-
Gel sana bir yeri göstermek istiyorum.
Biraz köşkten uzağa doğru yönelip
yürüdüler.Ağaç ve Sarmaşıkların arasına adeta gizlenmiş bir kulübeye gelmişlerdi.Boreas
amca kulübenin kapısını bir anahtarla açtı.Burası birbirine açılan iki
odacıktan ibaretti ve hem depo görevini görüyor hemde önü denize açılan bir
tekne ve kayıklardan oluşan çifliğin iskelesini oluşturuyordu.Onlardan artı
şişme botlar,Kıçtan takılma iki motor,Kürekler,uzun çizmeler,birkaç
sandalye,kapkaçak ve bir soba yaz kış kurulu kaldığı belli olan isli tavanı bir
köşede yığılı odunlar bulunuyordu.Deniz durdukları yerden durgun,seğirmeye yüz tutmuş
titremeler içerisindeydi.
-
İşte burası benim yalnızlığımın sığındığı yer.
Stavro
etrafı şaşkınlıkla seyrederken aklından geçirdiği yazın konuştukları geldi.
-
Amca yazın anlatmıştın.Borc ödedim elimdekileri kaybettim.
-
Evet çok ödedim o kadar çok ödedimki elimde kalan bunlar işte.
-
Elinde kalanları gördükçe.Kaybettiklerini hiç sormayayım.
102
Derken
derin bir kahkaha ile karşılık veren Boreas amca kolundan tutarak.
-
Hadi evlat gel yemeğe davetlimsin.
Hayır diyemedi.O anda yapacak bir planı
yoktu kabul etti.Beraberce köşke doğru yürüdüler.Köşkün merdivenlerinden
çıkarken merdivenlerin sağında solunda Helenistlik mermer heykelleriyle
donanmıştı.Sanki milattan önceki eski Yunan ihtişamı yada Romalıların
yaşamından kalmıştı.Büyük ve oldukça ağır ahşap kapı açılında yaşlıca bir kadın
kapıda karşıladı.Boreas amcaya saygıyla eğilerek selamladı oda karşılık verdi
daha sonra Stavro’yu selamlayan kadın içeri doğru geçip gözden kayboldu.Boreas
amca eliyle Stavro’ya koltukları göstererek oturmasını ima etti.Stavro oturunca.Boreas
amca merdivenlerden yukarı doğru kendi odasına çıktı.Stavro oturduğu yerden evi
ve dizaynını incelerken pencereye gözü ilişti.Ayağa kalkıp perdeyi
araladı,dışardaki manzaraya dikkatini veri.Bağların arasından bir su kaynağı
vardı.Su kaynağının tam çevresinden özel düzenekle küçük ırmak tasarlanmıştı.Ortasındaki
büyük süs havuzuna akıyordu.Aynı zamanda Antik mermer sütunlar,Heykeller
arasında süzülüyordu.Havuzu çevreleyen zakkum ve palmiyeler adeta çağlar üstü
bir anı yaşatıyordu.Her yandan fışkıran çeşitli yönlere akan suları izledikçe
sanki bedeninden geçip iç dünyasını arıtıyordu adeta.
Bunları düşünürken yanıbaşında biten
Boraes amcayı anca farketti havuzu ve yapısını gösterdi çok beğendiğini
beğenmek ne kelime bayıldığını söyledi.Hayal gücüne ve hayal gücünü ihtişamla
buluşturan parayıda araya sıkıştırdı.Birlikte gülümserken Stavro.
-
İnanılmaz bir şey var şu anda.O denli inanılmazki başka bir dünyada
gibiyim Amca.daha bu sabah evde anamla birlikte tek başımaydım.Ne sokağa
çıkacak nede kimseyi aramak içimden gelmiyordu.Arabada önümde kapıyı tutarken
amaçsız Marposa doğru giderken sen geldin amca.Hayat dediğimiz böyle birşeymi
hep açılıp kapanan kapılar heyecanla merakla beklediğimiz önümüzdeki
kapılar.Havuz için söyledim yanlış anlamayın.
-
Gözlerin alışınca enteresan bir şey gelmiyor biryerden sonra.İçerimiz
dışarımız bir oluyor.
103
-
Yeni evler,
güzel evler, şık dekorasyonlar... Fakat herkes dışarıda! Niye?
Evler güzel oluyorda, mutluluk hep dışarıda kalıyor gibi. Gibisi fazla!Evlat. Ne fark eder? Mekanı temiz kılan, havalandıran,
ferahlatan şey ilişkilerdir.Çamurdan insanlarla kurduklarımız değil.Bu çağda günler de, arkadaşlıklar,
yoldaşlıklar da böyle gelip geçiyor.hadi gel evlat yemek salonuna geçelim
yemeğimiz hazır.
-
Tamam Amca.
Derken perdeyi yavaşça kapatıp yüzüne hafiften bakış
yaparak onunla yemek salonuna doğru yürüdü.Büyükçe bir yemek salonu içerde uzun
bir masa on oniki sandalye vardı.
-
Evlat
burdamı yiyelim ?
-
Farketmez
benim için ama hanımefendi hazırlamış.Ayıp etmeyelim bence burda yiyebiliriz.
Deyince
ikisi birden oturunca Masanın başlarına konmuş servisleri arası neredeyse
kilometre mesafesine ulaştığından Boreas amca servisi yanına kurulması için
beyaz tenli kadına seslenince masanın başında kurulmuş tabak ve çatalbıçakları yan
tarafa taşıdı.sandalyeyi geriye çekip Boreas amcanın yanına oturdu.Hizmet eden
kadın 1971 Devrimi’nden sonra Ailesiyle Yunanistan’a göç eden Rus bir hanımdı
ama kendisi Yunanistan’da doğmuş yaşı 80’i geçmiş olmalıydı.Zorlukla ayakta
duruyor,ayaklarını sürüyerek yürüyordu.Ama yinede uzun boyu sarı saçlarıyla
yaşına rağmen yaşını göstermeyen bir edası vardı.Konuşmalarında Rus aksanı
belli oluyordu.Boreas amcaya karşı sevgisi olduğu kadar büyük saygısı
vardı.Yıllardır ailesiyle Boreas Ailesine olan hizmetlerinden dolayı ailesinden
sadece kendisi kalmış.Boreas amcada onu bırakmamıştı.Rus kadında onu bırakmamış
üzerine titrereyen hali yemek yapacaksa Boreas’a sormaz Boreas’ta onun
hazırladıklarına hayır demiyordu.Rus’un Yunanistan topraklarında doğmasına rağmen
ailesiyle başbaşa kaldıklarında daima rusça konuştuklarından Yunancasını
Aksansız konuşamıyordu. Çorbalarını içerek başladıkları yemeği usulca ve aheste
şekilde sürdürdüler.
104
Yemeklerini yedikten sonra Boreas amca ile
Stavro ayağa kalkarak Rus Kadına bahçeye geçeceklerini söyledip bahçeye doğru
dışarı çıktılar.Büyükçe sürgülü bir camı açarak hayalere sığmayan havuzlu
bahçeye çıktılar.Kaynaktan gelen suların bağlardan sarkan Üzüm salkımlarını
dolaştıktan sonra Asma yapraklarından havuza suyun akışı muhteşemdi.Verandaya
doğru koltuklara oturdular.Boreas amca bacağını bacağına atarak adeta zengin
oturuşu dedikleri tarzda oturuyordu.
İçerde
yemekleri getirenle kahveleri getiren farklı olunca Stavro merakından sormak
gereği hissetti.
-
Amca
çalışanın bayağı var galiba ?
-
Evet Kahya
var ona bağlı 12 kişi çalışır.Evi Olga bakar onada 4 kadın yardım eder
başlarındadır.Bağ ve Şarap dolumda ise mevsimine göre işçi alırız .
-
Hımmmm
anladım.Yalnız OLGA’mıydı.
-
Evet ismi
Olga.
-
Yalnız bu
kadında bir şey var sanki size karşı bayağı hürmetkar.
-
Evet öyledir
senelerdir yanımızdalar bizim ailemizdendi onlar .
Benden büyük
ama beraber büyüdük bu bağda desem yeridir.Hayatımın en iyi yıllarında
yanımdaydı hayatımın en yalnız zamanımdada gitmedi.Emekli oldu ona Atina’da ev
aldım bayağı yüklü bir parada yatırdım kimseye muhtaç olmadan kendi yaşamını
kursun diye ama üç ay sonra döndü bende git demedim.
-
Vefa başka
bir şey be amca.Sende kıymetini bil o zaman Olga’nın.
Olga
yıllardır yaşadığı bu Bağ Köşkünü kendi dünyası seçmişti.Başka bir yerde
yaşamak onun için azap gelmişti.Yüzüne yerleşmiş mecburiyet gülüşü safından
gelen soğuk iklimin özelliklerini Sıcak denizlerde bile taşıyabilen disiplin
suratı gülümserken bile kaybolmayan derin hüzün,merak uyandıran sorulması
çekinilen bir geçmişi olduğu duygusunu uyandırıyordu.Eskiden bugünlere gelene
kadar tavrını değiştirmeden kişiliğine oturmuş olan.Otoriter,Ciddiyet dolu her
işe görev bilinciyle yaklaşan tavrı hiç değişmemiş.Derttaş olduğunda bile
yüzünü yumuşatmakta güçlük çekiyordu.
105
Ama
bakışlarında bir mana olduğu belli olan her güne Ümit ekmiş olsada hayatının
sonuna doğru hüsran yaşayacağı belli olsada sevgisini göstermekte ustalaşmamış
insanın öyle cır cır sevgi sözcüklü bir
yaşayışı kabullenmeden.Sonuna kadar sevdiğinin yanında ömür boyu kahroluşunu
seziyordu Stavro.Birden elinde kahve fincanıyla irkildiğini hissetti sağına
soluna bakış attı Boreas amca farkında olmamıştı.BAA’nın bir ara bahsettiği
bazı insanların iç dünyasını okumaya başlayan yada birden bire bile olsada anlayabilen
özelliğini keşfeder olmuştu kendinde.Kadın orda değildi ama gıyabında onu anlar
olmuştu Kadının yapacak bir şeyi yok olmasına üzüldü.Mecbur insanları
tercihleri ile yargılamak kimsenin hakkı değil diye düşündü.
Hep iki kişiyi severek başlanır. Biri
sevdiğimizin yanımızdaki halidir, diğeri bizden uzaktayken zihnimizde bıraktığı
iz. Bu ikisi birbirinden öyle farklıdırki bazen, iki ayrı kişi gibidir. Sonra
sürekli birlikte yaşamaya başlarız. Aylar, yıllar geçer. Sevgimiz eksilmiş gibi
gelirse, bundandır ama eksilmez durgun sular kadar titrek olur sadece
çalkalanmak için hafif rüzgar daha sonra derinliklerde tuttuğunu fırtınalara
saklar gibi! Gırtlaklarımızdan haz alma gibi Bir gram şeker için tonla
keçiboynuzu yemeyi
andıran arkadaşlıklar gibi.Bazen bazıları için geçmiş zamanlara sığdırdığı
kendine hayrına olacak değişimlere kapıları kapatan o kadar çok insan var ki!
Bardağı bomboş yaşayan dostlarına hadi şu bardağı dolduralım diyemiyorlar.Yere Çivilenmiş gibi ne kalpleri ne ayakları kıprdayabilen.
Bardağı bomboş yaşayan dostlarına hadi şu bardağı dolduralım diyemiyorlar.Yere Çivilenmiş gibi ne kalpleri ne ayakları kıprdayabilen.
Kahvelerini içmişlerdi havanın biraz
bozulması ve kararmaya yüz tutması Boreas amcayı üşütmüş Stavro’ya mimikleri
ile bakarak.
-
Evlat içeri
gireli malum yaşlılık.
-
Girelim
amcada yaşlılıktan değil bende üşüdüm.
Ayağa kalkıp içeri geçtiler.Stavro
kolundan tutup beraberce yürüyünce sorma gereği duydu bakışlarıyla zenginliğe.
-
Amca
kaybetmeye başladığında eski bazı şeyleri nasıl affedebildin.
106
-
Nasıl
?
-
Ne
bileyim iyi olduğunda insanlar hep seninledir ya ! hani kaybettiğinde olanları
çevrendekiler illaki sizin hoşunuza gitmeyen hareketlerini sezmişinizdir
zenginliğin ölçüsünü tartan insanlar gibi.
-
Haaaa
! anladım şimdi evlat.
-
Amca
daha önce konuşurken tam anlatma fırsatınız olmamıştı o yüzden soruyorum.
-
Önce
şunu söyleyeyim.Almak isteyen affedemez evlat.Çünkü affetmek vermektir.Önce
Affetmedim sonra yaşayınca böyle insanların sonu olmadığını görüp yel
değirmenlerine karşı savaşmak istemedim.Gün geldi hep Don Kişot’un Panchosu
oldum.
-
Almak
ve vermek hep istenilir be amca olmalı bence.
-
Etrafına
bak yaşantına bir de kendine bak hepimizin arasındaki ilişkiler Alış veriş
hayatına uyarlandı evlat. Karşındakinin her fikrine katılmıyor, sürekli dedikodu
yaparcasına malzeme alıp vermiyorsan ucuzcu tüketiciler gibi işe yaramaz
sanılıyorsun.
-
Yine
Kapital dünyadan bakıyorsun Amca.
-
Evlat
! hayatım ticaret içinde geçti.Al gülüm ver gülüm bir hayatın içinde başka
nasıl betimleyeyim bende dünyaya para akışıyla yorumlarım.
-
Aslında haksızda değilsin Boreas amca hayat paranın üzerine
kurulmuş.Ama dünya çalkalanıyor bize ekonomi diye anlatılan şeyler borsalar, şirketler, tüketim ekonomisi.Gündelik
ekonomisi arasındaki uçurumu halklar anlamaya başladı. Çalkantının asıl
kökü burada.
-
Yaniiii
Evlat……Bak eskidende öyleydi ama.Modern hayat sürekli zenginleşmek üzerine
kurulmuştur.
107
-
Yani bir Sihirden hem
dünya hem de bilim yarattık. Bir felaket!Ben
Üreticiyim Üretmek eski atalarımın sayesinde varlık sahipliğine ulaştım.Ama
şimdi Adaya bak bütün dükkanlar hizmet üzerine kurulmuş Sıkılgan insanlara
karşı hizmet.O kadar çok aciziz ki.Yani neye muhtaç olduğumuzu bile şu
"yalan dünya" söylüyor!
-
Fakir
ne yapsın amca.Yanlış anlama sizin nezninizde söyleyeyim siz herşeye
ulaşabiliyorsunuz ama fakir ömür boyunca ulaşamayacak.
-
Fakir
farklıdır.Yani fakir olmanın tam zamanıdır benim için artık. Çünkü o ihtiyaç
sahibidir. Böylece maddi ve manen hakiki ihtiyacına yönelir.
-
İnanayımmı
!
İkisi aynı
anda güldü.O anda Olga oturdukları masaya İçecek ve kadehleri getirtmiş.kapının
önünde servisi yapan kadını denetliyordu.Gelen İçki en az 3-4 yıl
dinlendirildikten sonra ortaya sürülebilen yemekten sonra hazmı kolaylaştırsın niyetiyle kahve yanında
tüketmek için getirildiği belli olan açıldığı gibi ortama anında yayılan keskin
kokusu ile dikkat çeken Kanyak ve özel yayvan geniş kadehi ile yudumlar iken
Boreas amca masadaki purosunu yaktı birtanede Stavro’ya verip devam etti.
-
Üzgünüm
ama Evlat…….Manevi hayatlarımız.Kültür merkezlerinde,Kurslar,Paneller ve
Sohbetlerle yükselmez. Öyle olur sanıyoruz.
Olmaz. Çünkü sonra gündelik hayat ekonomisine
geri dönüyorsun. Aynı sıkıntılara,dertler içine.
Aynı faturalara, bedellere, ödemelere.
Geniş yayvan kadehindeki kanyak’tan bir
yudum alıp Purosunu çekip ağzı dolu dumanı salarken ayak ayak üstünde kendinden
emin, hayatta emin ve kendine olan güvenin yanında Zenginlikle fakirliğin
terazisinin arasındaki ince çizgiyi çok iyi tespitleriyle cevapladığından karşı
tez üretemiyordu Stavro ama bu durumdanda rahatsız değil ömrünü varlık
deryasında geçirmiş birisindende hayat dersi alması aslında hoşunada gitmişti.
108
-
Aslında
amca anlattıklarına hak vermemek elde değil çok insanı bilirim dört duvar
arasındaki mutsuzluğunu ama görüntülerde kendini ısmarlanmış mutluluklar satın
alıp görüntülere yayıyorlar.
-
Çünkü iyi
fotoğraf, iyi hayat anlamına geliyor artık.
-
Yalan yanlış bir araya getirilmiş iki güzel söz bile kalbimizi çalmaya
yetiyor.Peki neden kelimelerle eylemlerin arası bu kadar çok açıldı?
-
Çünkü
Evlat.Herkes kendini iç’ten sanıyorda ondan.Başarı kültürünün son aşamasına bak
.Birileri tarafından poh poh’lanıyorsan bu sefer kendini bir şey sanıyorlar o halde
başarılıyım diye geziniyorlar.
Konuşmalar
iyi derinlere gitmeye hazırlanıyorken .Boreas amca Stavro ile olan muhabbetin
en derinlere inmesinden çok mutluydu ama bunu belli edemediği içinde Stavro’un kendisinden
çekinmesinden muhabbeti daha samimi cevaplara yansıtıyordu.Olga masaya doğru
gelince amca ona oturmasını söyledi.Olga ikiletmeden oturunca.Boreas amca olaya
açıklık getirmesi gerektiğini hisseti.
-
O
Bu evin daimi sahibidir.Ona çalışma diyorum ama kendi bildiğini yapıyor onu
serbest bıraktım.
Kadın mecburiyetten oturduğu koltukta
kıvrıldı eliyle birleştirdiği bacaklarını birleştirip eliyle eteğini yanlardan
çekiştirip oturma duruşunu bitirerek gülümseyen edasıyla başını saygıyla
selamladı.
-
Teşekür
ederim bu ev benim hayatım evin düzenini aldıktan sonra benim saatim biter.Ama
Ev deyip geçilmiyor işte!İnsanlık tarihinin hiçbir çağında insan evsiz yani
tepesinde bir dam olmaksızın yaşamadı, yaşayamadı.Bende burayı ev hissettiğim
için işimin kaçta bitip kaçta bitmediği önemli değil.
Stavro Boreas amca ile konuşmasında
duyduğu.Olga’nın yıllarca kendilerinin yanında çalışmasından sonra emekli oluşu
ona yüklü miktarda para ve Atina’da aldığı evi bahsetmişti ama üç ay sonra
çıkıp gelen.
109
Olga kendine bir hayatı kurmanın
gereksizliğinden kendini hissettiği yerin bu bağ köşkünden başka bir yerde
mutluluğu bulmanın anlamsızlığına kendini inandırarak bulunuyordu o
evde.Kendini anlatırken aslında Ev denilen şeyin önemini vurgulamıştı
aslında.Bir Evde yaşamakla.Ev için yaşamanın başka şeyler olduğunu
vurgulamıştı. Günümüz insanı ikinci türden.Ev için yaşayan türler dünyası.Peki,
huzur buluyor mu Ev için yaşayanlar ? Ne gezer! Başımızı sokacak Ev dolu.Eninde
sonunda bulunuyor ya ruhlarımızı koyacak Ev’ler ? Onlar ne kadar az ve bu
gerçeği nasıl da geç fark ediyoruz!Koskoca evlerini terk edilmiş mahallelere
çevirip bir küçük koltuğa sığınanlar yepyeni mutfaklarında,iç sıkıntısıyla
pencereden dışarıdaki manzaraya bakarken yemeklerini yakanlar ne çok! Yada Ev
için kendini işe adayıp adayıp zamanını yakanlar.Stavro bu konuşmalarından
sonra söze girip.
-
Amca
Tzamaika’daki bu Bağ’ın ve Şarap tesisin iyi güzelde daha büyütmeyi istemedinmi.
-
Büyümekmi
büyümeden bu kadar Şarabı kime sattığımı zannediyorsun.
-
Nasıl
?
-
Atina’da
bir şirketin ortaklığı var bende bütün Şişeleme,Satış ve Pazarlamayı onlar
yapıyor ben burda olmaktan mutlu olduğum için Tzamaika’dayım.Yoksa benimde her
daim orda olmam gerekiyor ama Beyaz yakalıların yanında durmaktansa Bağımın
içinde olmak daha güzel.
-
Beyaz
yakalı ha ha ha ha ha !
Evet Beyaz yakalılar sattıklarının nerde
nasıl hangi koşullarda yetişip şişelenmesini anlayamazlardı.Onlar ürünü görür
sadece satar ellerinde beyaz kağıtlardan başka bir şeyleri yok elinden kağıdı
aldınızmı yapacak hiçbirşeyleri kalmaz.İş,
aş, aşk, aile falan derken, tek tek
hayatlarında zorlandıklarını görmüş. Gündelik hayatın hırı gürü hakkında masaya yatırmamız gereken konulara
bir türlü sıra gelmiyor onlar için derdi Boreas
amca.
110
-
Şu modern iş hayatı mesela...Evlat.
Beyaz yakalıların çoktan kararmış ruhları yani...
Biliyorum, yığınlarca genç insan o hayata dahil olabilmek için işyeri kapılarında çırpındıkça çırpınıyor karşımda kariyerden kariyere sıralı sıralı konuşurlar,ama şansı olup da o hayata dahil olanların psikolojileri de berbat!
İşyerlerinin pembe ambalajlarını açınca bitmez tükenmez bir tatminsizlik, hayal kırıklıkları ve "ayakta kalmak" için sürekli didişme ortamı çırılçıplak ortaya çıkıveriyor.
Mesai saati denilen şey kirli bir zaman dilimi sanki ve bittiğinde bile o kir insanı terk etmiyor.Uzun yıllar pek gösterişli hayat ve şirketlerin içinde yöneticilik görevlerinde bulundum Patronluk yani.Çok Müdürlerim oldu altlarında masalarda burnu kıvrık ama pısırık insanları. En kötüsü ne, biliyor musun? Yeni çalışma Şartları insanların arkadaş olmasını önlüyor. İşyeri dostluğu ya da biz bir aileyiz gibi lafların hepsi yalan! Buna inanma.
Beyaz yakalıların çoktan kararmış ruhları yani...
Biliyorum, yığınlarca genç insan o hayata dahil olabilmek için işyeri kapılarında çırpındıkça çırpınıyor karşımda kariyerden kariyere sıralı sıralı konuşurlar,ama şansı olup da o hayata dahil olanların psikolojileri de berbat!
İşyerlerinin pembe ambalajlarını açınca bitmez tükenmez bir tatminsizlik, hayal kırıklıkları ve "ayakta kalmak" için sürekli didişme ortamı çırılçıplak ortaya çıkıveriyor.
Mesai saati denilen şey kirli bir zaman dilimi sanki ve bittiğinde bile o kir insanı terk etmiyor.Uzun yıllar pek gösterişli hayat ve şirketlerin içinde yöneticilik görevlerinde bulundum Patronluk yani.Çok Müdürlerim oldu altlarında masalarda burnu kıvrık ama pısırık insanları. En kötüsü ne, biliyor musun? Yeni çalışma Şartları insanların arkadaş olmasını önlüyor. İşyeri dostluğu ya da biz bir aileyiz gibi lafların hepsi yalan! Buna inanma.
Stavro karşısında patron
psikolojisi ile konuşan adama bakarken hayat boyu savunduğu bazı fikirlerin
arkasında durmak gereği hissetsede.Normal çalışanlar hakkında kötü bir şey söylememiş
bu insana ne diyebilirdiki.Kapalı mekanların beyaz yakalılarını tarif
ettiğinden karışmadı sadece içinden geçeni sesli düşünerek ortaya koyaraken.
-
İnce
iştir insanın kendi hakkını korumaya kalkışması... Bir bakarsınız, hakkınızı
korumak isterken çok açık bir haksızlığa imza
atmışsınız! En doğrusu, garantili, güzel ve iyilikle dolu olanı haklılığın
peşinde olmak bence.
Dedi.Boreas
amca bu konuşmadan sonra gülerek.
-
Gözbebeklerine
bakıyorum bana yalan söyle, yeter ki güzel olsun! diye yalvarıyor
sanki...
Ne gariptir değil mi? İnsan sadece mutsuzken gerçekleri bilmeye hazır olur. Gerçeğin tadı tuza benzer. Yaraya basılır!
Ne gariptir değil mi? İnsan sadece mutsuzken gerçekleri bilmeye hazır olur. Gerçeğin tadı tuza benzer. Yaraya basılır!
Konuşmalar konuşmalara götürdükçe saat
ilerleyince Stavro koltuktan hafif doğruldu iki elini dizlerine koydu.
111
Kalkmak ile kalkmamak arasında kalmış
Boreas amcaya doğru baktı tam sırasının geldiğini anladığı anda söze karıştı.
-
Amcacım ben
sizden müsaadenizi istesem.
-
Oturuyorduk
oğlum.
-
Saat bir hayli ilerlemeden
gideyim.Zaten sizde Yol yorgunusunuz.
-
İyi o zaman bende
dinlenirim bari.
-
Tabii Amca
dinlenin.Herşey için teşekkür ederim güzel ve doyurucu bir geceydi benim için.
-
Ayıp ettin bak
doyurucu ne demek.
-
Yok,Yok onu
demedim bilginize ve analizlerinizden dolayı.
-
Hah hah Hayat
Zenginede fakirede haddini bildirir Evlat.
Hepsi bir den Ayağa kalktı.Stavro Boreas
amca ile tokalaşıp tekrar teşekkür ederken kapının açılması için kapının
kenarında bekleyen Olga’yada hazırlıklarından dolayı nezaketen saygıyla
teşekkür etti.Kapıdan dışarı çıkıp Mermer merdivenlerden inip avluya
çıktılar.Tekrar teşekkürlerini sunarken Stavro bahçenin dışına doğru çıkarken
Boreas amca omzuna kolunu sararak.
-
Geldin,Gördün ve
Gidiyorsun nasıl geldin nasıl gidiyorsun bilemem ama en azından benim
düşüncelerimi öğrenmiş olarak gidiyorsun.Bunu bilki hayatta en büyük şey
KAYIP’tır sadece değerlerini kaybetme.
-
Tamam amca
aklımda bulunacak bundan sonra.Ama Kayıp gerçeğiyle
karşılaştığımda ayık kafayla baş etmekte zorlandığım çok oldu. Telafisi
imkânsız kayıp! Peki Nedir bu?
-
Zaman
elbette! Geçip giden zaman! Evlat.
-
Zamana
karşı Amca güçsüzlüğümüz.
-
İkide
bir insanın kendiyle barışmasından söz edenler asıl zamanın geçip gidişiyle
barışıp barışmadığımızı kurcalasalar ya.
112
-
İşte
O zor olur.
-
İnsan
kendine bin türlü sarhoşluk bulur.Alkollü yada Alkolsüz İnsan bin türlü
yoldan hipnoz olur ister gözleri açık, ister derin uykuda... Hepsi de telafisi
imkansızdır.Bugünün gençleri büyükanne ve büyükbabalarının ömürleri boyunca
yaşadıkları hayal kırıklıklarından kat be kat fazlasını bir çırpıda
biriktiriyorlar. Bir insan sadece hayal kırıklıklarıyla olgunlaşıp yaşlanıyor
olsaydı, onları Ninelerinden daha yaşlı olurlardı.
Derken
kahkaha attı herkesin birgün yaşlanacağını ima ederek keyiflendi.Sonra yeni
kuşağın bilgisiz kurnaz olduğunu belirterek bahçenin sonuna kadar gelmişlerdi
Stavro ile ayrılma vakti gelmiş birbirlerini öperek vedalaşırken Stavro Boreas
amcanın yüzüne bakıp ah çekti.
-
AHHH
Amca Ah! Coşkuyu elimizden aldılar yerine ne yapacağını bilemeyen gayesiz,
odaksız Anlamı olmayan bir koşturmaca koydular. Oysa dağları yerinden oynatan
dostlarımız elimizden kayıp gitti sana bana güç veren anlamı olan En güzel
insanı’nın olmayışı.
-
Yeni
İnsanların sözleri Cüsseli ve parlak ama kendileri cılız sönük . İnsan bunu
fark ettiğinde mahcup olur ama adamda surat yok.Biliyorum Neyse ki, günümüzde
mahcubiyet çok kısa süren bir duygu
diyeceksin. Haklısın.
-
Dostu
olmalı insanın keyifleneceği Amca iki laf edeceği,Herşeyini paylaşabileceği,Hiç
birşeyinden çekinmeyeceği,Hatta çok büyük kavga edebileceği gördüğü ilk hayal
kırıklığında kaçıp kendini saklamayacağı.
-
Dost güzeldir her
daim Evlat ! varsa kaybetme kaybettiysen Sakladığın yerden çıkarma.
Sakladığın yerden çıkarma evet Stavro için
içine işleyen bir konuşmanın finaliydi bu söz.
113
Kahyanın gelmesiyle Boreas
amca kendisine eşlik etmesini söyleyip pikabı getirmesini istedi Kahya gelene
kadar muhabbetleri olağanca devam edip sürmekteydi.Boreas amca Stavro’ya bakıp
hafif gülümseyerek elini omuzuna atarak konuştu.
-
Evlat yazın
beraber bağ evinde üçünüz gelmiştiniz ya.
-
Evet Boreas amca
biliyorum.
-
İçlerinde acısı
yüzünden okunan tek sendin bunun ben farkındaydım .Boreas amca farkeder ona
göre.
-
Yok be amca o gün
canım sıkkındı biraz ondandır.
-
Evet evlat
ondandır.Boreas amcan çok zengindir ama eğlencelidir yalnız.Eğlence yalan söyler, neşe hep doğrucudur.Anesteziye
değil acı’ya güven. Uyuşturulmuş bir beyin de gün gelir, ayılır. O zaman sana
hakikati acıların söyleyecek. Sevmek ile tanımak farklı zamanlara aittir. Aynı
zaman içinde gerçekleşmez gelirken sevdiğini,giderken tanırsın.
Gelirken nasıl Asil’se giderkende o derece
bir Asil’di diyemedi. Stavro Sustu gözünü yere doğru dikti.Gelirken nasıl
hesapsızsa Giderkende o kadar hesapsız Sustu sustu uzunca sustu Boreas amca
susarak konuşmalarını onaylayan Stavro’ya.
-
Suskunsun... Çünkü söylemek istediklerin biriktikçe
birikti dışarı dökmeye kalkışsan dilin dar ve zarı çatlayacak, seni deli
sanacaklar! Ayrıca bir o kadarda gevezesin Çünkü
dili bir zırh gibi kuşanıp saldırıları atlatmaya çalışıyorsun …..Ama oğlumimum
düşüncelerini kendine saklamanın başka yolu yok!
Stavro bu sözlere tebessümle karşılık verince.
-
Biliyorum
beni başkalarıyla karıştırma diyorsun…. Mecburum.
Çünkü sende bir Sen yok onu görüyorum Evlat.
Modern hayatın fikri hep
yukarıya yani zirveyi gösteren bir çizgiye işaret eder. İnsandan ve
toplumlardan hep üstüne koyması beklenir. Başarı ve kalkınma fikri bu çerçevede
inşa edilmiştir. Ve bunu yaptıkça içimiz daralır, boğulacak gibi oluruz. Oysa
bize asıl gereken açılmak, genişlemek, yayılmaktır.
114
Stavro’da gördüğüde buydu kendini kabuğa hapsetmiş gördüğünden bazı
kelimelerle onu aydınlatma gereği görüyordu Sürekli "kendimi iyi
hissediyorum" ile "kendimi iyi hissetmiyorum" arasında gidip
geliyor. Halbuki o tahterevalliden inse, ne iyi olacak! Diye düşündü Boreas
amca.
İkisi konuşurken kasalı araç önlerinde durmuştu.Tekrardan görüşüp Stavro
arabaya bindi.Kapıyı kapatıp eliyle hoşça kal tarzında sallayarak gülümseyerek
tebessüm etti.Araba o anda usul usul kalkmış bağların arasından süzülürken
Arabanın arkasından Haline tavrına bakarsan, çok Samimi biri. Fakat bütün istediği değiş tokuş,diyerek Köşke doğru
yöneldi.
On dakika
içinde Marpos’a yaklaşmışlardı.Dışarıdan bakıldığında bir tiyatro dekorunu
andırırdı.Tzamaika her mevsimde evler bembeyaz her mevsimde kendine has renkli
doğa gökyüzü gece gündüz ahenklidir.Kahyadan girişte bir yerde indirmesini
istedi evlerinin yakını yer olmasından dolayı kendisine teşekkür edip araban
indi.Araba kendi geldiği yola doğru dönüp bağ yoluna yönelip uzaklaşmasını
seyretti.Arabanın arkasından baktıktan sonra eve doğru yönelecektiki soğuk
havanın yumuşadığını ılıklaştığını hissetti.Yolun arkasındaki hafif tümsekten
aşşağı doğru inerek sahilin başına yaklaştı denizin sakin sesi kıyıya vuran
suların sesi sakinceydi.Elini cebine sokup denize doğru bakarak gülümsedi
başını kaldırıp baktı bakınca Babasını hatırladı.
Mehtaplı akşamlarda evde oturamaz, kıpırdanmaya başlar,
sonra çoluk çocuk herkesi toplayıp dışarı çıkartırdı.Mehtabın en güzel
göründüğü sahilleri dolaşırlardı. Hele bir de yakamozlu bir geceyse,
babasının kendinden geçmesini anımsadı.Kardeşleriyle
birkaç dakika sonra sıkılırlardı ama şimdiki çocuklar gibi değillerdi sabırla
zamanın geçmesini beklemek için..
Gençliğinde ise babasının yolunu izlemek yapmacık romantizim gibi geliyordu. Onun yerine şarkılardaki, şiirlerdeki mehtapla ilgilendiğini.
Çok sonraları anlamış oldu. Babam haklıymış ben fena yanılmışım diye düşündü. Meğer mehtabı seyretmek güzelliğinin hazzı karşısında hayat sükunetinin birleştiği ender hallerden biriymiş meğerse.
Gençliğinde ise babasının yolunu izlemek yapmacık romantizim gibi geliyordu. Onun yerine şarkılardaki, şiirlerdeki mehtapla ilgilendiğini.
Çok sonraları anlamış oldu. Babam haklıymış ben fena yanılmışım diye düşündü. Meğer mehtabı seyretmek güzelliğinin hazzı karşısında hayat sükunetinin birleştiği ender hallerden biriymiş meğerse.
Çakıl taşları ayaklarında
tümsekler oluşturur ama aldıran kim, öylece bakınırken.Uzaktaki balıkçı kayığı
yapayalnız sallanıp dururken.
115
Orta yaşlara özgü sessiz
sedasız bir aşk kırgınlığının içinden geçiyordu insanı jilet gibi kesen şarkı
mırıldandı içinden!Nereden o şarkıyı söylemek aklından geçmişsse artık...Hep
sanırız ki, sadece sevinçli anlar güzel hatırlanır!Hayır! Hüznün’de
hatırlanınca güzelleşeni varmış onu anlamıştı.Kendi içgüdüsünün dünyasını her
zaman beğeniyor ve pek ender yanılıyordu.
Durduğu
sahilin hemen yanında biten çam ağaçları geniş dallarını yayarak adeta çadır
gibi üstünü örtüyordu.Hava soğumaya başlamış mehtablı loş bir
geceydi.Sessizlikte geceyi dinliyor bir yandanda gökyüzünü seyrediyordu.Ay’ın
kendisine bakarken Evren ile ilgili Evren *……… bilmem nesi olan Tarikatına gönül
verenleri hatırladı yada O tarikata girmeye çalışan en yakın dostlarını.O evren
için biten tüm alışkanlıkları.
Peki şu "evren" ne, kim?
Nasıl bir şey? Evreni kullananlar neydi? Buradaki
Evren bir ad, bir sıfat, bir tanım falan değil aslında.Hile uyanıklıklarını
evrencilik adı altında toplamaya çalışanların konum sahipliğine ihtiyaç kapısı. pek uyanık bir numara ! toplumların bazı kesimlerinin içindeki Tanrı inancının son
derin kalıntılarının dünya üzerindeki tarikat kardeşliği içinde oyup çıkarma ve
yerine.Bilgisizce yazılıp,Çizilen ve aktarılmaya çalışılan Sözde
bilimsel havalı ve sözlü hurafeci bir yaklaşım getiren numaraydı. "Evrenden iste, evrene söyle, evrene inan, evren bilir,
evren yapar" diye giden tezleri. En
temel ve gönül çalan kavramı da.Evren Yasası gibi iki satır güzel yazıyı bile
yazamayan üst akılda bilmişlik abideleri alt akılda kendinden bile sakladıklar
cahil ve maddiyat hayatından kendini alamamış alışveriş kültürünü en iyi
hesaplayabilen kimselerin sürdürdüğü kendi dertlerine bile derman olamayan
yayıcıların bu numarası seküler olan hayat tarzalrında ne yazıkki tutmuştu.
Bu düşünceleri beyninde kurcalaya
kurcalaya sahilden geri dönüp geldiği tümsekliğe çıkan Stavro aslında içinde
olan son kalıntılarını temizliyordu düşünceyle,Sorgulayarak sadece kendisini
suçlayarak çünkü hayatı kendi istediği gibi üzerine giderek yaşayıp gördü
sadece ben suçluyum olan ve bitenlerden demeyi ihmal etmeden elleri cebinde
yürüdükçe yoldan karşıya geçti beyninde sorgulamalar kendi kendine muhasebesini
yaparak ilerliyordu.
116
Takvimin ve
saatin değil zamanın değerini bilmeliydik diye mırıldandı. Karıştırdık hepsini ve galiba o
karışıklıkta kaybolduk diye gülümsedi.Evinin kapısına gelmiş ve cebinden
çıkardığı anahtarıyla kapıyı açmaya çalışırken gözüne ilişen Haç’ı farkederek
girdi.Kutsal işaretlerinden arınıp üretim düzenine iliklenen bir
takvimin bize ne hayrı olabilir? Sürekli ileri doğru koşturan bir hayat... Durup
nefeslenemezsin,geri dönemez, O zaman baştan başla diye nasihatlendi.
Koltuğa oturup biraz dinlendi ceketini çıkarıp koydu Zengin
bir insanın yanından gelip.Mehtaplı gecenin denizini izledi kendini gecenin
sessizliğine ve Mehtabın loş ışığına bırakıp şimdiki oturduğu koltuğa bakıp
aradan geçen An’ların çabucak yön değiştirmesine zaman ve mekanların anında
değişmesine hayret etti.O anda birden aklına.Geçen gün izlediği bir filmin
sahnesini hatırladı ama aklında kalması o an beyninin o yöne işateti vermesi
ile an be an repliklerindeki cümleler döküldü.
Hali
vakti yerinde, estetiğe,etiketlere pek önem veren, orta yaşlı ve güzel kadın
sabah uyandıktan hemen sonra aynaya bakarken kaşlarını çatıyor. Sonra şöyle
mırıldanıyordu.
"Galiba tek kurtuluşum var birkaç yıl sonra Alzheimer hastası olmak. Böylece hatıralarım silinecek, yaşlandığımı, çirkinleştiğimi, zenginliğimin beş para etmediğini bilemeyeceğim."
Önemsiz bir filmin anlamlı bir sahnesiydi bu.
Sahneyi izlerken ürperdiğinide hatırladı.
Sonra içinden"hep böyle değil midir?" diye geçirdi...
İnsan bazı şeylerden uzaklaşıp Kaos’a adım atarak çok uzaklaştığını fark ettiğinde umutsuzluğa kapılır ve artık tek çarenin zihninin "silinmesi" olduğunu düşünür. Ama bir düşünün, hedefiniz ne? Dövüşüp durduğumuz hırs içinde beş para etmez başarılar için çabalamak içinde nasıl sonu hayal kırıklığıyla gelmesin!
"Galiba tek kurtuluşum var birkaç yıl sonra Alzheimer hastası olmak. Böylece hatıralarım silinecek, yaşlandığımı, çirkinleştiğimi, zenginliğimin beş para etmediğini bilemeyeceğim."
Önemsiz bir filmin anlamlı bir sahnesiydi bu.
Sahneyi izlerken ürperdiğinide hatırladı.
Sonra içinden"hep böyle değil midir?" diye geçirdi...
İnsan bazı şeylerden uzaklaşıp Kaos’a adım atarak çok uzaklaştığını fark ettiğinde umutsuzluğa kapılır ve artık tek çarenin zihninin "silinmesi" olduğunu düşünür. Ama bir düşünün, hedefiniz ne? Dövüşüp durduğumuz hırs içinde beş para etmez başarılar için çabalamak içinde nasıl sonu hayal kırıklığıyla gelmesin!
***********************************************
117
Kasım ayını sonları yaklaşmış havaların denizden gelen esintilerini adanın tümü yaşıyordu.Son yılların en kurak en buhranlı zamanlarını yaşayan bir dünyanın sabahına uyanan Tzamaika kendi içinde barındırdığı sıcaklığı hissettiriyordu her şeye rağmen.Stavro Sabah kalkar kalmaz Mavropulos amcayı ziyaret etmek istedi nedensiz. Evinden hızlı adımlarla yürüyerek marposa varmıştı sahil yolunu boylu boyunca yürüdükten sonra meyhanenin önüne vardı.İçeri girip kapıyı kapatarak paltosunu çıkarıp astı.Mavropulos amcanın yok olduğunu hissedince kasanın önündeki yazıyı gördü.Kilise’ye gittiğini cenaze için döneceğini yazıyordu oda vakit kaybetmeden kiliseye gitmeli kimin öldüğünü bilmeliydi.Astığı yerden aldığı paltosunu giyip kapıdan çıkıp kilisenin yolunu tutarken yolda karşılaştıklarına kimin öldüğünü sorarak merakını giderdi.Soranların Eidothea Yaya’nın öldüğünü söyleyince duraksadı adımları yavaşladı başı önde yürümeye başladı üzgünlüğü o kadar belli oluyorduki yanından geçen kim varsa anlayabilirdi.Sevinçleri kadar üzüntülerinide anında belirten fiziki yapısı onu duygularınla var olduğunu hissettirirdi.
Kasım ayını sonları yaklaşmış havaların denizden gelen esintilerini adanın tümü yaşıyordu.Son yılların en kurak en buhranlı zamanlarını yaşayan bir dünyanın sabahına uyanan Tzamaika kendi içinde barındırdığı sıcaklığı hissettiriyordu her şeye rağmen.Stavro Sabah kalkar kalmaz Mavropulos amcayı ziyaret etmek istedi nedensiz. Evinden hızlı adımlarla yürüyerek marposa varmıştı sahil yolunu boylu boyunca yürüdükten sonra meyhanenin önüne vardı.İçeri girip kapıyı kapatarak paltosunu çıkarıp astı.Mavropulos amcanın yok olduğunu hissedince kasanın önündeki yazıyı gördü.Kilise’ye gittiğini cenaze için döneceğini yazıyordu oda vakit kaybetmeden kiliseye gitmeli kimin öldüğünü bilmeliydi.Astığı yerden aldığı paltosunu giyip kapıdan çıkıp kilisenin yolunu tutarken yolda karşılaştıklarına kimin öldüğünü sorarak merakını giderdi.Soranların Eidothea Yaya’nın öldüğünü söyleyince duraksadı adımları yavaşladı başı önde yürümeye başladı üzgünlüğü o kadar belli oluyorduki yanından geçen kim varsa anlayabilirdi.Sevinçleri kadar üzüntülerinide anında belirten fiziki yapısı onu duygularınla var olduğunu hissettirirdi.
Huzur
vardı Tzamaika’nın sokaklarında eskiden. Sokak vardı. Sokaklarda onayan
çocuklarımız, çocuklarımıza fırça atan Amcalar ile Teyzelerimiz. Komşularımız
vardı. Evde pişen yemekten bir tadım ikram ettiğimiz komşularımız vardı. Giden
tabağın ardı gözlenirdi komşu teyzeden tabak mümkünü yok boş gelmeyen. Komşularımız
varken hüzünlerimiz de tatlıydı, neşelerimizde. Sokaklara sığmazdı neşemiz. Ekmek
almaya giderken.Yaya’larımızın kapısını çalmadan gitmez madam teyzeyede uğrar
bir isteği varsa alınırdı. Ben okuldayken annemizin alışverişini Kristin
yapardı, hani güzel bir kızdı da, akşam oturur merdiven başında çene çalardık.
Kristin’in babası çarşıda esnaftı ve Kristin Yayası öldüyse bizimde yayamız
ölmüştür şimdi annem ne yapacaktı arkadaşı,sırdaşı,yoldaşı yapayalnız kaldı
haberi varmıydı acaba habersiz kalması imkansızdı bu adada diye düşündü.
118
Düşündükçede
Kiliseye varmıştı ama kilisede birkaç kişi kalmış sonra farketti kilisenin
arkasındaki kalabalığı cenaze törenini dün gece evinde tören olmuştu ama Stavro
Boreas amca ile gününü geçirdiği için anlayamamıştı ama bir ara Kilise
çanlarını duymuş ama üstüne düşmemişti.Evinden alınan cenazeyi Kiliseye getirip
ayini başlattıkları anda yetiştiği için içinden şükür etti Tanrıya. Eidothea Yaya’a Son görevi ve saygısını göstermek
istedi normalde cenazelerde biraz acımasız tavrı dikkat çekerdi Stavro’nun
acımasız ve gerçekleşecek gerçeklerden kaçınılmaz ölen öldüğü ile kalır
mantığından vazgeçmezdi.
İlahiler,Dualar ve Kutsal Kitap metin
okumalarından sonra Cenaze,Rahip ve cenazeye katılanlar ile birlikte gidilen
mezarlıkta ilahiler okuyarak cenazeyi mezara indiriyorlardı papaz tekrar
ayinler ve Kutsal metinler okurken.Eidothea Yaya’nın cenazesinin üstüne birdaha
geri gelmeyecek yolculuğu andıran toprak atan Ada halkının gayretleri göze
çarpıyordu.Toprak atılıp bittikten sonra cenaze yavaş yavaş çekilirken
kilisenin kapısında toplanıp cenaze evine hem yas hemde yemek yenmeye gidilmesi
için hareketlendi.Kiliseden uzaklaşan gurubun yanına yaklaşmaya çalışırken
Stavro Mezarlıktan ayrılmayan Mavropulos amcayı farketti,sandığı kendisinden
başka kimsenin Mavropulos amcayı orada kaldığının,biraz bekledi gelirse beraber
gideriz diye aslında mezarlık biraz uzaktaydı ama kilise arazisi daha önce
kiliseye yardımları olanlara ayrılmıştı ondan.Verdiği emekler karşılıksız
kalmaması adına Papaz Thederos onu hakkını verdiği için araziye gömülmüştü.neredeyse
iki saat geçmişti kilisede ve Ada halkından hiçkimse kalmamıştı ama Mavropulos
amca mezarın başından hiç ayrılmadı öylesine ayakta başı önde mezarın başında
dikiliyordu.Stavro aslında yanına gitmek istedi ama tuttu kendini o anki bağı koparmamak adına kiliseden
uzaklaşıp cenaze evine doğru yürürken ikide bir arkasına dönüp dönüp amcaya
bakıyordu amca bu sefer mezarın yanına çökmüş şapkasını göğsünde tuttuğunu
gözlemledikten sonra uzaklaşıp kayboldu.
119
Bazı
insanlar vardır. İçlerindeki gündelik hayat gaddarlığı yüzlerine yansır Saklayamazlar.Ama
bazı iç dünyalarını saklayarak yaşarlar. Mimiklerinden anlayamazsınız. Jestleri Duvar gibidir. Kendi gibi olanlarla
ötekiler arasına geçilmez bir engel koyarak yaşarlar.Stavro yolu yürüryüp
cenaze evine yaklaşırken bu düşünceleri anlamaya çalışarak geldi evde yemekler
veriliyor ilahiler ve Kutsal metin sözleri söyleniyordu ev kalabalıktı gelen
giden çok oluyor kalabalık hiç eksilmiyordu evden.Aradan bayağı zaman geçince
akşam güneşi denizini üstünü kırmızılaştırıp batmaya yüz tutuyordu.Evin
kalabalığı eksik olmuyor her gelen elinde yemeklerle gidende boş tabaklarla
giderken.Stavro Mavropulos amcanın meyhanesine uğrayanın amcanın meyhaneyi
açmadığını işitince meraklanıp gitti.Kendisine halini hatırını sorunca biraz
hasta olduğunu söyledi amca biraz konuştuktan sonrada amca dinlenmek istediğini
söyledi.Stavroda üstüne düşmemiş meyhanenin kapısını yavaştan kapatıp gitti.
Ertesi gün olmuş Eidothea Yaya’nın yokluğunun ikinci günüydü akrabaları
kilisenin kapısında ihtiyacı olanlara yada halka yiyecek dağıtıyorlardı.İkinci
gün olmuş Mavropulos amcanın meyhanesi yine açılmamıştı kendiside iki gün
boyunca hiç görünmediğinden ada halkı tarafı kadar Stavro ve Macelas
meraklanıyordu gittiklerinde ise Amca onlara hasta olduğunu açamayacak kadar
bitkinliğinden dolayı yürüyemediğini belirtip tekrar üstlerine kapıyı
kapatmıştı.
-
Macelas neler
oluyor acaba ?
-
Bilmiyorum ama
istersen doktoru çağıralımmı.
-
Yarını bekleyelim
yine aynı ise doktoru alır götürürüz.
Derken aslında biraz kendini kandırıyormuş
gibi olmuştu ama fazla da düşünemediğinden evlerine ayrıldılar.
Tzamaika her zaman günlerini yaşarken yine
acılı yine yaslıydı.Tzamaika’ya kim veda ederse o ada belli bir süre yas
tutardı.Çünkü herkes biribirini öyle tamamlamışlarki bir kişinin yok olması
parçalarından birinin kopması demekti. Eidothea
Yaya’nın yokluğunun üçüncü gününün kuşluk vaktiydi Saat sabahın dördünde
Yaya’nın mezarında Papaz Thederos ve Eidothea Yaya’nın Kızı Kristin ile mezarı
tütsülüyorlardı.
120
Mezarın dışına doğru ise kadınlar simsiyah elbiseleri ile yaslarını
tutuyorlardı.Sonra hepsi birden ellerinde mum ateşleri ile mezarı çevreleyerek
ağlaşıyorlardı.Bu İsa’nın öldüğü andaki haç’a kadınların gelmesine
benzerdi.Ölenin mezarındaki ateşler ışıklar ölenin ruhunu aydınlatmak ve
ruhunun huzur bulmasını sağlamaktır.Ama Kiliseye arka tarafından gelmekte olan
ve sabahın karanlığında.Ruhundaki sıkıntılarına çare arayarak bu saatte gelen
birisi daha vardı ağır aksak ve Elinde bastonu ve şapkasıyla Kilisenin içine
girdi.En kuytu köşeye oturdu şapkası elinde öylece durdu sessizce kendinle bile
düşünmeden öylece hareketsiz şekilde ortalığın sakinleşmesini beklerken.
Stavro sabah kadınları getirmek için
Macelasın arabasını almıştı Kadınların mezardaki ayinleri devam ederken
yavaştan ve usulca Mavropulos amcanın yanında oturdu.Sessizlik kilisenin bütün
ortamında yankılanıyordu adeta.Stavro sessizliği bozarcasına amca ne oluyor
diye sorunca.Mavropulos amca onu azarlarcasına yanından kalkmasını istedi
ısrarla yanında oturmaya devam edince tekrardan yalnız bırakmasını
istedi.Stavro tekrar edince Mavropulos amcadan bu güne kadar görmediği bir hareketi
görünce hışımla aya kalktı paltosunu içine ellerini sokarak sıra oturaklarının
başında amcaya döndü.Ahşap oturaklara dayanarak.
-
Susuyorsun. Susmak sana yakışmaz, diyorlar. İyi
o halde, deyip konuşuyorsun. Onu da yakıştıramıyorlar. Çok sert ve açık oluyormuş. Arkanı dönüp gidiyorsun. Oldu mu ya şimdi, biz seni
böyle kaçak bilmezdik, diye tepki gösteriyorlar. Kalıp sevginde, inancında,
bilginde direniyorsun. O kadar inadıda şık bulmuyorlar. Sanki her şey
bir tür kılık kıyafet! Sanki bir kravatın hafifçe yana kayık, bir davranışın
hafifçe uyumsuz görünmesinden daha önemli bir şey yok! İyi de bu "dış"ın hiç mi "iç" tarafı yok
yahu? İçini okuyorum amca içini…….için
kan ağlıyor omuzdaş olmak istiyorum beni tersliyorsun.
Amca kafasını kaldırdı
Stavro’ya baktı.
-
İyiliği
düşünmeden "iyi bir hayat" düşlemek! Bir düş değil, düşüş bu!Evlat benim için …..özür dilerim.
122
-
Amca herkes
hasta olduğunu sanıyor ama ben senin acını anlamaya çalışıyorum.
-
Kimse
anlayamaz nasıl acılar içinde olduğumu evlat.
Stavro
dışarı çıktı cebinden aracın anahtarını çıkarıp genç Alexise uzatıp kadınlar
ayinlerini bititirince eve sen bırak araç cenaze evinde kalsın ben gelirim
sonra deyip Kiliseye tekrar girip Mavropulos amcanın yanına oturdu.
-
Üç gündür
meyhaneyi açmıyorsun amca herkes merak ediyor seni.
Boşver
dergibi el hareketi yapıp.
-
Trajik
sonun,talihsiz gerçekliğini yaşıyorum evlat çok büyük bir dostumu kaybettim.Kimsenin
bıçakla bile kesemediği dostumu.
-
Ama hiç
bahsetmedin hatta karşılaşmada
selamlaşmıyordunuz bile.
-
Çoook eski
bir kırılganlık hikayesi birdaha yerine yapışması imkansızdı bizde kesip attık
dostluğumuzu ama içimde hala tek dostum olarak kaldı o kadar.
-
"İyi ki varsın" duygusunu
birbirlerine tattırarak başlıyor, "ben olmasam, sen yoktun"la
tamamlıyorlar.
-
Hep sevdiğinden başkasını beğeniyordu.
Acı çekmekten öyle korkuyorduki, herkesle iyi geçiniyor fakat kimseyi sahiden sevemiyordu. Bazen sırf kendimize katlanamadığımız için bir başkasınamı sığınıyoruz diye çokta düşündüm zamanında ama Stavro bir gün bir masaya oturduk Masada iki yabancı olduk gözyaşlarımı çay tabaklarına dökülünce gördüm Evlat.Yaşadığımız şehirler değişti o anda,Caddeler,sokaklar ve evler bambaşka geldi o anda. ilişkilerimiz zihnimizi derinden etkiliyordu ki öyle duruma gelmiştik ve biz artık o güzel inanlardan çıkmıştık birbirimizden Umudumuz, korkumuz, sevincimiz, sevgimiz’de.
Acı çekmekten öyle korkuyorduki, herkesle iyi geçiniyor fakat kimseyi sahiden sevemiyordu. Bazen sırf kendimize katlanamadığımız için bir başkasınamı sığınıyoruz diye çokta düşündüm zamanında ama Stavro bir gün bir masaya oturduk Masada iki yabancı olduk gözyaşlarımı çay tabaklarına dökülünce gördüm Evlat.Yaşadığımız şehirler değişti o anda,Caddeler,sokaklar ve evler bambaşka geldi o anda. ilişkilerimiz zihnimizi derinden etkiliyordu ki öyle duruma gelmiştik ve biz artık o güzel inanlardan çıkmıştık birbirimizden Umudumuz, korkumuz, sevincimiz, sevgimiz’de.
Bu sözlerden sonra kafasını kaldırıp mozaik desenli kilise
bahçesinden dışarı baktı kadınların hareketlenmesinden dolayı ayağa kalktı.
-
Tütsü ayinleri bitmiş galiba.
123
Dedi.Stavro o anda kendisini burda bekliyeyimmi diye sorunca.
-
Evlat sen
marposa git.Beni yalnız bırakırsan sevinirim.Dostumla baş başa kalmak
istiyorum.
Zamanın ona
sunduğu hasretlikti aslında.Yiğit Düştüğü yerden kalkar derler.Mavropulos amca
için bu söz neyi kaybettiğinin içinde gizliydi. Çünkü
bazen insan yerden kalkamıyor. Düştüğü yerden.
Stavro Mavropulos amca
için bayağı endişeliydi çocukluğundan beri tanıdığı insanın buhran içinde
oluşunu ilk defa izliyordu.
Birbirimizi arayışımız, bulamadığımızdan...Belki o da
değil. Bu dünyada hiç bulunamayacak bir şeyi arayışımızdan... Bizim hikayemiz bitecek, dünyanın
hikayesi başlayacak.Mavropulos amcanın hikayesi artık sonsuzluktu.
6
BÖLÜM
124
Sonbaharın son günlerini yaşarken hayatın
kaybedişlerini yaşayanlar ile kazananlar arasında aslında bir galibte
görünmüyordu. Mevsimlerin
akşamüstüsü Sonbahar iyiden iyiye soğutarak kışa hazırlıyordu
Tzamaika’yı.Stavro Balıkçı Andreasın teknesinin yanaştığı minderekten balık
alıyor.Macelas’ta onları seyrediyordu yanlarından geçen Tzamaika’nın yıllarca
ana kara,Girit ve Rodos’a büyük yolcu gemilerinle ulaşımını sağlamış yılların
Kaptanı Stanis’in selamlaşarak geçerken seslenişine kulak vermek için
kafalarını döndürerek baktılar.Kaptan Stanis emekli olmasına rağmen her zaman
temiz pak simsiyah ve omuzlarında,yakalıklarında ve kol ile omuzlarındaki
apoletlerle beyaz şapkası elindeki piposuyla.
-
Selam Çocuklar.
-
Selam Kaptan
-
Balıkları ucuza sat Andreas.
-
Kaptanım zaten son balıklarım bedavaya gidiyor.
-
Ela ela iyi akşamlar çocuklar.Dikkat edin Akşamüstü hava
bozar
Macelas gülerek havaya bakıp Kaptan Stanis’in ağırdan ve
yavaşça geçişini izlerken.
-
Etraf günlük güneşlik Kaptanım….???
Elindeki piposunu sağ eliyle kavramış dumanını sala sala
yürürken diğer kolu arkasındayken elini kalbine koyup yürüyerek cevapladı.
-
Buradan biliyorum çocuklar.
Macelas yürüyen kaptanın arkasından bakarken ağır ağır
uzaklaşan Kaptanın gür sesi çınlatıyordu adeta.
-
Her akşam üstü hava bozar Çocuklar.Ya dışında Ya içinde ama
mutlaka bozar.
Deyip geçerken kaptan Teknenin deniz üstünde sallanması
içndeki Balıkçı Andreas ile Stavro’nun birbirlerinin suratına bakışıp sonra
giden kaptanın sözlerini dinlemişlerdi.Balıkları alan Stavro hala kaptanın
uzaklaşmasında kalmış gözleriyle uzunca uzağa dalmıştı. Sevilmeyen insan serpilip
olgunlaşamaz. Fakat sevilmek var, sevilmek var! Diye düşündü.Her kimseyle
karşılaşsa belli bir sevgi sözcükleriyle geçer olmuştu acaba herkes Hikayesinin
üstüne lafmı sokar olmuştu.
125
Yada herkes kendinde kendi
hikayesinimi yansıdığını hissediyordu anlayamdan Macelas ile Mavropulos amcanın
meyhanesinin önünden geçip gittiler.
Akşam olmuş gün ağarmış yemek
için hazırlanmıştı masaya hazırladığı Stavro’nun getirdiği balıkları kızartıp
getiren anne Aneorke oğluyla baş başa bir akşam yemeğinin tadını
çıkarıyordu.Stavro balıkların yanında yapılmış salatayı yerken.
-
Mama çok güzel kavurmuşssun.
-
Balıklar güzelmiş oğlimum.
Yemeklerini yerken
Sonbaharın bitmesine günler kaldığını söyleyen Stavro.Kaptanın sözlerini
söyledi.Anoerke Ana gülümsedi.
-
Oğlum bu adada herkes aşık’tır.Ondan herkes kafası bulanık
gezer.
-
Kaptan kime aşıktır Anaorke mama.
-
Oğlimum onu hepimiz tanırız okulda bile beraberdik.O kimseye
aşık değildir.O Deniz kızına Aşıktır.
-
Vaaayyy o kadar yani.
-
Evet 12 yaşında başladı hala aynıdır git sor bak.
-
Kafa sıyırıkmı.
-
Yokkkk oğlum herkesten akıllıdır.Zor aşk varsa derdi en zor
aşka ben tutulcam.Bizede sizin güzelliğiniz yaşlanınca gidecek neden sizin gibi
bir faniye aşık olayım.
-
Baştan kendini iyi hazırlamış sevdim bakkk.
-
Bu okudu üniversiteye gitti büyük uzun yol kaptanı oldu
babanla limanda sormuştuk varmı bir sevgili hala deniz kızınamı aşıksın diye ?
-
Eeee babammı sordu.
-
Evet verdiği cevap…..Sevile sevile sevilenler sonunda
küçülebileceklerini görmezden gelemedim hala Deniz kızına aşığım deyip
gülüştüler babanla.
-
Hımmmmm ……
Anoerke mama balıkları yerken Stavro’ya bakarken oğlununda
bazı duygulara yenik olduğunu anlıyordu.
-
Hiç Hazan Yapraklarına yakından baktınmı Oğlimum.
-
Evet Mama baktım.
-
Nasıldır Hazan Yaprakları.
126
-
Cansızdırlar, dokununca çıt diye kırılıverirler.
-
Evet
oğlimum.
-
Fakat nasıl da güzeldirler ve bulundukları yeri güzelleştirirler...Sararmış
ve turuncuya çalmış renleri ile yerlerde.
-
Oysa tabiat her sonbahar bize hakikati gösterir.Bitiş,Ayrılık ve Ölüm
kaçınılmaz olduğu kadar güzeldir.Ürperişin kalbidir Sonbahar ve ömrümüzde bir
sonbahar daha bitiyor.
Annesiyle
konuşmalarının ardından karnının doyduğunu hisseden Stavro tabağını ileri itip
masayı seyretti.Stavro ne zaman konuşssa mama Anoerke ona büyük bir ilgiyle
bakardı.Endişeli hallerinden kendince sıyrılmasına yardım ederek kendini mutlu
ettiği çokça görülmüştür.Yıllar yılları alıp götürsede hayattan tek isteği
sadece birbirlerine nasıl destek olacaklarını öğrenmesi olmuş bu gel gitlerde
başka insanların bu denklemde yeri yoktu onun için.
Yemeğini yemiş evde biraz zamanını
geçirmişti,belli bir süre sonra oturduğu koltuktan ayağa kalkıp paltosunu aldı
Annesine.
-
Ben
çıkıyorum Mavropulos amcayı bir göreyim son zamanlarda çok tuhaf halleri var.
-
Durumu nasıl
? bayağı üzgündür şimdi bilirim.
-
Çok üzgün
hemde nasıl ama Yaya’nın ölümümü onu bu kadar üzgün yaptı yada kendiyle
ilgilimi anlayabilmiş değilim mama.
-
Oğlum onlar
adı konulmaz bir şekilde bir dostlukları vardı.
-
Ama herkes
onun bu kadar üzgün olduğunu hem hissediyor hemde ona paylaşmak adına yardımcı
olanlara ise kırıcı davranır diye yaklaşamıyor hatta bir keresinde beni bile
yanından kovaladı.
Anoerke Mama
bu davranışı çok iyi biliyordu ve tavrını hiç yadırgamadı.koca ihtiyar
huysuzluğu hala üstündedir diye düşündü.
-
Hiçbir
şekilde dertleşmek istemez o koca göbekli.Şikayet’te etmez derdin nedir diyede
sorma oğlimum.Direk ona neren acıyor diye sor ancak o zaman sana cevap verir.
Mavropulos
amcanın bu özelliğini daha önce BAA ile beraber nice dertleşmelerinde aslında
şahit olmuştu söze fazla girmemeye dikkat eder bazen sorarken bile kızarak
cevaplar verirdi.Birinin bir derdi var isede fazla karışmamaya özen gösterirdi.
127
Hatta fazla dertlenmelere karşı hayat
dersi sözlerine ihtiyacı olsada tek kelime söyler geçerdi.’’Hayatta artık
insanların Dertleri değil.Neşeleri ile ilgileniyorum’’ derdi.Nerden
bilinebilirdiki Mavropulos amcanın Hüzün senelerinin yıllar önce
başladığını.Yağmursuz Toprağın kuruluğunda gözleri bulut bulut olmuş ama
dökemediği gözyaşlarını içine akıttığını ısrarla Tzamaika’dan ayrılmamasının
nedenini onu mezara çökerkenki gördüğü hali gözlerinin önüne gelmişti.Toprakta
Yayanın kokusunu aramasını.Anoerke Mama oğluna dışarda yağmur başladığını
müjdeledi Stavro camdan dışarı bakınca güldü Sonbahar bayağı kurak geçmiş bu
kuraklık devam ederse seneye zorgünler beklediğini söyledi.Annesi ona
şemsiyesini uzattı oda aldı,ayakkabısını ve paltosunu giyerek dışarı çıktı.
Dışarıda çiseleyen yağmur toprağa değiyor
yüzüne gelen taneler ilede hoşnut oluyordu gökyüzündeki bulutlar kararmış ve
yoğun adanın dışındaki engin denizlerde şimşekler çakıyordu.Paltosunun yakasını
kaldırarak gelen yağmur tanesinden korunmak adına şemsiyesini açmadan yürüdü
Marpos’a doğru.Yürürken aklında Mataios’un siması belirdi sanki onu düşünüp
ıslanırken onsuz bir yağmurda ıslanmak aklından geçti birdaha aynı zamanda aynı
hayatta yaşayamayackları aklına geldikçe içi ürperiyor ürpermesinden adeta
korkuyordu birgün gökten boşalırcasına oturdukları bir cafe aklına gelmişti
gülümsedi kendine kızan kelimeler sarf etti bazen hayatın içinde Mataios’a
kızssada ençok kendi hatalarını kendi yüzüne söylüyordu.Kıza kıza Mavroplos
amcanın meyhanesine geldi.Meyhanenin önünden içeri girmeye çalışırken içerde
sadece bir tek koridorun ışığının yandığını fark etti.Ama meyhanenin alt üst
olmasının fark etmek için ışığa gerek yoktu.Meyhanenin ortasında birbiriyle
eşleşmeyen mobilyaların bir yerde toplanması bazıların kırık ve bakımsızlık
nedeniyle darmadağınıktı.Sandalyeler bir yerde toplanmış bazı eşyalar yerlere
saçılmıştı.Stavro Mavropulos amcanın koridordan arka kapıya yürürdüğünü
duydu.Kırık bir tabağın üstüne basıp onun ardından gitti.İç taraftaki küçük
bahçenin içinde kalabalık sesler geliyor Stavro meraklanıyordu.Mavropulos
amcanın sesi ortalıkta yankılanıyordu.
-
Eeeee Pires
daha gelen giden yokmu ?
128
Kel kafalı
yaşı ellinin üstünde olmalıydı.Sırtında tozlu palto ,ayağında kareli
pantolonu,geniş yüzlü,sarı,az sakallı,donuk bakışlı ,küçük gözlü bir adamın
cevabını işitti.
-
Geldiler
Mavropulos …..
Stavro’nun
geldiğini kamyoncu sanmıştı.
-
Yok Stavro
imiş.Hoş geldin Stavro.
-
Hoşbulduk
Pires.Hayırdır Mavropulos amca.
Yaşlı adam
içini çekerek boş bulduğu bir yere oturdu.Düşünceli sorgulayan bakışlarıyla
etrafını inceleyerek Stavroya baktı.
-
Tembellik! Stavro artık Tembellik zamanı.
-
Kapatıyormusun
burayı.
-
Yoruldum
Evlat ayaklarım artık gitmiyor.
Diyerek
Stavro’ya baktı.Kapının eşiğinde adeta çakılı kalan Stavro birşeyler söylemek
istediysede söyleyemedi kelimeler ağzından çıkamadı.Adeta ateşlenmiş bir
hastanın yüzünü andıran şaşkınlıkla dona kalmıştı.İçinde buz gibi,panik
derecesinde korku duydu.
-
Burayı
bıraktıysan herşeyi bırakmışssındır Amca.
-
Gerçekleri
konuşalım be evlat.Benim için herşey sona erdi.Ben artık gayesiz amaçsız bir
yaşlıyım artık.Sonuçta geleceği düşünmek gereksiz.Onun için Tembellik yapmak
istiyorum.
Baktı Stavro
bu kelimelere ne söylenebilirdi aksiliğinin verdiği çekinmede vardı.Mavropulos
amcanın.
-
Sen
dinlenmek istiyorsan tabikide senin hakkın Amca ama burayı dağıtarakmı.
-
Yok be evlat dağıtmıyorum toplatıyorum.Haaa !
Tembellik derkende.Yanlış
anlaşılmasın.Çalışma,üretme tembelliği değil. Kendimi artık buralı biri olarak
tanımak konusundaki tembellik! Bu iş zor iş artık! Yolunun geçtiği mahallenin
kahvesinde oturanlarla üç beş kelime etmeye benzemiyor.Benim için Tzamaika’nın
Hikayesi bitti benim için onun tembelliği.
-
Burayı
unutmakmı istiyorsun Amca.
-
Unutkanlıkla unutmak çok farklı
şeyler. Unutkanlık Aptallıkla kardeştir.Unutmak
Abdallıkla.
O anda içeri
girenler eşyaları toplamaya koyulmuştu.Kamyonun yanaştığı yere kadar taşıyanlar
her eşyayı amcaya soruyordu.
129
İçlerinde
Talos’ta vardı Talos Stavro’yu görünce selamlaştı.Oda taşıyanlara yardım
edenler içindeydi Stavro’da yardım etmek istediysede.Mavropulos amca izin
vermedi gel diyerek eliyle işaret yaptı.
Mavropulos amca ağır aksak ilerlerken
Şişelerin bulunduğu yerden bir şarap eline geçirdi.Şişeyi eline alır almaz
dibine tortusuna bakarak masaya koydu,hafifçe eğerek çekmeceden çıkardığı
türbüşonun kıvrım ucuyla mantara bastırarak çevirerek mantara
geçirdi.Türbüşonun ucuyla şişeye dayayarak hafifçe kendine doğru çekerken
itinası gözden kaçmıyordu.
-
Yıllanmış
bir şarabı açarken tortusunu karıştırmadan açacaksın.Aynı insan gibi.Acıları ve
yaşanmışlıkları tortusuna saklamıştır çalkalamaki kapanmış acıları şarabı
bulanıklaştırmasın evlat.
Mavropulos
amcanın göz alıcı geçmiş yaşamından bugüne aslında parlaklığının kendini nasıl
sinsi sinsi büyülemiş olduğunu görüyordu.Delikanlılık günlerinde en büyük
hayalleri dostuyla dünyanın her yerini gezmekti.O yıllardır sakladığı
şaraplardan bir tanesini dahi içmemiş onu hep güzel anlara saklamıştı ama o
güzel anlar gelmedikçede yıllandırdıkça beklettiği Şarabı bugün artık içmek
istemesi artık geri dönüşü olmayan yolla yüz yüze kaldığının göstergesiydi.Ömrü
boyunca hasretlik çekmiş ama aynı havayı aynı toprağı paylaşsada hasretliğin
girdabında yaşayıp giden bu yaşlı adam artık hasretliğin en korkulanıyla
yüzleştiğinden beri eskisi gibi değildi.Bu eski rüyadan uyandığı ilk anlarıydı
ama artık hiç hatırından çıkmayacak kadar.Şu anki ruh hali ne yapacağını bilmez
halde bu garip adanın en yalnızı hissediyordu.Görüyorduki artık onun bu çevrede
yaşamasına elvermezdi.hayatının geldiği nokta bu güzel adayı keşfedenlerin
,nede bu Adaya övgüler yazan kişilerin lafını bile etmedikleri,Ancak kol
gücüyle çalışan.Balıkçıları,Teknecileri,Denizin verdiği en ağır şartlada para
kazanmaya çalışanların hep dert ortağı meyhanesinde ağırladığından onu herkesin
dertlerini bildiği için sürüklenmişti.Yinede o Denizciler meyhanede olmasalar
ne filozoflar,nede bilginler yetişebilirdi.
130
Stavro meyhanenin bu bölümlerini
gözleriyle süzerken.Mataios’u hayal etti önceleri varlığıyla destek sonrada
kayboluşuyla çıldırtıcı bir işkence kaynağı olan artık sonbahar ağaçlarının
arkasında düşlüyordu. Yoldaşı olarak yanında Mataios bulunsaydı bütün emellerinden
gülümseyerek vazgeçerdi.Onsuz olunca bu kötü günlerden derin yaralar almaması
kaçınılmaz birşeydi.
Mavropulos amcanın bardaklara itinayla
koyduğu şarabı izlerken biliyorduki son kez konuşacaklardı.
-
Amca nereye
gideceksin bundan sonra.
-
Yorgunluğumu
atacağım herhangi bir yere.
-
Çokmu
yoruldun yada yorulduğunu şimdimi anladın.
-
Yorgunluğumu
bir süreye kadar izin vermiştim nefes aldıkça hiç yorulduğumu anlayamamıştım.
-
Eidothea
Yaya’nın ölümünden sonra yorulduğunumu anladın.
Sustu susmak
zorunda kalan Mavropulos Amca dostluğun en güzelini yaşadığı insanı çok
özlüyordu.Nice yıllar tek kelime bile etmediği hatta kavganın en üst
seviyesinde yollarını ayırdığı halde günler geceleri aylar yılları devirsede
ona karşı dostluğunu hiç bitirmemişti.
-
Yorgunluk
evlat…… kaçınılması gereken, kötü, tatsız, ayıp
bir hal değildir. Haksızlık ediyoruz. Yorgunluğun soylu bir yanı vardır ve ne
yazık ki bu yanını unutur olduk.Yorgunken arsız arzular,boş tercihler,bizi
öldüren hırslar çekip gider, bizi kendimizle baş başa bırakırlar.
-
Ama yorgunluğun tek bir insanın yokluğunda ortaya çıktı.
Güldü
Mavropulos amca heyyy gidi dergibi kafasını salladı.
-
Bana
söyleyene bak sen Mataios ile ne zamandır görüşmüyorsun.
-
Aylar oldu
sanki yılları devirmişim gibi,Sanki birimizden biri ölmüş çaresiz bir sonu
bekleyiş gibi.
-
Tamam! Aşk bana göre gökten zembille
inen tek şeydir. Başa gelir! Aşk
cürettir.
-
Yorgunlukta
seçimdir o zaman.
-
Aynı anda
hepsini seçmek... Bu imkansızdır.Baktım yıllar öncesine elimden bir şey
gelmiyor dediğin gibi dostluğum öylesine büyükki ama birdaha aynı alanları
paylaşamıcaz kaybetmeyi göze aldım.
131
Kaybetmeyi göze
alarak kazanmaya başladım. Fakat bu çağın insanı kaybetmekten korkuyor,eksikten,
gedikten, hata payından çekiniyor. Bu yüzden sürekli endişe içinde. Herkes endişe hastalığı"na tutulmuş halde. Endişe, seçmeyi ertelemekten ya da seçtiğinden ürkmektir.
-
Amca Endişe ve cesaret, umutsuzluk ve umut birlikte filizlenir. Onu değil de bunu beğenmek... Bunu seçmek diye
yutturuyorlar.
Sevmekten kaçmak, hoşlanıp
bırakmak... Bunu da seçmek diye yutturuyorlar. Amca sen seçerken o da seni
seçtimi.
-
Bak evlat biz dosttuk ha belki ben sevdim çok sevdim ama tek farkımız vardı
baştan beri onun beni sevdiğine ikna olmadım yoktu çünkü sevmek başka sevilmek
başkadır.Çok fazla konuşuyorum ama son konuşmam say birazda içtim hani
üzgünümde hani.
Mavropulos amcanın yüzüne bakınca gözleri buğulandı.
-
Konuş amca konuşki içimdeki çığlıkları bastırsın.
-
Bak Evlat ! Huzur
mu istiyorsun, önce şu huzursuz gerçeği kabullen.Hayat eksik’tir,
hep öyle kalır. Anlam da zaten oradadır.
-
Ne kadar
sevilirsen sevil,hep ihtiyacından az kalır.Ne
kadar çok seversen sev karşılığını bulmaz.Ne kadar kovalarsan kovala hep kaçar
zaman. Her başarı, başarılamayan ne çok şey olduğunu hatırlatır.Bir şeyi tutmak
başka bir şeyi bırakmakla mümkündür.
Elimizde fotoğraflar kalıyor geriye iyikide kalıyor
evlat baktığımız zaman zamanın durduğu yerde ama içim parçalanıyor baktıkça o
fotoğraflardan sonraki geçen zamana bakınca boşa geçirdiğimiz dostsuz geçen.
-
Ama amca fotolarda olmasa tarih için yok olacak bir
üfleyiş değilmi.
132
-
Bir zamanlar erkeklerin fotoğraflara
bakmaktan kaçınması, kadınların fotoğraf albümlerine bayılması üzerinde çok
dururdum. Bu durum erkeklerin unutarak,Kadınların hatırlayarak yaşadığına
işaretti.Nihayet Mutlu fotoğraflar,mutsuz insanların imdadına yetişti.
Topu topuna yaklaşık bir saat orda öylesine şarap içip
sohbet etmişlerdi.Mavropulos amcanın bugüne kadar bu kadar derinden konuştuğuna
inanamıyordu dışında tipik bir iri yarı cüsse sadece meylikten anlayan bir
anlayış sandığı insanın kelimelerinde o bir saat içinde taş olmuştu, deryada balık,
dipte yosun, az daha rüzgar olup uzaklaşacaktıki, yine dönüp insan olmuş. Şimdi
gidip manasını anlatsa, Mataios’a ne fayda! Bilen bilirdi zaten diye düşündü
Stavro. Kaskatı kesilmek, orada
öylece kalakalmak değildi.Tutunmak ve tutuculaşmak değildir. Bir kaya, bir
masa, bir vazo onları kendi hallerine bırakırsak, öylece dururlar. Fakat insan
hem fiziksel hem de zihinsel olarak ancak eylem içinde durabilir!derken amcaya
baktı.
-
Amca
şimdi sana ben git derim içim rahatlayarak.
-
Ama
sen kalacaksın artık.
-
Belki
bende gelebilirim gideceğin yere .
-
Yok
sen onu denedin evlat eline ne geçti kocaman bir hiç.Döndün kavuştun hayalini
yaşadın ama hayallerin elinden pufff ! uçtu.
-
E
e evet !
-
BAA
İçin Tzamaika iç’inin Ütopyasıydı.o içimizdeki şanslıydı hikayesinin son
noktasını geldi,gördü,gitti.
-
Hikayesini
bana yükleyipte gitti.Olacakları bir anlamda sezebiliyordu.
-
Evet
evlat.Ben sizin içinizde gitmeden kalan varlığına sığındığım bu adayı hiç
terketmedim.Herkes bir yerlere kaçarken ben aynı oksijeni paylaştım,Aynı havada
yandım,aynı havada üşüdüm oralarda bir yerlerde olduğunu bile bile kaçmadım
kaldım burda.Şimdi geridönüşü olmayan bir yola girenim için hayat bana limansız
sahillerde dolaşmam gerektiğini söylüyor.
133
BAA geldiği yer olarak ütopyasına sığındı.Hikayesini
mecburiyetten başkasına yükledi.Stavro’a kendi hikayesini BAA’dan devr aldı
şimdi Mavropulos amca kendi hikayesini Stavro’ya yüklemeye hazırlanırken Stavro
bütün hikayeleri yüklenecek kadar dayanıklımıydı acaba ayağa kalktı amcanın
elinden tuttu daha önce kendinde kalma isteğini yineledi eşyalarını satmış amca
bunu mecburiyetten kabul etti hava soğuktu dayanılacak gibide
görünmüyordu.Elinde hazırladığı iki bavulla Stavro’nun evinin yolunu tutarken
dışarda soğuk ve loş bir gecede Islanmış sokak lambalarının altında yürürken
Mavropulos amca Stavro’nun elini tuttu.
-
Bir zamanlar "önce kendi ayaklarının üzerinde
durmalısın" lafı tavan
yapmıştı.Neden? Çünkü hayat bir
yürüyüştü.
Ve bir yerlere yaslanmadan, kendi kararlarına dayanarak yürümeye başlamanın ilk adımı buydu.Bizim gençliklerimizdeki siyaset mücadelemizde bazen Krizler vardı o krizlerde insanlar ne yaptı Stavro ?
Ve bir yerlere yaslanmadan, kendi kararlarına dayanarak yürümeye başlamanın ilk adımı buydu.Bizim gençliklerimizdeki siyaset mücadelemizde bazen Krizler vardı o krizlerde insanlar ne yaptı Stavro ?
-
Kriz insanların parasal
anlamına ağır bir darbe vurdu. insanlar bile anne baba ocağına geri dönerek
dostlar birbirine destek çıkıp borçlanarak krizi atlatma yolları aradılar.
-
Ama Evlat hepimiz….Üç
karışlık kariyer zemininde ayaklarımızın üzerinde durmak için kim bilir kaç
kişiyi ittik, düşürdük? Yıllar
geçti. Ayaklarımızın üzerinde
durmak pek de marifet değilmiş onu anladık ne yazıkki.Durduğumuz yer
Sağlammıydı yada doğru yermiydi onun kavgasını hala bitiremedik.
-
Ne garip... Kazanmak insanlara yetmiyor. Diğerlerinin
kaybettiğini de görmek istiyor...
-
Stavro şimdi
aklıma geldi.Geçen yaz Atina’dan gelen kadın gurup vardı.Tzamaika dahil bütün
yunan adalarını gezmeye koyulmuş üç masayı birleştiren
134
Beyaz Yunanlı diyeceğimiz halleri vakitleri yerinde 50
yaşlarını geçmiş kadından oluşan gurup oturuyor.BAA yanlarına gidip
siparişlerini falan alıp getiriyor yiyeceklerini hazırlıyorum koyuyorum BAA
Götürüyor getiriyor.Neyse….. Kadınlar Bakımlılar.
Fakat yüz ifadelerine tuhaf bir yorgunluk yerleşmiş. Çok geçmeden BAA benim
bakışlarımı anlamış halde gelip.’’Hepsi bakımlı zannediyorlar ama amca hepsi
Yarış yorgunu kadınlar amca’’ diyerek gülüyor.Bende iyice bakmaya başladım onun
sözünden sonra doğruydu. Yıllardır eşlerini,
çocuklarını, kendilerini, mallarını mülklerini yarıştırmaktan bitkin düşmüşler ama farkında bile değillerdi yani
evlat sana son nasihatim kimse için yarışma….
-
BAA bu analizini yine yapmış.
-
Dur en sonu söyleyeyim.
-
Kadınlara baktı hepsine film karakterlerine benzetip kadınları bir havaya
soktu kadınlar bir havalarda bir havalarda.Sipariş üstüne sipariş verdiler
neredeyse 20 kişi iyide kazandık o gün.
-
EEEEE amca…..
-
Ben oğlimum kadınlara bak hepsi.Keçe gibi neyin havasına soktun kadınları.
-
Amca bak bunlar varya Yani Rehber Motoru olduklarının farkında bile
değillerdir bunlar.Bunlar film karakteri değil onlar sinema artisti sandılar.
TV.Dizi Karakterlerine benzettim anlamadılar.Ama dikkat biri her an düğmeye
basıp Televizyonu kapatabilir bırak kendi hallerine.
İkiside gülümseyerek Stavro’nun evinin önüne gelmişlerdi.
-
BAA dediki demekki asillik herkese uymaz.
**************************************
135
Sabahın karanlığı Kasımı
geride bırakmış.Dışarıdaki ayazın sesi kapı ve pencereleri döver
olmuştu.Sabahın ilk ışıkları doğmaya yüz tutmamıştı henüz ama evin için sıcacık
olması Stavro’yu uyanmasında rahatlama hissettirmişti.Salona çıktığında yüzüne
vuran sıcaklığın ardında burnunda kızarmış ekmek kokusu onu adeta bir kez daha
uyandırmıştı.Anoerke Mama kimse kalkmadan önce kalkmış sobayı yakmış kahvaltıyı
hazırlamıştı.Mavropulos amcada ondan az önce kalkıp otorduğu yerde Anaorke
mama’nın hazırlık yapmasını seyredip onunla konuşuyordu.Stavro yüzünü yıkayıp
geldikten sonra üstünü giyerek yanlarına gelip oturdu.
-
Erkencisiniz !
Mavropulos amca gülümseyerek baktı.
-
Eski arkadaşımla bayağı sohbet ettik.
Stavro bu sözden sonra annesine bakıp Mavropulos amcaya bakıp.
-
Gençlik zamanlarınız değilmi.
İkisi aynı anda evet dedi.Gençlik zamanlarından beri aynı adanın eskimeyen
insanlarıydı.Anaorke mama kahvaltıyı hazırlayıp ikisinide masaya çağırdı oturup
kahvaltılarını yaparken.Dışardan korna sesi gelince pencereden bakan Stavro
gelenlere eve gelin der gibi el işareti yaptı.Biraz sonra açılan kapıdan içeri
girenlerin Macelas ve Talos’un olduğunu gerünce ikisinide masaya çağırıp
kahvaltıya devam ettiler.Belli bir süre geçmişti kahvaltılarını yapıp
koltuklarda kahvelerini yudumlarlarken.Hepsi birden Mavropulos amcanın
hasretini nasıl çekeceklerini kendi duygularıyla anlatmaya çalışıyordu.
Talos kendini tutamadan ağlayınca ordaki bulunanlar onu susturmaya
çalıştı.Ama Talos gözlerini silerken eliyle tamam tamam der gibi işaret yaptı.
-
Beni ben yapan insanların teker teker gitmesi beni çok üzüyor.Önce BAA
sonra sen Mavropulos.
-
Bak iki arkadaşın daha var burda bak onlar varya.
Stavro ve Macelas’a bakıp amcaya dönerek.
-
Kimsenin yarın nereye gideceğinin garantisi varmı.Ya onlarda yarın
gidiyorum derse ne yaparım.
Stavro Talos’a bakıp kendinin artık bir yere gideceği bir cesaretinin
olmadığını anlattı.
136
Macelas ise biz artık seninle çalışıyoruz gidersek beraber gideriz deyince
Talos sobanın yanına kalkarak üşüyen ellerini ısıttı eliyle sıcaktan ısınan
elbisesinin silkeyerek tekrar elini ısıtırken.
-
Biliyorsunuz geçmişimi kendimle yaşayan birisiyim.İlk defa sizin yanınızda
ben olduğum için mutluyum.İlk defa mezarlardan başımı kadırdım.
Mavropulos amca elindeki kahve fincanını masaya koyarken.
-
Ama bilki BAA’nın sözleriyle sen var oldun bizle.
-
Ama en büyük sen olmandı içinize girmemde.Sen hayır deseydin içinize girmem
kolay olmazdı.
Susunca Stavro ve Macelas o anda yanlarına gel derken Talos oturduğu koltukta
odayı gözleriyle süzdü gözlerinden yaşların akmasına mani olmak için yaptığı
belli olup kendini zor tutuyordu adeta.
-
Sizlerle dost olmadan önce kimle konuştuysam üstünlüğünü belirten
kelimelerle konuşuyorlardı hiç durmadan konuşuyorlar ne kadar üst konumlar ile
ilğilendiklerini bana anlatmaya çalışıyorlardı.
Stavro güldü gülerkende kızarak.
-
Ama senin suçun sen hepsinden daha kültürlüsün iki lafınla rezil
edebilirdin susarak kendini saklamaya çalıştın hep.
-
Doğru ama daha önce kendini önemli mevkilere taşımaya çalışan hangi tip
varsa .Dilimden çıkanları çalıp,Kendi zihinlerini yönetmeye çalışınca sustum.
-
Yani……Vardı öyle tipler.
-
Bak Stavro bak Mavropulos bak Macelas hatta bak Anoerke Mama.
Tüccar hesapçılığıyla hayatın dengesini ayarlayan insanlarla konuşunca ilk
söyledikleri ne biliyormusunuz.
Hepsi o anda ne der gibi bakınca Talos devam etti.
-
Keşkelerim yok, iyi ki'lerim çok
diyen.Keşke diyerek hayıflanmayı sevmem, hataysa benim hatam"
dediklerini işittim.
Yıllar
içinde oradan oraya savrularak yarım asrı idrak etmiş
insanların kalkıp yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım diye
böbürlendiğine rastladım.Bu tavrın nasıl bir kibir ve katılık içerdiğinin
farkındalar mıdır acaba çok kereler sordum?
137
Doğru
berbat Keşkeler vardır benim gibi. Hep
bir şeyleri kaçırmışsın, yakalayamamışsın, hep yanlış tercihlerde boğulup kalmışsın duygusu hani...hepsi benim gibi.Ama
yıllar sonra içimde hesaplaştığım Keşkelerim iyiki var olmuşlar dediğim
günlerdi sizinle geçirdiğim günler.Ama nasıl pişer insan keşkeleri olmasa.Sizi
ondan sevdim gidenin arkasından ondan ağladım.
Herkesin yolculuk
saatinin yaklaştığı anlardaki Talos’un içten sözlerini yudumlarlarken.Anaorke
Mama söze karışmak zorunda kaldı.
-
Bazen yeniden başlamak gerekir, geçmişi bir yana bırakıp sil
baştan yapmak Tamam tamam tamamda...
İyi de geçmişi neden bırakması gerektiğini bilmeyen, fikrini ve kalbini mazisinden kopartıp çekmeyen için hakikaten yeni bir gelecek mümkünmü ?
İyi de geçmişi neden bırakması gerektiğini bilmeyen, fikrini ve kalbini mazisinden kopartıp çekmeyen için hakikaten yeni bir gelecek mümkünmü ?
O anda herkesin kendisini toparlaması gerektiğini
hissetti.birden ayaklanarak Macelas ve Talos amcanın iki bavulunu alarak
arabaya gittiler.Stavro ve Mavropulos amca paltolarını giyerken.Anaorke içerden
elinde siyah bir bez getirdi Mavropulos amcaya uzatarak bunu al dedi Mavropulos
amca o anda ne olduğunu anlayamamıştı.Anaoerke Mama siyah bezin içinden
çıkardığı kırmızımsı eşarp tarzı bezi eline sıkıştırınca bu bez senindi
biliyorsun.Stavro’da şaşırmış ikisine baktı.Anaorke o anda bezin gününü ve
tarihini hatırlattı.
-
O
bez hatırla Eidothe’nin çocuğunun vaftizinden sonra verilen eğlencede
Sirtaki’den sonra sana doğru attığı yazma atarken her daim beni hatırla
demişti.
-
Bunu
ben arıyordum yıllardır.
-
Sirtakiye
çıkınca ben almıştım boynundan sonra o gece unuttum vermeyi bugüne nasip oldu.
138
Eline aldığı bezi avuçlarında sıkıp burnuna kadar
götürdü.İçine çektiği kadar kokladı.sonra paltosunun içine sıkıştırıp.Anaoerke
Anaya sarılıp uzunca durdu.
-
Çocukluk
arkadaşım elveda sana .Eidothe’yi yalnız bırakma kurutma üzerine diktiğim
gülleri Kışın Kurumazssa baharda sula.
-
Mavro
benim arkadaşım.Kocamın sırdaşı.Giderek nereye gidiyorsun Eidothea bilirsin
Deniz Perisidir.Tamam o masadan kalktığınızdan beri düşmansınız birbirinize.
-
Yok
o kadar değilizdir herhalde.
-
Ogünden
sonra bir gün bile konuşmadınız,Yüz yüze bile gelmekten çekindiniz Madem bu
kadar sevdin,Öfkende Düşmanlıktır yoksa sende yoksa onda vardır.
-
Düşmanlık
olacak bir şeyimiz olmadı.
-
Evet ama Kimsenin
bağını kopramadığınız bağı siz anında çözdünüz Bir ,İki hadi Üçüncü sarsılmada
kendinizi yıktınız.Savaşmadınız.Teke tek hesaplaşmadan Ölümden korkar gibi
korktunuz.
-
Ben kendi kavgama
kendim giderim…Anaoerke
-
O yazıları ben yazdım,
o yazıların sorumluluğunuda ben kendim taşırım diyemedinmi.Sen niye kendi
yazılarının sorumluluğunu tek başına taşıyamıyorsun?Niye başkalarını çağırmak
istiyorsun diyemedinmi?.....O yazıları, o insanlarla birlikte mi yazdın?
-
Benimkiler,Seninkiler
diyerek büyük bir kalabalığı çağırmak ve o kalabalığın arasında kaybolmak
istedi ?
-
Herkes boşa bağırıp
çağırırken sen o gürültünün arkasına saklanacaksın, derdin oymuydu ne oldu
Dostluğunuzdan oldunuz…
-
Hem kaçtı, hem de
kalabalıkları bahane edip kaçmıyormuş gibi davrandı.
140
-
Giderayak böyle
konuşmak istemezdim ama neylersin Mavro….Sen bizi buralarda mahsunca bırakırken
senden Eidhote’nin hatırına bunları söylemeden rahat edemezdim.
-
Gel ,Gel Buraya
kendine iyi bak…….Stavro ile mutlu ol Tzamaika ve Gençliğimizin yolları ve
Sahilleri sana emanet.
Eski dostuyla vedalaşırken
yavaştan ve usulca dışarı çıktı.Araba hazır çalışmış.Kasasında Talos
oturmuştu.Kapyı açıp Direksiyonda Macelas ortaya Stavro’ya kapının kenarına
Mavropulos Amca oturunca gaza basıp ilerledi.Mavropulos amca geminin kalkmasına
daha biraz zaman var deyip Macelasa bir ricası olduğunu söyledi Sonkez Eidothea’nın
mezarına uğramak istediğini Söyleyince Macelas olur diyerek Kilise sokağına
sapıp arka bahçeye kadar sürdü arabada kalan Macelas ve Stavro Mavropulos
amcanın Yavaştan inişini ve Mezarlığa kadar yürümesini arabanın içinden camın
arkasından gözlemliyorlardı.Onlar gözlemleyene kadar Mezarına ulaşan amca Şapkasını
önüne koydu.Kilise bahçesi ve Mezarlığı avlusu eski dostlarla hem buluşma, hem
de bir vedalaşma yeridir. Kimileri aramızdan usulca sıvışırken, eski dostlar
gideni yad eder, birbirleriyle
hasret giderirler. Son yolculuk sıralı oldukça mesele yok gibi görünür …Ama
Mavropulos amca sessizce sadece kendisinin duyacağı şekilde mırıldansada
Arabadaki Macelas en çokta Stavro onun gönül sesini duyar gibiydi.Mavropulos
Amca mezara başını boynunu eğerek konuştu konuştukça Boncuk boncuk ağlarken
sözleri kalbinin diline vururcasına.
-
Eidothe
Hoşça kal Asil KadınHoşça Kal Tanrılara güzellik veren Tanrıça bilirsin beni.Hayatımız
göründüğü kadar basit değil olmadı olması nasipte olmadı dost ,ama anlaşılmaz
gibi de değildi öyle bir adım ötedeydi aslında ,çoğunu unuttuk belki şimdiden
bitti birtakım bekleyişler umutlar da bitti bir zaman, ama unutmayalım çektiksek
acıları sonunda unutma zulüm de biter hayatımızda,,,,,,,,,,,,
141
Aslolan esasdır
bizde unutma biz bu hayat savaşında herkes gibi yaşamadık herkes boş boş
konuşurken,boş boş yaşarken,biz yürek yüreğe dövüşdük hemde ne dövüşme
yüreğimizi parçaladık ,uzaktada olsa ,yakındada olsak ,herkes bir yıldızını
söndürürken biz kutupyıldızına sarıldık tesadüfen apansız imkansızı beklerken
sakın ve sakın umutsuzluk yok bu sözleri hasta haberini alırken Hastahane
odasında tek başına kaldığın zaman haberim olduğumda yazmıştım sana Bak
unutmadan kelime kelimesine haykırdım sana duyuyormusun.
Biliyorsun Kürsüm
olmadı ama savaşlarım oldu,politikam olmadı ama siyasetim oldu,satışlarım
olmadı ama alışlarım oldu, düzenim olmadı ama risklerim oldu,kirli zengin
olmadım ama varlığımı yitirdiğim oldu, resimlerim oldu ama sahte gülüşlerim
olmadı,sevmelerim oldu ama değmezlerim olmadı .insanlığımdan çıktığım olmadı
ama insan olmak için duruşum oldu.Onun için gerçek oldum.Kavgamda,Küsmemde ve
Öfkemde Hoşça kal en güzel insanım….
Aracın bulunduğu alana giderken Ağır aksak ve yavaşça yaklaşıp kapıyı
açtı iri cüssesini aracın içine sığdırırken ufaldığını hissetti.Macelas Kontağı
çalıştırıp gaza basıp ilerlerken Mavropulos amca arabanın dönmesine rağmen
kafasını mezarlığa çevirmiş vedalaşmasının sonuna kadar kullanmak istercesine bakıp
kalmıştı.Mezarlık ve Kilise arkada kalınca kafasını çevirip yola doğru derin
bir off çekerek kafasını kaldırıp.
-
Sanki 945 yıl önce Bizans
imparatoru ROMEN DİYOJEN'İN yaşamı bana yapıştı sanki.
142
Stavro nasıl deyince.
-
ALPASLANLA karşılaşıncaya
kadar BİZANSIN gördüğü en iyi imparatordur.taakiiii MALAZGİRTTE TÜRKLERLE
SAVAŞINCAYA KADAR .
-
Türklerin ilk girdiği
Bizans Toprakları savaşında değilmi.
-
Evet Evlat.
-
Eeeee ne oldukide kendini
özdeşleştiriyorsun amca.
-
Tarih Tekerürlerle devam
eder….Yada Tarih sahnesinde kişilerin düştüğü durumdan kendindede bir şeyler
bulunabilir.
-
Herkesin Devri her zaman
daimdir BAA söylemişti.
-
Evet……
Savaşın
başlangıcında herşey iyidi ama kendisine akraba ve dost bildiği derebeylerinin
birden adamlarını savaş meydanından çekip kendi adamlarıyla baş başa kalıp
çatışmadan kaçınmadan kılıç kılıca bilek bileğe dövüşe devam ettirip taaki az
kalmış adamı ve gücü tükenip yoruluncaya kadar bir
türk askerinin eline esir düşünce ALPASLANIN karşısına çıkardılar alp hakan toz
toprak içinde kalmış olan DİYOJEN’in imparator olduğuna inanmadı ama daha önce
gönderdiği ajanları vasıtasıyla doğruladı ..... ona tek soru sordu ALP
HAKAN...... Diyojen cevapladı..... O kadar savaştım az adamla kazanamayacağımı
bende biliyordum ölmek istedim ama bir türlü kanımı akıtamadılar ölseydim
karşına çıkmayacaktım teslimim sana ama ne olur beni öldür sırtımdan değil
göğüsümden kılıç sokunki çatışmış olayım....
-
Alpaslan Öldürdümü Diyojeni ?
-
HAKAN ona ..... sana ben değil senin adamların ceza vermiş .
yüreğine duyduğum saygıdan dolayı ama düşmanım olman sana verilecek en iyi ceza
sağ bırakıp BİZANSA göndermektir.ROMEN diyojen Bizansa ayak bastığında
gözlerine mil çekilip ömür boyu manastıra kapatılmıştır .....
143
-
Ölmekle Kalmak en ince
çizgi bu Amca….Ama yine Dik duruş sergilemek Savaşıpta kaçmamak.Savaşıp ölmemek
Ölüpte sonra yaşayan Ölüye dönmek.En kötüsüde Dostlarının Savaşmaktan korkup
sıvışmasından.
-
Onun İçinde dedimki bunca
yıl sonra Malazgirt Ovasında tek başına kalmış .Diyojen gibi kalakaldım.
-
Yaniiiii Amca.
-
HER DÜŞMAN biraz DOSTTUR ....
Ömrü Boyunca İmparatorluğun en zorlu
dönemlerinde Bulunsada ilk Düştüğü gafletten uyanması en zor dönemlerine
rastladığını savaş meydanında anlayanların yaşadığı bir hayat vardı
etrafımızda.Mavropulos Amcanın bundan sonra anlamı olmayan hayat yürüyüşünde
anlamlı insanının yokluğuna merhem olacak kimse olmadığını biliyordu.Birden
Stavro’ya döndü ne oldu sizin bir siyaset kurma gibi bir girişiminiz
vardı.Dışardan gelen bir adam diye sorunca.
-
Devam ediyorlar gibi….
-
Siyasetin akıllıca davranmak
hareketi, sanıldığı kadar kolay değildir.Hele ülkemizde bu iş hiç kolay
değildir.
-
Evet Amca ….Çünkü
siyasetin başkalarıyla bağlantı kurma sanatı zordur, biraz tuzakçıdır. Biraz da
kurnaz ve hakikatsizdir.Ben Bağlantı kurmak istemedim bundan sonrada tövbe
ettim o insanlardan.
-
İkinci
defa “çünkü” ile başlayan bir cümle kurarak yorumlamaya devam edersek, önümüze
çıkan manzara, kurnaz ve hakikatsiz saptamaları bile aratacak kadar ağır yükler
yaratır.
Bu
yüklerin önemli bölümü duygusaldır ve siyaset bilhassa, bu bahiste ağır basan
özelliklerle dikkat çeker. Çünkü her siyaset münasebeti bir karşılıklı ilişkide
akıl kullanmayı zorunlu kılar.
-
Önce
bir duygu buluşması ararız.Aradım Bu buluşmanın yararları üzerinde hassas
duruşlarımız öne çıkar hassaslığımı önde tuttum. Her sonucun kendi beklediğimiz
doğrultuda olmasını isteriz kendi doğrularımı öne koydum.
144
-
Ayrıca
beklediklerimizin gerçekleşmesi için yükleneceğimiz her zahmetin, bize
nimetlerin en büyüğünü getirmesini isteriz ve bekleriz bekledim sonuç hüsran
benim için...
Konuşmalar aniden kesilmişti.Liman görünmüş BAA’yı
götüren Gemi bütün heybetiyle karşıda duruyordu.İçlerine biraz hüzün düşmüştü
Yolcuların telaşları belli oluyordu ama daha biraz zaman vardı
yolculuğun.Mavropulos amcayı götürene kadar arabayı parkedip indiler Limanın
hemen dışında bulunan Cafeye oturdular Garsondan üçtane kahve
söylediler.Kahveler anında hızlı bir şekilde gelince Satvro Garsona bu ne hız
deyince .Garsonda Mavropulos amca ilk defa teşrif etti bekletmeyelim amcayı
derken gülümsediler.Macelas Amcanın biletini onaylatıp gelip masaya tekrar
oturdu.Arka Masalarında dört kişilik bir grup vardı.Bir büyük şirketin çalışanı
oldukları .Takım elbiseleriyle ellerinde çantalarıyla Yunanistan’ın her şehrine
Seyehat ettikleri belli olan Genç çalışanlar kendi aralarında tartışıyorlardı... Seslerinin
masalarına kadar gelmemesi imkansızdı.Mavropulos amca gözlerini açıp sessizce
dinleyin dergibi işaret yaptı.
Konu malum... İşyerinde herkes birbirini ön
ismiyle mi çağırsın, yoksa "bey", "hanım" demeye devam mı etsin? Bunlar soyluluk ünvanları değil ki, niye bu kadar tartışıyoruz"
diyor içlerinden biri ve ekliyor.Gençlerden biri o anda Mavropulos amcanın
omuzuna değip Özür dileyerek.
-
Merhabalar…..Sizden
özür dilerim ama dünden beri tartışıyoruz.İşyerinde herkes birbirini ön ismiyle
mi çağırsın, yoksa "bey", "hanım" demeye devam mı etsin? Siz tecrübenizle lütfen
bir yol gösterin.
Diyen grubun en fırlaması olduğu belli olan gence
doğru döndü Amca herkese selam vererek.
-
Selam
Çocuklar.İşyerlerinde söylenen Malum kelimeler istemesekde Nihayetinde basit nezaket ifadeleridir.
Birden içlerinden diğeri üzerinde durulmaya değer bir
söz mırıldanıyor ama galiba diğerleri pek fark etmiyor.Mesafe
iyidir, herkese yarar!derken Amca onaylayan ifadeyle karşılık verince.
145
Derken işe yeni başladığı her halinden belli olan genç
bir kadın kaşlarını çatıp yüksek sesle
-
Vallahi
benden kimse beklemesin bunu, çok zorlanıyorum
Derken…Bu çıkış karşısındakilerde merak uyandırınca
sözüne şöyle devam ederek.
-
Babam beni hep kızım kimseye
bey, hanım, efendi deme ki, efendin olmasın, diyerek büyüttü!
Mavropulos amca hepsinden izin alarak masaya
dönerken….Aslında Şimdi o genç kadına nasıl
anlatmalı!Çalışma arkadaşlarına sadece ön isimleriyle hitap etsede...Modern bir
köle gibi çalışacak. Gündelik hayatında mutlu
olabilmesi için şirketin muazzam hiyerarşisine uyacak.Yönetime Biat
edecek,her bölüm şefinin de kendi çapında bir Derebeyi olduğu bir Post
kavgasına girişecek diye düşündü.Dünyanın yeni efendisinin her yere yayılan
İşletme düzeni ve giderek Şirketleşen Hayat olduğunu giderek anlayacak
diyerekten Kahvesinin son yudumunu içerken.
Bir sevenler var, bir de
sevilmeyi sevenler. Birinciler Yalnız kalır, ikinciler
kalabalığa Yenik Düşerler.Diyerek mırıldandı. Sevdiklerimizi
başkalarından gelecek tehlikelere karşı korumaya özen gösteririz. Keşke
gerektiğinde onları kendimizdende korumamız gerektiğini kabul edebilsek. Çünkü en coşkulu aşk vaatlerinin
içinde bile soğuk ve yıkıcı bir Yabancı gizlenir.Mavropulos amca Stavro ile
hasbihal sırasında tekrar arka masadaki gençlerden biri seslendi.
-
Kötü oldu Beyefendi
Hırsımı kaybettim.
Mutsuz ifadeyle.Masadaki
arkadaşlarının bakışlarından sen anlamazssın diyen bir el sallaması ile sen
anlamazssın diyen ifadeyle sözlerine devam ediyordu.
-
Sizin kuşaklara çalışıp çabalamak yetti belki ama bize yetmez,
biz ancak hırs
yaparak ayakta durabiliriz.
Yirmili yaşlardan az veya çok olmayan
bu aynı renklerde takım elbiseli ve Çantalı yeni çağın Çalışanları Büyük
Sermayenin Küçük Böcekleri misali İnsanları masada tanımışlığı
kadardı.Mavropulos amcanın sonrasında Stavro karışmak isteyerek.
-
Nedir hırs dediğin? Gayretten,
azimden farkı ne sence?"
Diye sordu.Kendinden Emin
bir şekilde cevaplıyordu genç.
- Sadece
kendi başarını değil, aynı kulvarda koştuklarının da başarısız olmasını istemek!
146
Mavropulos amca,Stavro ve
Macelas o anda tavırlarıyla gencin söylediği söze karşı vay canına diyerek
hayıflanınca.Hırs denen belaya hiç bu kadar açık seçik bakmadıkları belli
oluyordu.Genç arkadaş gözlerini kısıp fısıldar gibi konuşmasına.
-
İlkokuldan beri, sınavlara gire çıka, derece peşinde koşa koşa nasıl yetiştik sanıyorsun?
Sınıftaki En yakındaki arkadaşım sınavda başarısız olsun da ben derece yapayım diye dua ederdim!
Sınıftaki En yakındaki arkadaşım sınavda başarısız olsun da ben derece yapayım diye dua ederdim!
Devam edince.Gençlerin
olduğu masaya tekrardan Nezaketen başlarıyla selamlaşıp kendi masalarına
dönerken Stavro Mavropulos amcaya gülümseyerek.
-
Tarihten başlamıştın,Tarihle devam edeyim bu duruma amca.
-
Nasıl?
-
Gün Olmuş Timur
Gelmiş.Kan dökmeyeceğim Teslim olun demiş,teslim almış şehri sözündede durmuş
diri diri gömmüş insanları.Demekki Herkes Suyun Irmağına akmasını istiyor.Kazanmak
insanlara yetmiyor diğerlerinde kaybetmesini bekliyorlar.
Derken Geminin Sireni olağanca yüksek
ve acı acı çalmaya başlamıştı.Ayrılığın zamanının geldiğini hissettiren bu
Sirenden dolayı masadan kalkıp Cafeyi kenardan geçerek limanın ağzına doğru
yürürken.Cafede otururken farkedemedikleri kalabalığın yoğunluğuna dikkat
kesildiler.Limanın yolcuları ve Yolcu edenlerinin kalabalığının yanında
neredeyse tüm ada halkının limanın ağzında biriktiğini görünce ayrılığa
üzülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini.O anda yanlarından geçip giden
biraz önceki masadaki gençler Yaşlı amcanın yanından geçerken Bu kadar
kalabalığın içinden şaşkın tavır ve Şaşkın bakışlarla biraz önce konuştukları
kişinin tanınmış birimi diye meraklanmış şekilde geçerken.Üstlerine oturmamış
kiminin uzun kiminin vücuduna dar gelen takım elbiseli halleriyle.Fakat
gündelik hayatlarını berbat eden, ilişkilerini yıpratan, gitgide Ruhsuzlaştıran
ne varsa, başımızı çevirip yanından geçiverirken hayat onları gerçekle
yüzleştirsede.
147
Hırs,Açgözlülük,Bitmez tükenmez
rekabet hayatlarına yerleşmiş olan yeni çağın insanına Öyle bir yarış düzeni
yapışmış şekilde. hırsa kapılmak tabii bir şey sayılıyor.Biraz önce Masada
tanıştıkları İnsana vedalaşmaya gelen muazzam kalabalığın anca Hırsıyla bir
yerler gelebilmiş Ünlü olabilirdi onlar için.Yada prensib olarak hayatlarında
bir kez bile selamlaşmamış hasbihal etmemiş insanları Telefon kayıtlarına,Not
Defterlerine,Sanal hayatına katıp anlık onay olan beğenilerine sunan kadın veya
erkek aslında birer MOTOR’a dönüştüğünün bile farkında değillerdi. Hayatı bir yarış gibi
tarif ederken, o zaman herkesin kazanamayacağını
anlamak için yılları vardı onlar için. Hedefe koşmaya ve koşarken yanındakini itip düşürmeye zorlanan
deney hayvanlarını andıranlar için,bu manzara hiçbir zaman anlayamayacakları
bir İnsan biriktirmenin en güzel finaliydi.
Mavropulos amca hemen herkesle bir
şekilde sarılıp tokalaşırken Stavro’nun elini tutuyordu.Stavro elinde ve
sırtında bavulları ile amcaya destek olurken.Vedalaşmaya Tzamaika’nın
yaşlısından gencine herkesi duygulandırıyordu.O anda kalabalığın arasından
süzülüpte gelen birisi Mavropulos amcayı fena halde şaşırttı.Bu gelen Ömrü
boyunca didiştiği insan olan Boreas amcanın karşısında durması olmuştu,anlaşılacağı
üzere ilk adım atan kişi gayet kendinden emin ve eskiyi unutma çabasındadır. Yıllar sonrasına denk gelen yaşanması
zor olan bir zaman dilimidr. nasıl davranılacağı kestirilemez, hatta buna karar
vermek için karşı tarafın davranışları gözucuyla ve dikkatle incelenir.Ama Son
Veda olduğu için bir birlerine sarıldı gülümsediler.Boreas amca kızgın vede
hiddetli bir şekilde ses tonuyla.
-
Elveda sana ….. Çok Kavga
ettik,Çok didiştik,Birbirimize yıllarca Tahammül ettik.Ama gerçek insan
olduğunu biliyorduk.Hoşçakal kayıp yıllarımıza üzülmekten başka çaremiz yokmuş
vedalaşırken.
148
-
Nediyeyim bu kadar
kalabalık insanın beni vedalaşmaya gelmesi benim için onurdu.Ne yalan
söyleyeyim senin buraya gelmeni hiç beklemiyordum.
-
Gelmemek için hiç
düşünmedim,Nederse’de desin gitcem dedim ve geldim.Sana Kızssamda sadece ben
kızarım başkasına söz söyletmem söylettirmedimde sadece huysuzluğunu herkese
duyurdum.
Derken Gözyaşının aktığını gören
herkes kadar Mavropulos’uda şaşırtmıştı bu durum.Oysa hayatı boyunca herşeyi
elde eden bu insanın hayatla hep dalga geçer bir hali ile tanınmıştı.Yıllarca
adı konulmamış bir savaş yaşamışlardı.parasal ve güç ölçekte Boreas amca önde
olduysada,Her zaman Kitlesel güçlülüğü Mavropulos amca yaşamıştı O anda onu
orda uğurlamaya gelenler içindeki gençlerin onun sadece eski meyhaneci olarak
tanımaları ama Eskilerin tanıdığı ise daha farklıydı….Hayattan bazı şeylerden
kendini çekmesi o devamlı söyledikleri ünlü Masa’daki gelişen olaylar olduğunu
bilirlerdi.Son veda zamanı geldiğinde gençlerin bilmediği ama eskilerin anlamış
oldukları tarih tarih ,zaman zaman yaşanmışlıklardı.Masa başında savaş
haritalarına bakan İlerde Mısır’ın Firavunu olacak KEOPS’un babasına söylediği.’’Her
savaş başlamadan önce iki taraf kaybetmiş sayılır.Savaşı kazanırsın ama
kendinden birşeyler kaybede kaybede’’Tzamaika’da .
Gemi uzun uzun sirenlerini çalmaya başladığından vedalaşma hüznü iyice
ortalığı sarmıştı…..Her bakan gözlerin Mavropulos gibi bir insanın Tzamaika’yı
bile terk edebileceğini görüp hiçbir şeye şaşırmama gereğini duygusal yönden
anlıyorlardı.Ağır aksak ve yavaştan Gemiye binen amca.BAA’nın yaptığı gibi
Tzamaika’nın arkasından bakmadı.İçerde kendine yer bulup oturdu.Kamarasına gemi
hareket edince bulmaya çalışacağından 3.Sınıf yolcuların koltuğuna oturup.
149
Camdan Tzamaika’nın dışına bile
bakmadı sadece paltosunun iç cebine koyduğu.Eidothea’nın yıllar önce sirtaki
sıratında kendisine fırlatıpta beni hatırlarsın dediği yazmayı çıkardı uzunca
bakıp kokladı. Benim için Sen çok güzelsin.Nasıl
izah etmeli bunu anlaşılır bir dille. Mesela gözlerinde bir şey var
açıklayamıyordum.Sanki aynı kareye sığdırılmış topyekün, yeryüzü ve gökyüzü.Ama
şunuda sana söylemeden bitirmeyeyim Sol yanımdaki yaraya,yokluğunun yaramayan
yanlarıyla tampon yapmaktanda yoruldum haniiii ama yinede tatlı bir yorgunluk
diyelim...Diyerek sessizce kendi derin dünyasında konuştu sanki yazmada onu
görerek.Gemi Limandan ayrılmış ilerleyen her dalgada Tzamaika geride
kalmıştı.Eksikliğiyle çıktığı yolculuğuna demir atmak istememişti.Hayat
acımasızsa,Tzamaika’yada bakmaya değer bir şey yok olmalıydı.Elindeki Yazmaya
verdiği değerle Tzamaika değerliydi.Yıllar önce aldığı bu değer ölünceye kadar
yanında taşımalıydı.
*************************************
Biten bu hikayede vede
diğer hikayelerde hayatı sadece Sevmek üzerine kurulmamıştır.Hayatın bütün
çarkları içinde Sevmek kadar zorla sevilmemekte vardır.Melankolik olmak aslında
kötü bir huy değildir.Yaşamak istenipte yaşanamamış hayata isyandır.Para ve güç
üstüne kurulmuş bir sistemde bazı değer duygularında yaşandığı bir dünya
kurgulanmıştır.
Vermeyi hediye sanan ve
gidip hediyeyi satın alan bir topluma dönüştüğümüz gün bitmiştik, fark etmedik.
Korkarız, geriye kalan bir parça iyi yanımızda,Alma’ya bu kadar odaklananlar,
başkalarına Sevinç verebilirlermi. Yaşamaya
dair korkularımız dinsin, güvenimiz ve güvenliğimiz tam olsun diye alıp alıp biriktiriyoruz.
150
Ve eşya veya eşyalaşmış duygular bizimle dalgasını geçiyor.
İçimizi biriktirdiklerimizi kaybetme korkusu sarıyor.
Oysa vermekten geçiyordu var olmak, unuttuk! Bilgiyi bile eşya gibi biriktirmeye başladığımız zamanlarda yaşıyoruz.
Oysa vermekten geçiyordu var olmak, unuttuk! Bilgiyi bile eşya gibi biriktirmeye başladığımız zamanlarda yaşıyoruz.
Sevmek, sevgilisiz tek
bir lokmanın bile boğazımızdan geçmemesiydi. İşe önce Evrensel
değerlerden kuşkulanmakla başlamalısınız. Var mısınız buna!
İnsan Hikayelerinin
geçtiği tüm yollar aslında birbirlerine elbette kesişir.Milyonlarca yıl önce
sadece iki ayaklı insandan,Bilimsel çağda çağlar atlayacak olan insanoğluna
kadar her hikaye başka hikayelere yüklenerek sürecektir.
Doğa tarafından çok canlı
zevklerle ,çok güçlü tutkularla doğmuş İnsan.Herhangi şeyleri
sadeleştiren,nedenleri iyice çoğaltıp kabullenmeme durumundan artık herşeyi
Kabullenmekten geçer.Bilgelik olmadanda zorunlu olan şeyler vardır ve sonuç
olarak herşeyin bir ilk nedenden kaynaklanması,bu ilk nedende ne akıl nede
bilgelik varkende mümkündür.
Başarı öykülerinin tarihi
değiştirdiği varsayımı nedeniyle tarih sayfaları hep başarı öykülerinden söz
eder. Oysa bazı başarısızlıklar vardır ki tarihin akışını tamamen
değiştirmişlerdir. Damga vuran her ismin
yaşamı elbette baştan sona başarı hikâyeleriyle dolu değildir. Herkes gibi
onların da başarısızlıkla sonuçlanan girişimleri, acı dolu deneyimleri
olmuştur. Ancak bunlardan bazıları var ki, ilk tercih ettikleri yolda başarısız
oldukları için hayat onları ikinci bir tercih yapmaya zorlamış ve bu da onları,
tüm insanlık tarihini veya bazı toplumların tarihini etkileyebilecek kadar
önemli birer insan haline getirmiştir. Papaz olmaya
kalkışıp devrimci olanda var, ressam olmaya kalkışıp tarihin göndüğün en büyük
zalimlerden biri olan da... Boksör veya çiftçi olmaya uğraşıp çok farklı
yerlerde karar kılanlar olduğu gibi, basit bir öğremen olarak başlayıp devlet
başkanlığına uzanan merdivenleri bilinçli bir şekilde tırmanan ve sonra da o
zirvede başı dönen, gözü kararan İnsan hikayeleri.
Bilinmeyen geçmişten bilinmeyen geleceğe akıp giden zaman hikayeleride
bitirir.Kurudu artık göz pınarları,bu saatten sonra Kılıçlar çekilse farketmez
artık.Oysa bu hikayelerde iç’te kalan acı derleniyordu kimse farkında olmadan.
151
Can sızısının umrunda olmadan yaşamak
buydu aslında.Bırakıp gidenin sızısına aldırmadan.Yeni Hayat’ın şenliği vardı
gülüşlerinde.Her hikaye sonunda yılanların peşine düşülmüştü. Bazıları Şahmeran
olmak derdinde,Diğerleri ise deri değiştiren yılanların bıraktıklarını toplayan. Bedeni hırpalayan zamandır,Yüzü
hırpalayan ise hatırlardır. Suyun
güzelliği ise... Suya iştahla değil, özlemi ile duyarız. Ayrılık da öyledir ya,
susuzluktan dilin damağın kurumasıdır. Vaftizin,
abdestin, arınmanın,Dar’a çekmenin ve kutsamanın Su’yunu unuttuk çoktandır.Su arıtmıyor
artık,Su Arıtılıyor.
Bu hikayelere
yeni kelimeler yazılması imkansızdır artık.Çünkü Güneş ile Ay’ın altında
yazılmadık ince kelimeler kalmadı. Farkına bile
varmadan tekrarlar olur.Üstelik
her iyi eser fena halde ilham verici bir özelliğe sahip olduğundan başka
eserleri de etkisi altında tutar.Ama bizdeki Hikayelerin yolculuğundaki mesele
başka!
Onunla açık yüreklilikle yüzleşebilecek miyiz, bilemiyoruz.Etrafımızda Yaşayan İnsanoğlu var oldukça iyi,Kötü,Acı Tatlı tüm duygular sürüp gidecek.
Onunla açık yüreklilikle yüzleşebilecek miyiz, bilemiyoruz.Etrafımızda Yaşayan İnsanoğlu var oldukça iyi,Kötü,Acı Tatlı tüm duygular sürüp gidecek.
Tüm Hikayeler Yaşandığı
gibi,Biterde.Burada, şimdi değil, ama SIR’ın özelliği özlendiğinde varsın!
SON
Yazmak ağır iş okumaksa eşsiz bir lüks.Yazar
aslında hiç kendi dilinde yazamaz ne yazıldığı değil ne okunduğu önemlidir
çünkü.
Dil hep okuyanın dilidir.
152
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder